Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 1957 yılında nükleer enerji konusunda standartlar belirlemek, denetlemek ve nükleer enerji kullanımını raporlamak amacıyla kurulmuş merkezi Viyana’da bulunan bağımsız uluslararası bir örgüttür. Örgütün halen biri Tokyo’da biri de Toronto’da iki bölgesel ofisi, biri Cenevre’de diğeri de New York’ta olmak üzere iki de irtibat bürosu bulunmaktadır. Örgütün misyonları arasında insanları ve çevreyi olası radyasyon etkisinden korumak için nükleer güvenlik standartlarını belirlemek ve nükleer enerjiden bu standartlar çerçevesinde faydalanmayı sağlamak, elektrik elde etmek başta olmak üzere nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımına destek olmak, teftiş sistemi aracılığı ile Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması başta olmak üzere diğer silahlanma anlaşmalarına taraf devletlerin anlaşma hükümlerine uyup uymadıklarının denetlenmesi ve raporlanması bulunmaktadır.
Örgütün yönetim yapısına bakıldığında en yetkili karar alma organı tüm üyelerin katılabildiği Genel Konferans’tır. 35 üyeden oluşan bir yönetim kurulu Genel Konferans’a idari süreçler ve misyonlarla ilgili raporlama yapar ve dört yılda bir genel direktör ataması için isim önerir. İdari yapının en tepesinde genel direktör bulunurken hemen altında genel direktöre bağlı koordinasyon ofisi yer almaktadır. Genel Direktörlük Koordinasyon ofisine bağlı olan dört ana birim; Siyaset Yapıcı Birimler Sekreterliği, Kamu Enformasyon ve İletişim Ofisi, Hukuki İlişkiler Ofisi ve İç Denetim Hizmetleri Ofisidir. Bu birimlerin altında ise örgütün misyonlarını yürütmekle görevli birimler bulunmaktadır. Bu birimler sırasıyla Teknik İşbirliği Bölümü, Nükleer Enerji Bölümü, Nükleer Emniyet ve Güvenlik Bölümü, İşletme Bölümü, Nükleer Bilim ve Uygulamaları Bölümü ile Güvenlik Operasyonları Bölümüdür.
İlk atom bombalarının 1945’te Hiroşima ve Nagazaki üzerinde kullanılması bu silahların yıkım gücünü tüm dünyaya göstermiş, 1949 yılında Sovyetler Birliği’nin 1952’de de İngiltere’nin ilk nükleer denemelerini yapmaları, dünyayı silahlanma yarışının nükleer yüzüyle tanıştırmıştır. 1953 yılına gelindiğinde başta sadece ABD’nin tekelinde olan nükleer silah teknolojisi giderek kontrol edilmesi daha da güçleşen bir safhaya girmiştir. 1954’ten itibaren hem Sovyetler Birliği hem de ABD, müttefikleriyle olan ilişkilerini kuvvetlendirmek ve onların da ellerini güçlendirebilmek amacıyla nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanımı için ikili anlaşmalara imzalamaya başlamışlardır. Bu durum tüm dünyada nükleer silah üretme kabiliyetine sahip devletlerin sayısının yakın zamanda artabileceği korkusunu yaratırken, nükleer teknolojinin kontrolsüz yayılımının önüne geçecek uluslararası bir örgütün oluşturulması fikri de tartışılır hale gelmişti. Silahlanma yarışı ve nükleer silah teknolojisinin yayılma olasılığı 1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kurulmasına zemin hazırlamıştır.
Ajans kurulduğu ilk yıllardan itibaren birtakım zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Laboratuvar ihtiyacı, yetişmiş personel ihtiyacı ve bütçe kısıtlılıkları bunların başında gelmekteydi. Öte yandan nükleer materyallerin edinimi için bir havuz veya banka görevi yürütmesi beklenen Ajans, ABD’nin nükleer materyalleri ayarlamak için Ajansı devre dışı bırakmasıyla da etkisiz bir hale dönüşmüştü. Bunun dışında nükleer materyallerin sevkiyatı ve edinimi sürecinde güvenlik tedbirleri geliştirmek misyonu da olan Ajans’tan nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla tıp, farmakoloji, tarım ve gıda teknolojilerinde kullanımına dair standartları ve prosedürleri de belirlemek ve araştırmalar yürütmek için bir gündem de oluşturması da beklenmekteydi. Yaşanan tüm zorluklara rağmen kendisinden beklenen görev ve sorumlulukları başarıyla üstlenen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 1965’te başlayan ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın 1968’de imzalanması ile sonuçlanan süreçte de rüştünü ispat ederek, uluslararası siyasetin en önemli kurumlarından biri haline gelmiştir.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı son dönemde İran’la yürütülen nükleer pazarlıklar sırasında aktif görevler üstlenmiştir. İran 2003 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın ek protokolünü imzalamış ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Denetçilerinin önceden bildirimde bulunmaksızın ülkede sınırsız denetim yapmasını kabul etmişti. Ancak 2006 yılında işbirliğini sonlandıran İran, Ajans denetçilerinin çalışmasına izin vermeyeceğini ilan etti. 2013 yılında İran ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve İran arasında yeni bir İşbirliği Çerçeve Anlaşması imzalanırken aynı zamanda EU3+3 olarak isimlendirilen ülkeler grubu (Almanya, Fransa, İngiltere, Çin Rusya, ABD) ile İran arasında da Ortak Eylem Planı imzalanmıştı. Bu anlaşmaların İran’la varılacak nihai bir nükleer anlaşmanın öncülleri olmaları beklenmekteydi. 2015 yılında EU3+3 ülkeleri ile İran arasında imzalanan anlaşma ile Uluslararası Atom Enerji Ajansı İran’daki denetleme ve raporlama misyonlarını herhangi bir engelle karşılaşmadan yürütebilecekti. Bu anlaşma tüm dünyada sevinçle karşılanırken yürürlüğe girdiği 2016 yılından itibaren İran’a uygulanan uluslararası ambargonun da hafifletilmesi kabul edilmiştir.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı 2013’ten 2017’e kadar süren müzakereler ve uygulama döneminde İran’daki tesislere yerleştirilen izleme kameraları ve teyit aktivitelerinin sayısını arttırmış, mühürlenen tesis ve ekipmanların da sayısı aynı dönemde 1846’dan 2626’a ulaşmıştı. 2013’te İran’da görev yapan Ajans denetçileri ve yetkili personelin sayısı 1500 iken, bu rakam 2017’de iki kat artarak 3000’e ulaşmıştı. Ne var ki Başkan Donald Trump’ın 2018 yılında ABD’nin anlaşmadan çekildiğini açıklaması Ajans ve İranlı yetkililerin işbirliği de zora girmiş ve İran 5 Ocak 2020’de anlaşmadan doğan yükümlülüklerini askıya aldığını duyurmuştur. Ajansın İran’daki durumla ilgili 2020 yılı faaliyetlini içeren raporunda Ajans ve İran hükümeti arasındaki işbirliğinin sürdüğü ancak İran’ın Ajans’a bildirmediği bazı tesislerde uranyum depoladığına dair kaygıların olduğu açıklanmıştır.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, bugün nükleer enerjinin barışçıl kullanımı amacıyla da pek çok program yürütmektedir. Bunların ilki Kanser Tedavisi için Eylem Planı olup radyasyon onkolojisi temelli tedavi süreçlerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Teşhis ve tedavi süreçlerinde hasta güvenliğinin sağlanması ve az gelişmiş ülkelerde hastaların radyasyon tedavisi yöntemlerine erişiminin amaçlandığı pek çok proje bu kapsamda Ajans tarafından desteklenmektedir. Yine az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde su kaynaklarının temizliği, arıtılması ve gıda güvenliği gibi pek çok proje de yine Ajans tarafından yürütülmektedir.