Yakın tarih boyunca yabancıların savaşlar için devşirildikleri veya gönüllü olarak kendi devletlerinin dahil olmadığı silahlı çatışmalara katıldıkları bilinmektedir. Bu konudaki en bilindik örnekler 1821’de başlayan Yunan İsyanı ile 1936-1939 yılları arasında gerçekleşen İspanyol İç Savaşıdır. Bu vakalardan yola çıkarak yabancı savaşçıların ideolojik bir amaç veya dava uğruna vatandaşı oldukları devletlerin dahil olmadığı silahlı çatışmalara çatışan taraflardan biri lehine dışarıdan gönüllü olarak katılan bireyler oldukları söylenebilir. Öte yandan yakın dönemde bu savaşçıların terör eylemleri içerisinde yer almaları, hem kavramın akademik ve siyasi düzlemde yeniden tartışılmasına hem de bu savaşçıların bir güvenlik meselesi olarak devletlerin ve örgütlerin gündemine oturmasına neden olmuştur. Özellikle Suriye İç Savaşı sırasında yeniden gündeme gelen yabancı savaşçılar, DAEŞ’in kanlı terör eylemleri birlikte yabancı terörist savaşçılar olarak adlandırılmaya başlanmışlardır.
Son dönemlerde DAEŞ’le özdeşleşen cihatçı/köktendinci yabancı savaşçıların Suriye İç Savaşından çok daha önceleri de var oldukları bilinmektedir. Bu savaşçılar ilk olarak Afganistan’ın Sovyetler Birliği işgali altında olduğu dönemde ortaya çıkmışlar, ilerleyen yıllarda ise Bosna, Çeçenistan ve Somali’deki çeşitli silahlı çatışmalarda boy göstermişlerdir. Afganistan’daki saha tecrübesini dünyanın diğer bölgelerindeki çatışmalara katılarak pekiştiren ve yeni gönüllüler bulmakta zorlanmayan cihatçı/köktendinci hareketler gün geçtikçe daha tehlikeli ve çok daha yıkıcı karaktere bürünmekteydiler. 11 Eylül ve sonrasındaki terör saldırıları ise, El Kaide bağlantılı teröristler içerisinde farklı ülkelerden gelen ve gönüllü olarak terör eylemleri içerisinde yer alan kişileri var olduğunu ortaya koymuştur. 2011 sonrasında ise DAEŞ terör örgütünün Ortadoğu ve Avrupa’daki eylemleri yabancı savaşçıları hem ulusal hem de uluslararası güvenlik gündemlerinin ilk sıralarına yerleştirmiştir.
Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2178 sayılı kararında yabancı savaşçılar, ikamet ettikleri veya vatandaşı oldukları devletten başka bir devlette terörist faaliyetler gerçekleştiren, bu faaliyetleri planlayan, terörist saldırı hazırlığında olan veya bu saldırılara katılma amacıyla seyahat eden; ya da silahlı çatışmalarla ilişkili olanlar dâhil olmak üzere terör eğitimi alan veya veren bireyler olarak tanımlanmışlardır. BMGK’nin 2178 sayılı kararı yabancı savaşçıların nasıl tanımlanması gerektiği yönünde bir tartışmaya dahil olmadan El Kaide ve DAEŞ terörünü dikkate almış ve yabancı savaşçıları terörizmle ilişkilendirerek bu sayede bir eylem planı oluşturabilmenin de önünü açmıştır. BM eylem planı dört ana gruptan oluşmaktadır. Birinci grup radikalleşmeden terörizmi geçişi engellemeye yönelik olup ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel tedbirleri içerirken ikinci grup yabancı savaşçıların devşirilmesini, seyahatini ve finansmanını engellemeyi amaçlayan tedbirlerden oluşmaktadır. Üçüncü grup silahları çatışmaları bitirmeyi ve çözmeyi amaçlayan diplomatik ve askeri tedbirleri içermektedir. Dördüncü grupta ise radikalleşmeyi tersine çevirme, siyasi ve dini hoşgörüyü yüceltme ile ekonomik ve sosyal gelişme gibi tedbirleri içeren ve yabancı savaşçıları topluma yeniden kazandırmayı hedefleyen tedbirler bulunmaktadır.
DAEŞ’in yenilgiye uğratılmasından önce yabancı savaşçılar konusu Avrupa-Atlantik bölgesinin en ciddi güvenlik sorunlardan birini oluşturmaktaydı. Farklı kaynakların verdikleri raporlara göre, 2016 itibariyle DAEŞ içerisindeki 4000 ila 5000 civarı yabancı savaşçının AB üyesi ülkelerin vatandaşları olduğu tahmin edilmekteydi. DAEŞ içerisindeki yabancı savaşçılardan AB üyesi olan ülkelerden gelenlere bakıldığında ilk sıraları Fransa, İngiltere, Belçika ve Almanya vatandaşları almaktaydı. Bunları Hollanda, Danimarka, Norveç, İrlanda ve İsveç izlemektedir. Avrupa dışı bölgelerden gelen savaşçılara bakıldığında ilk sıraları Kuzey Afrika, Ortadoğu, Eski Sovyet Cumhuriyetleri ve Balkanlar’dan gelen savaşçılar almaktadır. Ortadoğu ülkeleri arasında ise DAEŞ’e en yoğun katılım Tunus, Suudi Arabistan, Ürdün ve Fas’tan olmuştur. AB vatandaşı olup da Irak ve Suriye’ye giden yabancı savaşçıların yaklaşık %14’ünün çatışmalarda öldüğünü ve %30’unun ise geri döndüğünü belirten uzmanlar, eğer gerekli tedbirler alınmazsa geri dönenlerin Avrupa Birliği bölgesi içerisinde terör eylemlerine girişecekleri uyarısında bulunmaktadırlar. 2019 yılı itibariyle DAEŞ’in Irak ve Suriye’de hala 14.000 ile 18.000 arasında destekçisi olduğu ve bunların yaklaşık 3000 adedinin yabancı savaşçılardan oluştuğu değerlendirilmektedir.
DAEŞ’in Irak ve Suriye’de yenilgiye uğratılması yabancı savaşçılar konusuna kalıcı bir çözüm getirmemiştir. Bugün DAEŞ’e biat eden çeşitli gruplardaki yabancı savaşçıların Afganistan, Libya, Filipinler, Sina Yarımadası, Batı Afrika ve Yemen başta olmak üzere pek çok bölgedeki silahlı çatışmaların içinde bulundukları bilinmektedir. Güvenlik analistleri, “kariyer peşindeki yabancı savaşçılar” olarak tanımlanan bu kişilerin uzun vadede kendi ülkelerine dönen savaşçılardan çok daha büyük risk oluşturacaklarını dile getirmektedirler. Çatışma tecrübesi kazandıkça daha tehlikeli eylemler geliştirme kabiliyetine sahip olan bu kişilerin terör örgütlerinin aradığı tecrübeli militan ihtiyaçlarını karşılayacakları açıktır.
Yabancı savaşçılarla ilgili bir başka önemli sorun ise çatışmalar sırasında canlı yakalanan savaşçıların vatandaşı oldukları ülkeye kabul edilip edilmeyecekleridir. Bu konuda Avrupa-Atlantik bölgesi içinde önemli görüş ayrılıkları olduğu bilinmektedir. ABD yabancı savaşçıların vatandaşı oldukları ülkeler tarafından kabul edilmeleri gerektiğini savunurken, Fransa başta olmak üzere kimi Avrupa ülkeleri bu kişilerin yakalandıkları yerde yargılanmaları fikrini ortaya atmışlardır. Çatışma bölgelerinde yakalanan savaşçılardan AB üyesi ülkelerin vatandaşlarının ülkelerine iade süreçleri halen oldukça yavaş ve sorunlu bir biçimde sürmektedir. DAEŞ’e katılımın nispeten daha az olduğu İtalya yakalanan yabancı savaşçılardan kendi vatandaşları olanları itirazsız kabul ederken, katılımın yine sayıca az olduğu Danimarka ise geri dönen yabancı savaşçıları kapsamlı bir rehabilitasyon programına dahil ederek radikalizasyonla mücadele etmektedir.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Kitap: David Malet, Foreign fighters: Transnational identity in civil conflicts, Oxford, Oxford University Press, 2013.
Makale: Beste İşleyen,“The External Dimension of European Union Counter-Terrorism Discourse: Good Governance, the Arab “Spring” and the “Foreign Fighters”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 14, No. 55, 2017, s. 59-74.
Makale: Efraim Benmelech veEsteban F. Klor,”What explains the flow of foreign fighters to ISIS?”, Terrorism and Political Violence, Cilt 32, No. 7, 2020, s. 1458-1481.
Makale: Haldun Yalçınkaya,”IŞİD’in Yabancı Savaşçıları ve Yarattığı Tehdit: Türkiye’nin Tecrübesi (2014-2016)”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 14, No. 53, 2017s. 23-43.
Makale: Jytte Klausen,”Tweeting the Jihad: Social media networks of Western foreign fighters in Syria and Iraq”, Studies in Conflict & Terrorism, Cilt 38, No. 1, 2015, s. 1-22.
Makale: Thomas Hegghammer,”The rise of Muslim foreign fighters: Islam and the globalization of Jihad”, International Security, Cilt 35, No. 3, 2010s. 53-94.
Video: War dairies – how following foreign fighters evolved into pioneering research, kingscollegelondonhttps://www.youtube.com/watch?v=BjVwUm-bZwo (Erişim Tarihi: 24 Kasım 2020).
Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.