Uluslararası Göç Örgütü tarafından yayımlanan Göç Terimleri Sözlüğü’ne göre “ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonuçlanmasını bekleyen kişilere” sığınmacı denir. Sığınmacı kavramı zaman zaman mülteci, göçmen ve düzensiz/kaçak göçmen gibi kavramlarla birlikte ya da eş anlamlı olarak yanlış biçimde kullanılmaktadır. Ülkesinden ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti, siyasi düşüncesi sebebiyle zulüm göreceği korkusuyla ayrılan ve bu korku yüzünden geri dönemeyen kişiler sığındıkları ülke tarafından kabul edilmeleri halinde mülteci statüsünü kazanırlar. Göçmen ise genellikle ekonomik sebeplerle yaşadıkları ülkeleri gönüllü olarak terk edenlere verilen isimdir. Göç, gidilen ülkenin izni olmaksızın ve o ülkenin yasalarına aykırı biçimde gerçekleşmişse, bu kişiler düzensiz/kaçak göçmen olarak adlandırılır. Sığınmacı ise tüm bu kavramlardan farklı bir statüye işaret eder.
2014’te DEAŞ saldırıları sonrasında Türkiye’ye sığınan Suriyeliler.
Sığınmacılar konusu, I. Dünya Savaşından hemen sonra uluslararası siyasetin konuları arasına girmiştir. Soğuk Savaş sonrasında yaşanan savaş ve silahlı çatışmalar, bu konuyu politik, hukuki ve insani boyutları olan en önemli meseleler arasına sokmuştur. Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından yayımlanan Küresel Trendler: 2022’de Zorla Yerinden Edilenlerraporu Savaş’ın bitişinden bu yana ortaya çıkan durumun vahametini gözler önüne sermektedir. 1990’larda zorla yerinden edilen insanların sayısı 40 milyon civarında iken, 2022 sonunda bu sayı 108 milyon kişiye ulaşmıştır. Bu kişilerin 35,3 milyonu resmen mülteci statüsünde iken, 62,5 milyonu ülke sınırları içinde yerlerinden edilenler, 5,4 milyonu sığınmacılar ve 5,2 milyonu herhangi bir statüye sahip olmadan uluslararası koruma ihtiyacı içinde olanlardır. Bu raporda Türkiye’deki sığınmacılar da “mülteci” olarak kabul edilmektedir. Bu Türkiye’nin sunduğu “geçici koruma altındaki kişi” statüsünün sığınmacılara sağladığı hakların BM tarafından “mülteci benzeri durumlar” (refugee like situations) çerçevesinde değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzde sığınmacıların çoğunlukla gitmek istedikleri ve halen bulundukları ülkelere bakıldığında, sorunun ortaya çıkarttığı büyük ekonomik ve insani yükün son derece eşitsiz olarak dağıldığı görülmektedir. Küresel Trendler: 2022’de Zorla Yerinden Edilenler raporu bu durumu rakamlarla ortaya koymaktadır. Örneğin Türkiye 3,6 milyon sığınmacı ile dünyada en fazla sığınmacıyı misafir eden ülke konumundayken, İran 3,4 milyon sığınmacı ile ikinci, Kolombiya 2,5 milyon sığınmacı ile üçüncü, Almanya 2,1 milyon sığınmacı ile dördüncü, Pakistan ise 1,7 milyon sığınmacı ile beşinci sıradadır. Bu açıdan bakınca dünya genelindeki sığınmacıların yüzde 76’sı orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerde yaşamaktadır. Başka bir deyişle sığınmacıların sadece yüzde 24’ü yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerdedir. Bu durum hem sığınmacıları hem de kırılgan ekonomilere sahip ülkeleri ekonomik ve insani krizlerle baş başa bırakmaktadır.
Aralık 2015’te Ürdün sınırına yığılan Suriyeli sığınmacılar.
Sığınmacı krizlerini tetikleyen en önemli neden savaş ve benzeri silahlı çatışmalardır. 2011 sonrasında Suriye’deki iç savaş nedeniyle sığınmacı durumuna düşen ve halen bu durumları devam eden milyonlarca Suriyeliye 2022’de yine savaş yüzünden milyonlarca Ukraynalı sığınmacı eklenmiştir. Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesi, sığınmacı sorununu Ukrayna’ya komşu ülkeler ve Avrupa’nın gündemine oturturken, bunlara Taliban yönetiminden kaçan Afganların da eklenmesiyle rakamlar yükselişe geçmiştir. UNHCR rakamlarına göre 2022 sonunda 11,6 milyon Ukraynalı yerlerinden edilmiş olup, bunların 5,7 milyonu komşu ve diğer ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. Bu sayı dünyada II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en hızlı ve en yüksek sayıda zorunlu yer değiştirme krizi olarak kayıtlara geçmiştir. Öyle ki 2011’den sonra kanlı bir iç savaşın içinde kalarak ülkelerinden kaçan Suriyeli sığınmacıların sayısı ancak dört yılda bu seviyeye ulaşmıştır. Sayıları toplamda 12 milyonu geçen Suriyeli ve Ukraynalı sığınmacıları, Taliban’ın 2021’de yönetimi tekrar ele geçirmesinden sonra ülkelerinden kaçarak sığınmacı durumuna düşen 5,5 milyonu aşan Afgan izlemektedir.
Dünyada en fazla sığınmacıyı kabul eden ülke olan Türkiye, 2011’den bu yana özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunda uyguladığı “açık kapı” politikasıyla ön plana çıkmıştır. Türkiye taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu çekince ile Avrupa kıtası dışından gelenlere mülteci statüsü vermemektedir. Bununla birlikte, 2013’te yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun (YUKK) 91. maddesi “ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma” sağlanabileceğini belirtmektedir. Kanunda belirtilen geçici koruma, adından da anlaşılacağı gibi ani gelişen kitlesel göç hareketlerinde uygulanacak kısa vadeli bir tedbir olup, sığınmacıların hayatlarını teminat altına almaktadır. YUKK’un 91. maddesi geçici koruma statüsünün genel hatlarını belirlerken, 22 Ekim 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği (GKY) Türkiye’ye kitlesel giriş yapanların statüleri, hakları ve yükümlülüklerine dair oldukça detaylı bir düzenleme getirmiştir.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre 30 Kasım 2023 itibariyle 3.237.585 Suriyeli sığınmacı “geçici koruma” statüsü ile Türkiye’de yaşamaktadır. Geçici koruma statüsü ile Türkiye’de bulunan Suriyelilerin kentlere göre dağılımına bakıldığında ise 529.285 Suriyeli sığınmacı ile İstanbul başı çekmektedir. İstanbul’u sırasıyla Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Konya ve Ankara izlemektedir. Ülkedeki Suriyelilerin çok az bir kısmı (69.073) toplam 7 ildeki 9 barınma merkezinde bulunurken, geri kalanları çeşitli şehirlere dağılmış durumdadır. Suriyeliler dışında Türkiye’de sayıları giderek artan bir Afgan sığınmacı grubu da bulunmakta olup, bu kişiler YUKK 91.maddedeki “acil ve geçici olarak koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak gelenler” kapsamına girmediğinden Türkiye tarafından düzensiz göçmen olarak tanımlanmaktadırlar.
Sığınmacılar sorunu, sadece insani boyutlarıyla değil ulusal ve uluslararası güvenlik boyutuyla da giderek büyümektedir. Bu sorunun devletlerin tek başlarına çözemeyeceği bir biçimde büyümesi, konuyu Avrupa Birliği gibi örgütlerin de gündemine sokmuştur. Öte yandan sığınmacı sorununu sınırları kuvvetlendirerek, onları barındıracak ülkelere nakdi yardımda bulunarak veya sınırlı sosyal yardımlarla çözmeye çalışmanın kalıcı ve sürdürülebilir bir strateji olmadığı da ortadadır.
Okuma Önerileri
Kitap:Özipek, Bekir Berat ve Nail Tanrıkulu,Geçmişten Günümüze Türkiye’de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar: Algılar, Olgular ve Gerçekler, Ankara, Nobel, 2020.
Kitap: Topal, Ahmet Hamdi, Mülteci Hukuku ve Silahlı Çatışma Kaynaklı Sığınmacılar, İstanbul, 12 Levha Yayıncılık, 2019.
Kitap: Sütlüoğlu, Balay, Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türk Hukukunda Sığınma Sistemi, İstanbul, 12 Levha Yayınları, 2021.
Kitap: Şahin, Ali ve Merve Terlemez, Sığınmacılara Yönelik Algılar ve Gerçeklere Yönelik bir Analiz, Konya, Atlas Kademi Yayınları, 2021.
Makale: İçduygu, Ahmet, “Türkiye’de Suriyeli Sığınmacılar, Siyasallaşan bir Sürecin Analizi”, Toplum ve Bilim, No 240, 2017: 27-41.
Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.