Realist Uluslararası İlişkiler (Uİ) teorisinin temel kavramlarından birisi olan kendine-yardımın (self-help) bir kimsenin hedeflerine, başkalarına dayanmadan kendi kaynak ve çabalarıyla ulaşması olarak tanımlanmaktadır. Kavram Uİ’ye aktarıldığında aynı tanım devletler düzeyinde anlaşılmaktadır. Kavram Uİ literatürüne realist düşüncenin bir mirası olarak realist Uİ teorisi tarafından aktarılmış, Soğuk Savaş döneminde devlet davranışlarını açıklamada anahtar kavram olmuş, ama günümüzde de uluslararası sistemde devlet davranışları açıklanırken en yaygın kullanılan kavram olmayı sürdürmüştür. Söz konusu yaygın kullanım yalnızca disiplinle sınırlı da değildir, uluslararası ilişkiler hakkında düşünen hemen herkesin devlet davranışını kendine-yardım çerçevesinden düşünmeye eğilimli olduğunu söylemek mümkündür. Kendine-yardım kavramı genelde uluslararası ilişkiler, özelde de realist düşüncenin anahtar kavramlarından bir başkası olan anarşi ile doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda anarşi ile kendine-yardım arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğu söylenebilir. Kendine-yardım bu bağlamda anarşi ile arasındaki ilişkiyle açıklanabilir.
Anarşinin sözlük anlamı kaos, şiddet, yıkım olarak karşımıza çıksa da Uİ’de uluslararası sistemde devletlerin üzerinde bir üst otorite olmaması olarak tanımlanmaktadır. Realist düşüncenin köklerini dayandırdığı Thomas Hobbes’un doğa durumunu (state of nature) betimlediği 17. yüzyıldan beri realistler uluslararası ilişkilerin durumunu anarşi olarak tanımlamaktadırlar. Hans Morgenthau’un (Morgentahu, 1970) Hobbes’un doğa durumunu realist teorisine anarşi olarak aktarmasıyla da kavram disiplindeki yerini almıştır. Devletlerin sürekli güç peşinde koştuklarını, dolayısıyla uluslararası politikanın sonu gelmez bir güç mücadelesi olduğunu öne süren Morgenthau ve diğer realistler için bu durumu açıklayan temel dinamik uluslararası sistemin durumunun anarşi olmasıdır. Yani sistemde devletlerin üzerinde, yaptırım gücüne sahip daha üstün bir otoritenin olmaması, devletlerin neden güce dayanmak zorunda olduğunu açıklamaktadır. Bu, devletler arasında güvensizliğin de kaynağıdır, çünkü anarşi durumunda hiçbir devlet kendi varlığı ve güvenliği için bir başkasına dayanamaz. Bu durumda da her devlet kendi başının çaresine bakmak, kendine dayanmak yani kendine yardım etmek (self-help) zorundadır.
Kendine-yardım ile anarşi arasındaki ilişkiyi esas olarak kavramsallaştıran ve bu defa Morgenthau’un Hobbes’tan aktardığı doğa durumunu sistem düzeyine uyarlayan neorealist teorinin kurucusu Kenneth Waltz (Waltz, 1979) olmuştur. Kendine-yardımın uluslararası sistemin düzenleyici ilkesi olarak tanımlandığı Waltz’un neorealizminde anarşi sistem düzeyinde açıklanırken, yapı anahtar kavramdır. Waltz’un uluslararası sisteminin yapısı anarşiktir. Waltz’un kendisini oluşturan birimlerin toplamlarından fazla, ayrı bir şey olarak tanımladığı yapı, bu tanımlama dolayısıyla birimleri üzerinde belirleyicidir. Dolayısıyla devletlerin davranışlarını belirleyen de bu bağlamda kendine yardım davranışının kaynağı da uluslararası sistemin yapısı, yani anarşi olmaktadır. Kendileri üzerinde üst bir otoritenin bulunmadığı bu yapıda her birim yalnızca kendi güvenliğiyle ilgilendiğinden, bu bir kendine-yardım sistemi olur ve uluslararası sistemin düzenleyici ilkesi de kendine yardım (self-help) haline gelir. Böyle bir durumda ise uluslararası ilişkilere realist yaklaşımın bir diğer anahtar kavramı olan güvenlik ikilemi devreye girer. Devletler kendine yardım sisteminde güvenliklerini sağlama motivasyonuyla güç elde etmeye çalıştıkça, sistemdeki diğerleri için bir tehdit haline gelmektedir. Çünkü yalnızca savunma bağlamında kendi güvenliğini sağlama amacıyla da olsa kendine yardım sisteminde her güç elde etme davranışı tehdit olarak algılanır. Bu şekilde aslında kendine yardım uluslararası ilişkilerin değişmez ilkelerinden birisi haline gelmiş olur.
Kendine-yardımın uluslararası sistemin düzenleyici ilkesi olarak kabul edilmesi, bu sistemin uluslararası işbirliği önünde engel oluşturup oluşturmadığı tartışmalarına yol açmıştır. Nihayetinde uluslararası işbirliği, kendine-yardım sisteminin karşısında yer alan, devletlerin yalnızca kendilerine dayanmaları zorunluluğunu ortadan kaldıracağı varsayılan olgudur. Neorealistler bu noktada işbirliğinin imkansız değil, ama zor olduğunu vurgularlar. Tartışmanın temeli, devletlerin mutlak çıkarlarına mı yoksa uzun dönemli işbirliklerini mümkün kılacak göreli çıkarlarına mı odaklanmaya eğilimli olacakları sorusunda yatmaktadır. Bir başka deyişle, tartışma liberal ve realist yaklaşımlar arasındaki bu bağlamdaki temel farklılığa dayanmaktadır. Burada önemli bir nokta, liberal yaklaşımların da uluslararası sistemin durumunun anarşi olduğunu kabul etmelerine rağmen işbirliğini olanaklı görmeleri, bunu da devletlerin realistlerin iddia ettiği gibi mutlak değil göreli kazançlarına odaklı hareket ettikleri iddiasına dayandırmalarıdır. Dolayısıyla realistlerin kendine-yardım sisteminin sebebi olarak gördükleri anarşi varsayımına değil, bu anarşi durumunda devletlerin ne şekilde davranacaklarına dair görüşe karşı çıkarlar.
Bu kapsamda tartışmaya uluslararası sistemin durumu olarak anarşi olgusunun bizatihi kendisini sorgulayan sosyal inşacılığın farklı bir boyut katabildiğini belirtmek gerekir. Alexander Wendt’in “Anarşi Devletlerin Yaptığı Bir Şeydir” (Anarchy is What States Make of It) makalesiyle Uİ literatürüne dahil ettiği, anarşinin uluslararası sistemin yapısı olarak verili bir şey olmadığı, aksine yapının birimleri olan devletlerin etkileşimleri sonucu inşa edildiği, bu nedenle de yine etkileşimler yoluyla ortadan kaldırılabileceği iddiası önemlidir. Wendt bu kapsamda en başında kendine-yardımın anarşiden doğmadığını iddia eder ve realizmin kurduğu neden-sonuç ilişkisine karşı çıkar. Kendine-yardım devletlerin çıkarları doğrultusunda inşa ettikleri bir kurumdur. Ancak kurumlar bir kez inşa edildikten sonra devletlerin davranışlarını belirlemeye başlarlar, dolayısıyla karşılıklı olarak inşa edici bir süreç söz konusudur. Bu durum değişimin zor olmasına yol açmakla birlikte, olanaksız da kılmaz. Devletlerin çıkarları değiştiğinde kurumun değişmesi de olanaklı olacaktır. Wendt’in sosyal inşacı yaklaşımında çıkarları belirleyen temel unsur kimlikler olduğundan, devletlerin çıkarlarını belirleyen kimliklerinde etkileşim aracılığıyla değişimin gerçekleşmesi kendine-yardımı ortadan kaldırabilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla aslında anarşi de realist düşünce tarafından anarşiden kaynaklandığı öne sürülen kendine-yardım gibi sistemler de aslında devletlerin yaptığı bir şeydir.
İnşacılığın bu bakış açısının realist gelenek içinde kabul gördüğünü söylemek olanaklı değildir. Bunun yanında, Wendt’in ‘anarşinin devletlerin yaptığı bir şey’ olduğu iddiasına, neorealizmin sistemsel yaklaşımı dışında birim/devlet düzeyinden yaklaşarak karşı çıkan görüşler de vardır. Bu görüşe göre esas ‘devletler anarşinin yaptığı bir şey’dir çünkü kendine-yardım sisteminin mantığı, bu sistemi meydana getiren devletlerin kimliğine içseldir, dolayısıyla anarşinin de kendine-yardımın da asıl kaynağı, kendisi anarşi ile tanımlanan devlettir. Esasında antik Yunan’dan günümüze çağlar boyunca deneyimlenen bir olgu olarak kendine-yardımın devletler sisteminin özü olmadığı ve değişebileceğine dair teorik varsayımların ancak pratikte gözlemlenebildiği oranda ikna edici olacağını söylemek de yanlış olmayacaktır.
Okuma Önerileri:
Kitap: Morgenthau, Hans J, Uluslararası Politika, Cilt 1 ve 2, (Çev.) Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Siyasi İlimler Türk Derneği, 1970.
Kitap: Waltz, Kenneth, Theory of International Politics, Addison-Wesley Pub., 1979. (Türkçe çevirisi, Kenneth Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, (çev.) S. Binatlı, Phoenix Yayınları, 2015).
Makale: Wendt, Alexander, “Anarşi Devletler Ne Anlıyorsa Odur: Güç Politikalarının Sosyal İnşası”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10 (39), 2013, s. 3-43.
Makale: Glaser, Charles L., “Realists as Optimists: Cooperation as Self-Help”, International Security, Cilt. 19 (3), 1994-1995, s. 50-90.
Roman:Golding, William, Sineklerin Tanrısı, (çev.) Mina Urgan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2001. (İngilizce Orjinali: Lord of Flies, Faber & Faber, 1954).
İzleme Önerileri:
Film: Lord of The Flies, Peter Brook, 1963.
Film: 300, Zack Snyder, 2006.
Fulya Aksu
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.