Uluslararası İlişkilerin temel kavramların biri olan ve arzu edilen sonucu elde etme becerisi olarak tanımlanan güç, bu tanımdan da anlaşılacağı gibi oldukça geniş bir içeriğe sahiptir. Arzu edilen sonuç bir devletin çıkarlarını ve hedeflerini gerçekleştirmesi ve koruması, güvenlik, toprak kazanımı ya da prestij olabilir. Güç bu araçlara ulaşılmasını sağlayan araç olarak görülmenin yanı sıra kendisi de bir amaç haline gelmektedir. Kavramın kapsamını daha da genişleten şey, gücün bir beceri olmasının ötesinde aynı zamanda bir ilişki de olmasıdır. Buna göre A’nın, B’nin normal koşullarda yapmayacağı bir şeyi ona yaptırması bir güç ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Bu, B’nin kendisinin aksi yöndeki iradesine rağmen belli bir eylemi gerçekleştirmesi ya da gerçekleştirmemesi biçiminde olabileceği gibi belli bir kararı alması ya da almaması biçiminde de ortaya çıkabilir. A’nın B üzerinde sahip olduğu bu güç, zor kullanımından, karşılıklı çıkarlardan ya da taahhütlerden kaynaklanabilir.
Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler’in (Uİ) kurucularından biri kabul edilen Hans Morgenthau, aynı zamanda uluslararası politikada gücün rolünü analiz eden öncü isimlerdendir. Morgethau’nun güç analizi, temsilcisi olduğu klasik realizmin de konuyla ilgili temel yaklaşımını oluşturmaktadır. Uluslararası politikayı bir güç mücadelesi olarak tanımlayan Morgenthau, gücü ilk olarak diğer insanların eylemleri ve düşünceleri üzerindeki etkisi bağlamında ele almaktadır. Buna göre siyasi gücü uygulayan ile üzerinde bu gücün uygulandığı kimseler arasında psikolojik bir ilişki vardır ve birinciye ikinci tarafın düşünceleri üzerindeki nüfuzu sayesinde kontrol imkânı vermektedir (Morgenthau, 1970, 32-3). Morgenthau, aynı zamanda devletlerin sahip oldukları güç olarak ulusal gücü, devletlerin sahip oldukları beceri ve kapasiteler aracılığıyla tanımlamaktadır. Buna göre ulusal gücün esasını, devletlerin sahip oldukları yetenek ve kapasiteleri aracılığıyla diğer devletleri etkileyebilmeleri, dolayısıyla becerilerin ilişkiye dönüştürülmesi oluşturmaktadır.
Ulusal güç, birbirleriyle yakın ilişki içinde olan ve kesin olarak ayrıştırılmaları mümkün olmayan bazı unsurlardan oluşur. Bu unsurlardan ilk akla geleni genellikle askeri güç olmaktadır. Bunun nedeni, askeri gücün hem devletlerin güvenliklerini, ulusal çıkarlarını ve bu çıkarlara yönelik hedeflerini gerçekleştirebilmelerinin hem de diğer devletleri kendi çıkarlarına uygun davranmaya yöneltmelerinin en kesin, açık görünür ve ölçülebilir yolu olduğunun düşünülmesidir. Bu anlamda askeri güç zor kullanımının aracıdır. Her zaman kullanılmasa da kullanılabilme ihtimalinin diğer devletler üzerinde yarattığı etki bile askeri gücü önemli kılmaktadır. Bu durum devletleri kimi zaman diğer güç unsurları aleyhine askeri kapasitelerini arttırmaya itmektedir. Bununla birlikte askeri kapasitelerin satın alınarak arttırılması devletleri bu alanda dışa bağımlı kıldığından bir kırılganlık unsuru haline de gelebilmektedir. Bu nedenle devletler, mümkün olduğu durumlarda, kendi teknolojilerini geliştirmeyi tercih etmektedirler. Bu da çoğu kez teknolojik gelişme için de itici bir güç olmaktadır. Bu anlamda pek çok modernleşme hamlesinin askeri alandan başlaması şaşırtıcı değildir. Fakat bu doğrultuda bir adım atılabilmesi ülkenin ekonomik koşullarıyla da yakından ilişkilidir. Nitekim ekonomi zaman içinde giderek diğer bütün güç unsurlarından daha önemli hale gelmiştir. Çünkü ekonomik güç bir devletin sahip olduğu diğer güç unsurlarını etkiyebilecek bir kapasitedir. Ekonomik anlamda dışa bağımlı olan devletlerin farklı güç unsurlarına sahip olsalar da bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmeleri mümkün değildir.
Bu unsurların tamamı yine bir diğer güç unsuru olan coğrafya ile yakından ilişkilidir. Coğrafya bir ülkenin dünya üzerindeki yeri, büyüklüğü, kara ve deniz sınırları, topografyası, iklimi gibi unsurları içermektedir. İletişim ve ulaşım teknolojisindeki bütün gelişmelere rağmen bu unsurlar bugün hala devletlerin dış politikalarındaki etkilerini korumakta, coğrafya ile politika arasındaki bu ilişki jeopolitik olarak adlandırılmaktadır. Bir devletin coğrafi konumunun uluslararası politika açısından taşıdığı önem, bu devletin sahip olduğundan daha fazla güç uygulayabilmesine olanak tanımaktadır. Coğrafyanın önemli bir boyutunu doğal kaynaklar oluşturmaktadır. Doğal kaynaklar bir devletin sahip olduğu gücü derinden etkiyebilecek bir unsurdur. Özellikle petrol gibi sınırlı fakat bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu kaynaklar açısından zengin olan devletler önemli güç avantajına sahiptirler. Coğrafya ve iklim özellikleri bir ülkenin gıda konusunda kendi kendine yeterli olması ve gıda güvenliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar teknolojik gelişmelerle gıda üretimini arttırmak mümkünse de verimli topraklarlar, sulama olanakları ve iklim koşullarının sağladığı avantajlar hala önceliklidir. Bunun yanı sıra özellikle temiz su kaynaklarına sahip olan devletler yıllar içinde önemi daha da öne çıkan bir avantaja sahiptir. Coğrafyayla ilişkili olarak ülkenin sahip olduğu nüfus da bir güç unsuru olarak önem taşımaktadır. Büyük bir nüfusa sahip olmak, özellikle ekonomik ve hatta askeri olarak devletlere avantaj sağlayan bir güç unsurudur, fakat diğer yandan ülkenin kaynakları itibariyle kapasitesinin üstünde olan nüfus büyüklüğü devlet açısından bir zayıflığa dönüşme tehlikesini de beraberinde getirmektedir.
Bu unsurlara 1980’lerin sonundan itibaren ilk olarak Joseph Nye tarafından tanımlanan yumuşak güç ve unsurları da eklenmeye başlanmıştır. Yumuşak güç, bir devletin diğer bir devleti kendi isteği doğrultuda davranması için zora ya da yaptırımlara başvurmadan, söz konusu devletin kendisiyle aynı doğrultuda davranmayı tercih etmesini sağlamaktır (co-optive). Dolayısıyla burada devreye zor yerine ikna girmekte ve bu tür gücün unsurları da daha çok kültür ve siyasal değerlerin yayılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu unsurların güç üzerindeki etkisi yine de doğrudan değil, bağlamsal ve görelidir. Her durumda devletin kendisinin sahip olduğundan daha fazlasına sahip olan bir devletle karşı karşıya gelmesi mümkündür. Üstelik güç unsurları durağan değildir. Belli bir güç unsuruyla ilgili üstünlüğe, hatta tekele sahip olan bir devletin bunu kaybetmesi mümkündür. ABD’nin sahip olduğu nükleer güç tekelinin Sovyetler Birliğinin de nükleer bir güç olmasıyla sona ermesi buna örnek teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra her güç unsurunun her duruma uygun olması mümkün değildir. Böyle bir durumda devletin sahip olduğu gücün kendi istediği sonucu doğurmaması daha olasıdır. Dolayısıyla gücün işlevselliği, karşı karşıya bulunan duruma ve bu durum içindeki diğer devletlere bağlıdır. Sahip olunan kapasiteler kadar bu kapasitelerin uygulanmaya konulabilmesi de önem taşımaktadır.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Kitap: Felix Berenskoetter, ve Michael J. Williams, (Der.), Power in World Politics, Londra, Routledge, 2007.
Kitap:Hans J. Morgenthau, Uluslararası Politika Cilt 1, çev. Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Ankara, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, 1970..
Kitap:Michael Barnett ve Raymond Duvall, (der.), Power in Global Governance, Cambridge, Cambridge University Press, 2005.
Makale: Didier Bigo, “Pierre Bourdieu and international relations: Power of practices, practices of power”, International Political Sociology, Cilt 5, No 3, 2011,s. 225-258.
Makale:Joseph S. Nye, Joseph S, “Soft power”, Foreign Policy, Cilt 80, s.153-171.
Makale:Kalevi J. Holsti, “The Concept of Power in the Study of International Relations”, Background, Cilt 7, No 4, 1964, s.179-194.
Makale: Mustafa Yağcı, “Rethinking Soft Power in Light of China’s Belt and Road Initiative”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 15, No 57, 2018, , s. 67-78.
Makale: Pınar Bilgin, , ve Eliş, Berivan,”Hard power, soft power: toward a more realistic power analysis”, InsightTurkey, Cilt 10, No 2, 2008, s.5-20.
Makale: Utku Yapıcı, “Yumuşak Güç Ölçülebilir mi?”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 12, No 47, 2015, s. 5-25.
Roman:Naomi Alderman, The Power, New York, Viking Press, 2016.
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.