Çatışma kişiler, grupların, toplumların ya da devletlerin çıkarlarının, hedeflerinin ve hatta kimi durumlarda değerlerinin ve kimliklerinin birbirleriyle uyumsuz olması durumunu ifade eder. Her ne kadar olumsuz çağrışımları olsa da çatışma zorunlu olarak kötü bir şey değildir. Aksine çatışmaların toplumların ve kurumların daha iyiye doğru dönüşümü için gerekli dinamikleri ortaya çıkarması mümkündür. Hatta denilebilir ki bu anlamada çatışmalar gereklidir de. Ancak çatışmaların pek çok örnekte şiddet içeren boyutlar kazanması çatışmaların yıkıcı hale gelmesine neden olmaktadır. Çatışmalarla ilgili olumsuz çağrışım da bu yıkıcılıktan kaynaklanmaktadır. Savaşlar ve diğer her türlü silahlı çatışma bu kategoriye girmektedir. Çatışma çözümü bu tip şiddet içermeye eğilimli toplumsal çatışmaların nedenlerini ve gelişimini inceleyerek barışçıl çözüm yolları arayan alanı tanımlamaktadır. Ayrıca çatışmaların şiddete dönüşmeden politik yollarla çözülmesi için ne yapılması gerektiği de çatışma çözümünün ilgi alanına girmektedir. Çatışma çözümüne yönelik ilk girişimler I. Dünya Savaşı sonrası döneme denk gelmektedir. Bu ilk çalışmalar esas olarak bir başka dünya savaşının ortaya çıkışını önleme hedefine yönelik olmuş, fakat bu anlamda başarısız olunması nedeniyle alanın esas gelişimi Soğuk Savaş döneminde gerçekleşmiştir. 1957 yılında yayınlanmaya başlanan The Journal of Conflict Resolution (Çatışma Çözümü Dergisi) ve 1968 yılında kurulan Centre for Research on Conflict Resolution (Çatışma Çözümü Araştırma Merkezi) alanın olgunlaşmasının göstergeleri olarak görülebilir. Soğuk Savaş döneminin yarattığı nükleer rekabet ve tehdit ortamı, hem uluslararası çatışmaların hem de toplumsal çatışmaların bertaraf edilmesini ve barışçıl bir yolla çözülmesini gerekli kılmış, alanının gelişmesinin önünü açmıştır. Bu noktadan itibaren çatışma çözümü disiplini, birbirinden farklı çatışmaları analiz ederek, farklı çatışma çözümü yöntemleri bulmaya yönelmiştir.
Soğuk Savaş sonrasında çatışmaların değişen doğası, çatışma çözümü çalışmalarının alanını oldukça genişletmiştir. Etnik çatışmalar, iç savalar ve ayaklanmalar gibi iki devlet arasında değil belli bir devlet içinde ya da bazen belli bir bölgeyi etkileyecek biçimde ulusaşırı olarak ortaya çıkan ve devlet dışı aktörlerin ağırlıkta olduğu çatışmalar daha kapsamlı çalışmaları gerekli kılmıştır.
Çatışma çözümü teori ile pratiğin iç içe girdiği bir kavramdır, fakat esas olarak çatışmaların çözüme ulaştırılması yönündeki çabaları ifade etmektedir. Bu çabalar öncelikle çatışmalardaki şiddetin sonlandırılmasını, ardından çatışmanın altında yatan nedenleri irdeleyerek ve dönüştürerek çatışma dinamiklerinin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Çatışmayı dönüştürüp yapısını değiştirmek, tarafların çatışmanın konusuyla ilgili tutum, davranış, algı ve düşüncelerini değiştirerek çatışmaya neden olan düşmanlıkları sonlandırmakla ilgilidir. Çatışmanın dönüştürülmesi çatışma çözümünün ayırt edici özelliğini oluşturmaktadır. Amaç sadece çatışmanın barışçıl bir şekilde sonlandırılması değil, bunun ötesine gidilerek tekrarlanmasının önlenmesidir. Bunun için çatışma çözümünün gerek teorisi gerekse de pratiği disiplinlerarası ve çok boyutlu bir yaklaşım izlemekte, teorik düzeyde siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji, ekonomi gibi alanlardan faydalanıldığı gibi bu alanlardan uzmanların katılımı da önem arz etmektedir.
Çatışma çözümü temel olarak müzakere, arabuluculuk ve hakemlik yöntemlerini içermektedir. Müzakere çatışmanın taraflarının tamamının üzerinde uzlaşabileceği bir çözüme ulaşmalarıdır. Bu anlamda müzakere, bir ortak karar alma süreci olarak tanımlanabilir. Ortak bir karara ulaşılması taraflar arasındaki pazarlıklarla gerçekleşir. Burada önemli noktalardan biri, müzakerelerin üçüncü taraflar olmadan, yalnızca çatışmanın taraflarının temsilcileri aracılığıyla kendi aralarında yürüttükleri görüşmeler olmasıdır. En az bunun kadar önemli olan bir diğer nokta da müzakerelerin tarafların gönüllü katılımıyla gerçekleşmesidir. Dolayısıyla taraflar herhangi bir kararı kabul ya da reddetmekte serbesttirler.
Arabuluculuk çatışmanın tarafları dışında, fakat tarafların tamamı tarafından kabul edilen üçüncü bir tarafın çözüm sürecine katıldığı bir çatışma çözümü yöntemidir. Arabulucular tarafsız olmak zorundadır, zaten tarafların tamamının üzerinde uzlaşabilmesi için de bu gereklidir. Arabulucular çözüm sürecinde karar alma yetkisine sahip değillerdir. Yalnızca süreci yönlendirerek, etkileyerek ya da değiştirerek tarafların ortak bir çözüme ulaşmasına yardımcı olurlar. Herhangi bir zorlama gücüne sahip olmadıkları gibi herhangi bir bağlayıcılıkları da yoktur. Sürece dahil olan arabulucu bir kişi olabileceği gibi bir grup ya da bir uluslararası örgüt, hatta bir devlet de olabilir. Bu açıdan arabuluculuk geçici ve belli bir çatışmaya özgü ad hoc niteliktedir.
Hakemlik ya da uluslararası hakemlik ise arabuluculukta olduğu gibi tarafsız bir üçüncü kişi ya da kurumun çatışma çözümü sürecine, ancak bu sefer bağlayıcı karar verme yetkisiyle dahil olmasıdır. 1907 La Haye Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçı Çözümü Sözleşmesinin 37. Maddesiyle uluslararası hakemliğin amacının, uluslararası anlaşmazlıkların devletlerin kendi seçecekleri yargıçlarla ve hukuka uygun olarak çözülmesi olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla her ne kadar hakemlerin kararları bağlayıcıysa da hakemleri belirleyenler devletlerdir ve hakem sürecine gidilmesi gönüllülük esasına dayanmaktadır. Çözüm sürecinde uygulanacak kurallar ve esaslar sabit değildir ve sürecin başlamasından taraflarca önce belirlenmektedir. Uluslararası hakemliğe başvurmak için tarafların devletler olması zorunlu değildir.
Çatışmalar birbirinden çok farklı yapılara sahip olabilmektedir ve bu nedenle değinilenler dışınsa çatışma çözümü yöntemlerine başvurmak olasıdır. Dahası çatışmanın durağan değil, dinamik bir olgu olması çatışmanın farklı aşamalarına yönelik farklı çözüm yöntemlerinin öngörülmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla çatışmanın farklı aşamalarında farklı yöntemlerin uygulandığı, bazı yöntemlerin terk edildiği bazılarına ise yeniden başvurulduğu karma bir yapı benimsenmesi mümkündür. Bu şekilde bir yöntem çatışmanın kalıcı olarak çözümü açısından da daha yararlı olacaktır, çünkü çatışmanın ortaya çıkışı, tırmanışı, silahlı çatışmaya dönüşmesi, kilitlenmesi, yatışması, sona ermesi, çatışma sonrası barış inşası aşamalarında uygulanacak yöntemlerin farklılaşması çatışmanın dönüştürülmesine ve çözülmesine olanak sağlayacaktır.
Birleşmiş Milletler (BM) de çatışmaların çözümünün önemli bir parçasıdır. BM Sözleşmesinin 2. maddesi örgütün üyelerine uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını barışçıl yollarla çözme, 33. maddesi ise barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürebilecek nitelikte bir uyuşmazlığa taraf olanlara bu uyuşmazlığı görüşme, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve yargısal çözüm yolları, bölgesel kuruluş ve anlaşmalar veya kendi seçecekleri başka bir yolla çözme yükümlülüğü getirmekte, Güvenlik Konseyi’nin gerekli gördüğü durumlarda tarafları aralarındaki uyuşmazlığı söz konusu yollarla çözmeye çağırabileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla Güvenlik Konseyi’nin tarafların rızası olmadan da harekete geçebilmesi söz konusudur. Gerçekten de başta Güvenlik Konseyi olmak üzere, Genel Kurul, Sekreterlik, BM Barış Koruma Misyonu gibi BM kurumları uluslararası çatışmaların büyük çoğunluğunun çözümü sürecinde başta arabuluculuk ve barış inşası faaliyetleri olmak üzere yer almıştır. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 2004 yılında Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde yürüttüğü ve Annan Planı olarak anılan BM Kapsamlı Çözüm Planının sunulmasıyla sonuçlanan arabuluculuk faaliyeti pek çokları içinde sayılabilecek örneklerden birisidir.
Okuma Önerileri:
Kitap: Morton Deutsch,, Peter T. Coleman, ve Eric C. Marcus, The Handbook of Conflict Resolution: Theory and Practice, San Francisco, Jossey-Bass, 2006.
Kitap: Oliver Ramsbotham, , Tom Woodhouse ve Hugh Miall,, Contemporary Conflict Resolution: The Prevention, Management and Transformation of Deadly Conflicts, Cambridge, Polity Press, 2005.
Kitap: Paul C. Stern ve Daniel Druckman, International Conflict Resolution After the Cold War, Washington DC, National Academy Press, 2000.
İzleme Önerileri:
Film: Bridge of Spies (Casuslar Köprüsü), 2015.
Film: The Peacemaker (Barışçı), 1997.
Fulya Aksu
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.