Secopedia

Biyogüvenlik

Bu İçeriği Paylaşın

Biyogüvenlik, kamu sağlığının korunması ve iyileştirilmesiyle, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için devreye sokulan ve biyoteknoloji, gıda güvenliği, çevresel koruma, laboratuvar ve biyolojik araştırmaların güvenliği gibi pek çok alanı kapsayan prosedür ve uygulamaların bütünü olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle, biyolojik tehditlere ve risklere karşı alınan koruyucu ve önleyici faaliyetlerin bütününü oluşturur. Bu bakımdan biyogüvenlik, insan ve canlı sağlığı için tehdit oluşturabilecek, bakteri, virüs, mantar gibi, mikro organizmaların yaratacağı tehlikelere karşı önlem almayı ve ekosistemi tehdit eden zararlı patojenlerle mücadele etmeyi amaçlamaktadır. Aynı zamanda laboratuvar ortamında gerçekleştirilen biyoteknolojilerin güvenliğini sağlamayı, salgınlara neden olabilecek patojenlerin türler ve bireyler arası dolaşımını engellemeyi ve canlı yaşamıyla biyoçeşitliliği tehdit eden insan kaynaklı müdahalelerin önüne geçilebilmeyi hedefleyen ve her geçen gün tartışma gündemi genişleyip çeşitlenen bir güvenlik alanıdır.

Şekil 1: Biyogüvenliğin Alanları

            2019 yılında Çin’in Wuhan kentinde başlayıp, kısa sürede küresel bir pandemiye dönüşen COVID-19 (SARS CoV-2) salgınının ardından biyogüvenlik kavramı yeniden tartışmaya açılmış ve özellikle sağlığı tehdit eden patojenlerin türler arasında transferi, ekosistemin ve insan varlığının sürdürülebilirliğini tehlikeye atan ciddi güvenlik riskleri arasında belirtilmiştir. Küresel biyolojik bir güvenlik sorunu olarak ele alınan COVID-19 salgını, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Uluslararası Sağlık Tüzüğü (International Health Regulations – IHR) çerçevesinde, uluslararası sağlık acil durumu olarak açıklanmış ve salgının yayılmasını önlemek için ülkeler arası koordinasyon DSÖ tarafından sağlanmıştır. İlk olarak 1969 yılında yürürlüğe giren ve SARS salgını sonrası güncellenerek 2005 senesinde son halini alan Uluslararası Sağlık Tüzüğü, biyolojik tehlikeler ve salgınlarla ilgili uluslararası sağlık kuralları ve standartlarını belirleyerek, hastalıkların yayılmasını engellemek ve küresel ticari, beşerî ve ekonomik ilişkilerin yaşanan sağlık krizler nedeniyle zarar görmesini önlemek için tasarlanmıştır. Bu tüzük kapsamında, biyogüvenliğin enfeksiyonla mücadele alanının bileşenleri tanımlanmış ve tüzüğe taraf olan ülkelerin sağlık acil durumlarına yanıtı konusunda kapasite geliştirmesi, uluslararası iş birliği ve koordinasyon mekanizmalarına katılımı, bulaşıcı hastalıkların ulusal düzeyde tespiti, önlenmesi, DSÖ’ye bildirilmesi, halk sağlığına yönelik tehditleri yönetirken gereksiz seyahat kısıtlamaları ve ticari kısıtlardan kaçınılması gibi konularda bağlayıcı bir mevzuat geliştirilmiştir. Bu noktada, ulusal sınırları aşan biyogüvenlik tehditlerinin uluslar-üstü bir insani ve ulusal güvenlik sorunu olarak kabul edildiği bakış açısı hakimdir.

Biyogüvenlik gündeminin en kritik unsurlarından biri de zoonotik (SARS, COVID-19, sıtma, kuduz, kuş gribi, domuz gribi, ebola gibi hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar) hastalıkların önüne geçme ve türler arası bulaşın engellenmesi konusudur. Bu kapsamda, hayvan taşımacılığı, insan-hayvan temasının yoğun olduğu sahaların hijyeni, hayvansal ürünlerin üretimi, depolanması, transferi, hayvan sağlığı ve ekolojik dengenin korunması gibi konular da biyogüvenliğin alanıdır. Bu hastalıkların yönetimi, hayvan ve insan sağlığı alanlarında koordineli çabalar gerektirir ve bu da “Tek Sağlık” yaklaşımının önemini vurgular. Bu yaklaşım insan, hayvan ve çevre sağlığı arasındaki bağlantıları açıklayarak, zoonotik hastalıkların önlenmesi ve kontrolü için bütüncül stratejiler geliştirmeyi amaçlar. Bu yönüyle biyogüvenlik çok disiplinli ve çoklu sektörlerin bir arada eşgüdümle hareket etmesini gerektiren bir politika alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Biyogüvenlik konusunun son dönemde yoğun şekilde gündeme gelen bir diğer tartışma alanı da modern moleküler biyoloji teknolojilerinin gelişmesiyle elde edilen genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların üretilmesi, taşınması, muhafazası ve kullanılması sorunudur. Özellikle, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) istilacı türlere dönüşüp biyolojik çeşitliliğe zarar vermesi ve sürdürülebilir tarım ve çevre politikalarını olumsuz etkilemesi biyogüvenliğe ilişkin tehditler arasında sayılmaktadır. Bu durum, bahsedilen “Tek Sağlık” yaklaşımının bir unsuru olan biyolojik çeşitliliğe yönelik tehditlerin insani güvenlik tehditleri olarak algılanabileceği bütünsel bir güvenlik anlayışına işaret etmektedir. 2000 yılında kabul edilen Kartagena Biyogüvenlik Protokolü, genetiği değiştirilmiş organizmalara ilişkin süreçleri düzenleyen ve gen teknolojilerindeki değişikliklerin biyoçeşitliliğe yönelik tahribatının önüne geçmeyi amaçlayan uluslararası mevzuatı düzenlemiştir. Genetik kaynaklara erişim ve bu alanda sağlanan yararın uluslararası toplumda adil paylaşımı üzerine imzalanan Nagoya Protokolü ise meselenin uluslararası sosyal adalet ve adil paylaşım boyutunu gündeme getirmiş ve uluslararası kamu yararının bu alanda yapılacak düzenlemelerle sağlanmasını hedeflemiştir.

Genetik mühendisliği alanında çığır açan buluş ve ilerlemeler, biyogüvenliğin sağlanması sorununu da beraberinde getirmiştir. Laboratuvar ve bilimsel araştırmaların gerçekleştirildiği sahaların güvenliği biyogüvenlik gündemine eklemlenmiş, biyoteknik materyallerin ve mikrobiyolojik laboratuvarlarla bu sahalarda çalışan kişilerin toplum sağlığına tehdit oluşturabilecek patojenleri araştırma sahalarının dışına taşımasının önüne geçmek için alınması gereken önlemlerin altı çizilmiştir. Bu hususta DSÖ başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler organ ve alt yapılanmaları tarafından sektörde çalışan araştırmacı ve bilim insanlarının laboratuvar güvenliği konusunda profesyonelleşmesi için ulusal ve uluslararası ölçekte standartlar oluşturulmuştur. Bunlar arasında uygun koruyucu giysi standartlarının belirlenmesi, biyolojik materyalleri sterilize etmek için uygun yöntemlerin tespiti ve kontamine olmuş materyallerin güvenli şekilde imha edilmesine yönelik prosedürlerin oluşturulması gibi biyogüvenlik ve biyorisk yönetimi çalışmaları vardır.

Biyogüvenlik gündeminde önemli bir yer teşkil eden bir diğer mesele, toplum ve insan sağlığını tehdit eden patojenlerin ya da bu patojenlerin bulaştığı materyallerin biyolojik saldırı amaçlı kullanılması ihtimalidir. Özellikle yeni nesil gen teknolojileri, barışçıl amaçlar için veya toplumda korku ve kaos yaratma bağlamında kötüye kullanıma açıktır. Bu nedenle gen teknolojilerinin kullanımına ve laboratuvar güvenliğine yönelik sıkı tedbirler, biyolojik materyallerin kötüye kullanımı ve biyoterörizm konuları ile de doğrudan bağlantılıdır. Biyogüvenliğin bu alanını düzenleyen uluslararası mevzuat Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’nin 1975 yılında yürürlüğe girmesiyle şekillenmeye başlamıştır. Biyolojik silahların geliştirilmesini, üretimini, depolanmasını ve kullanımını yasaklayan sözleşme, bu tür silahların barışçıl amaçlar için bilimsel ve tıbbi araştırmalar dışında kullanılmasını önlemeyi amaçlar. 1975 düzenlemesini 1997 yılında yürürlüğe giren ve kimyasal silahlarla bazı biyolojik zehirlerin üretimini, depolanmasını ve ticaretini yasaklayan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi izlemiştir. Uluslararası Sağlık Tüzüğü de biyolojik saldırıların hızla tespit edilebilmesi ve uluslararası bir halk sağlığı krizine dönüşmemesi için alınması gereken acil durum protokollerini düzenler. Söz konusu uluslararası düzenlemeler çerçevesinde, istihbarat ve bilgi paylaşımı, gen teknolojisi laboratuvarlarının güvenliği, genetik materyallerin ve patojenlerin güvenli transferi, ulusal hastalık izleme ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, acil durum hazırlıklarının profesyonelleşmesi gibi konular, biyoterörizmle mücadelede önem arz etmektedir.

Biyogüvenlik, 21. yüzyılın en kritik kamu sağlığı ve güvenlik meselelerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. COVID-19 pandemisi bu alandaki zorlukları ve önemi gözler önüne sermiş, biyolojik tehditlere karşı global iş birliğinin ve etkin uluslararası koordinasyonun gerekliliğini vurgulamıştır. Biyogüvenlik, laboratuvar güvenliğinden biyoterörizmle mücadeleye, zoonotik hastalıkların kontrolünden gen teknolojilerinin güvenli kullanımına kadar geniş bir yelpazede ele alınması gereken, çok boyutlu ve sürekli gelişen bir konudur. Bu, sadece ulusal güvenlik meselesi değil, aynı zamanda küresel bir insani sorumluluktur. Biyogüvenlik, halk sağlığını korumak ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için bütüncül ve disiplinler arası yaklaşım gerektirir.

Okuma Önerileri

Kitap: Alibek, K., Biohazard, London,, Arrow Books, 2000.

Kitap: Carus, S., Bioterrorism and Biocrimes, Washington, National Defense University Working Paper Series, 1998.

Kitap: Enemark, C., Biosecurity Dilemmas: Dreaded Diseases, Ethical Responses, and the Health of Nations, Washington, , Georgetown University Press, 2017.

Kitap: MacIntyre, R., Dark Winter: An insider’s guide to pandemics and biosecurity, Sydney, New South Publishing, 2022.

Makale: Koblentz, G., “Pathogens as Weapons: The International Security Implications of Biological Warfare”, International Security, Cilt 28, No 3, 2003: 84–122.

Makale: Novossiolova T, S. Whitby, M. Dando ve L. Shang, “Strengthening biological security after COVID-19: Using cartoons for engaging life science stakeholders with the Biological and Toxin Weapons Convention (BTWC)”, J Biosaf Biosecur, Cilt 4, No 1, 2022: 68-74.

İzleme Önerileri

Film: Contagion, Steven Soderbergh, Warner Bros,  https://www.youtube.com/watch?v=4sYSyuuLk5g (Erişim tarihi: 30 Kasım 2023)

Film: Bhopal: A Prayer for Rain, Ravi Kumar, GFM Films,  https://www.youtube.com/watch?v=GgzAZ-urjog (Erişim tarihi: 30 Kasım 2023)

Film: Smallpox 2002: Silent Weapon , Daniel Percival, Wall to Wall, https://www.imdb.com/title/tt0320482/ (Erişim tarihi: 30 Kasım 2023)

Mini Dizi: Chernobyl, Craig Mazin, HBO, https://www.youtube.com/watch?v=s9APLXM9Ei8 (Erişim tarihi: 30 Kasım 2023)

Belgesel: Pandemic: COVID-19, Nick Powell, ITN Productions, https://www.imdb.com/title/tt12000852/?ref_=fn_al_tt_4 (Erişim tarihi: 30 Kasım 2023)

Fulya Hisarlıoğlu

Dr. Öğr. Üyesi Fulya Hisarlıoğlu, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde akademik kariyerini sürdürmektedir. Dr. Hisarlıoğlu daha öncesinde Kadir Has Üniversitesi’nde post-doktora araştırmacısı olarak çalışmış ve aynı zamanda kısmi zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. Öncesinde Okan Üniversitesi’nde kısmi zamanlı öğretim görevlisi olarak görev almış ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde de kısmi zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Doğuş Üniversitesi’nde yardımcı doçent doktor unvanıyla akademik kariyerine başlamış ve beş yıl boyunca bu üniversitede görev yapmıştır. Fulya Hisarlıoğlu’nun araştırma alanları arasında Türk dış politikası, Avrupalılaşma ve eleştirel güvenlik bulunmaktadır.

Bu İçeriği Paylaşın
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work