Savaş dönemlerinde işlenen cinsel suçların en başında gelen tecavüz suçu, tarihsel olarak savaşlarda düşmanı aşağılamak, işkence yapmak ve soykırım gibi amaçlarla yaygın kullanılan bir araç olmuştur. 20. yüzyılda özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında cinsel suçların Sovyet ve Japon askerleri tarafından bir savaşma aracı olarak kullanıldığı yaygın olarak bilinen bir konudur. Daha yakın dönemlerde, tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanılması özellikle 1990’lardan itibaren Kamboçya, Peru, Bosna, Sierra Leone, Ruanda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Somali ve Uganda gibi ülkelerdeki iç savaşlarda tespit edilmiştir. Özellikle 1994’te gerçekleşen Ruanda soykırımı ve 1992-1994 arasında gerçekleşen Bosna Savaşı tecavüzün sistematik olarak bir soykırım ve etnik temizlik aracı olarak kullanılmasını ön plana çıkaran tarihsel örneklerdir. Bu kapsamda tecavüzün sistematik şekilde savaş aracı olarak kullanılmasının uluslararası ceza hukukunca ele alınması, Ruanda soykırımı ve Bosna Savaşı ile bağlantılı olarak, 1990’lar itibariyle gerçekleşmiştir.
Tecavüzün savaş aracı olarak kullanılması, bu cinsel suçun sistematik olarak ve savaş stratejisinin bir parçası olarak işlendiğini ifade etmektedir. Savaş sırasında tecavüz, düşmanı aşağılamak, küçük düşürmek ve düşmana işkence yapmak için kullanılabilmektedir. Savaş sırasında kadın bedeni sembolik olarak ülke toprağına benzetilerek tecavüz bir ‘işgal aracı’ olarak görülebilmektedir. Bir soykırım veya etnik temizlik aracı olarak kullanıldığı durumlarda tecavüz, öldürme öncesi gerçekleştirilen bir cinsel şiddet türü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Savaş suçu olarak tecavüzün araştırılmasındaki en büyük sorun güvenilir veri eksikliğidir. Bu sorunun birkaç boyutu vardır. Birincisi, barış dönemlerinde olduğu gibi, savaş dönemlerinde gerçekleşen tecavüz vakalarının mağdurlar tarafından rapor edilmemesidir. Bu durum, tecavüz sonrası yaşanan psikolojik ve fiziksel travma ve toplumsal damgalanma durumlarından, korku ve utanç duygularından kaynaklanmaktadır. İkincisi, güvenilir verilerin eksikliği, savaş dönemi ve sonrasında ulusal ve uluslararası savaş gözlemi mekanizmalarının her ülkede aynı şekilde yer almamasıyla ilgilidir. Son olarak, mağdur ve suçluların aynı alanda yaşamaya devam etmesi de mağdurların tecavüz suçunu raporlamasını engelleyen önemli bir unsurdur.
Tecavüz ve daha genel anlamda cinsel suçların bir savaş aracı olarak kullanılması ile ilgili Elizabeth Wood tarafından üç açıklama geliştirilmiştir. Bunlardan ilki imkân/fırsat/elverişlilik unsurudur. Bu açıklamaya göre, savaş dönemlerinde cinsel suçların işlenmesi daha kolay ve cezalandırılması daha zordur. Bunun sebebi barış dönemlerinde var olan toplumsal düzenin savaş dönemlerinde bozulması ve toplumsal kontrol mekanizmalarının işlememesidir. Ayrıca savaş dönemlerinde savaşan taraflar, sivillere daha kolay erişebilmektedir. Örneğin, savaş dönemlerindeki yağma süreçlerinde, savaşan grupların sivillerin evlerine erişimi kontrolsüz olduğu için tecavüz vakalarının artabildiği belirtilmektedir.
Tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanılmasındaki diğer bir açıklayıcı etken ise teşvik unsurudur. Buna göre, savaş dönemleri saldırganlığın ve bununla bağlantılı olarak cinsel saldırganlığın arttığı ve hatta teşvik edildiği dönemler olarak görülmektedir. Bu bakış açısını destekleyen bir argüman tecavüzün bazı örneklerde savaş sırasında askerleri ödüllendirmek için bir araç olarak kullanılmasıdır. Örneğin, Ruanda’da savaş propagandası olarak Hutu askeri yöneticiler tarafından Tutsi kadınların bedeni cinselleştirilmiş ve soykırım sürecinde tecavüz bir ödül ve karşı tarafın hak ettiği bir ceza olarak gösterilmiştir.
Son olarak, feminist bakış açısına göre, barış dönemlerinde mevcut ataerkil yapılar savaş dönemlerinde daha fazla kutuplaşmakta ve sosyal kontrolün de eksik olmasıyla birlikte cinsel suçların gerçekleşmesini teşvik etmektedir. Bu bağlamda, tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanılmasının arkasında ataerkil temelli erkeklik anlayışı yatmaktadır.
Savaş dönemlerinde tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanılmasını açıklayan bazı çalışmalar hedef alınan gruba ve bu grubun özelliklerine odaklanmaktadır. Bu ‘özcü’ bakış açısı, savaş dönemlerinde bütün kadınların hedef alındığını ve dolayısıyla tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanılmasının militarist erkekliğin ifadesi olarak gerçekleştiğini vurgulamaktadır. ‘Yapısal’ bakış açısı ise savaş dönemlerinde kadınların cinsel suça maruz kalmasının, belli bir etnik, dini veya siyasi grubu hedef almak için gerçekleştiğini savunmaktadır. Son olarak, inşacı bakış açısına göre cinsel suçlar ve özellikle tecavüz, savaş dönemlerinde, çoğunlukla kadınlara yönelik gerçekleşmekle birlikte, erkekleri de hedef almaktadır. Dolayısıyla, yapısalcı bakış açısı, tecavüzün, faili ‘erkekleştirmek’ ve mağduru ‘kadınlaştırmak’ için kullanıldığını ifade etmektedir. Böylece tecavüz yoluyla fail ve mağdur gruplar arasında bir hiyerarşi ve üstünlük ilişkisi kurmak amaçlanmaktadır.
Uluslararası hukukta ceza adaleti çerçevesinde tecavüzün bir savaş aracı olarak tanınması ancak yakın dönemde gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Nürnberg ve Tokyo yargılamaları, cinsel şiddet ve tecavüzü, savaş döneminde gerçekleştirilen insanlık suçlarının dışında tutmuştur. Uluslararası insancıl hukuk ya da daha genel tabiriyle savaş hukukunda cinsel suçlar, savaş suçu ve insanlık suçu kapsamında ele alınarak, bağımsız bir şekilde tarif edilmemiştir. Tecavüzün bir savaş suçu olarak uluslararası ceza adaletinde kapsamlı şekilde yerini bulması ancak 1990’larda gerçekleşmiştir. Bu bakımdan, 1994’te Ruanda’daki soykırım ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra yaşanan Bosna Savaşı (1992-1994) cinsel suçların ve özellikle tecavüzün bir savaş silahı olarak kullanılması ve ceza adaleti bakımından bir savaş suçu olarak sayılması noktasında farkındalık oluşturmuştur.
Ruanda’da gerçekleşen savaş suçlarının araştırılması için 1994’te kurulan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (International Criminal Tribunal for Rwanda -ICTR) ve Bosna Savaşı’nda gerçekleşen suçların araştırılması için 1993’te kurulan Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi (International Criminal Tribunal for the Former Yugoslavia – ICTY) savaş dönemi tecavüz suçunu soykırım, insanlık suçu, işkence aracı, köleleştirme aracı ve savaş suçu kapsamında ele almıştır. Bu uluslararası mahkemelerin verdiği emsal kararlar (örn. Ruanda’da Akayesu kararı ve Bosna’da Celebici kararları) savaş dönemi cinsel suçları açısından devrim niteliğinde gösterilmektedir. Bu kararlarla birlikte savaş sırasında gerçekleştirilen cinsel suçların savaşma aracı olarak kullanıldığı ve sivil halka dehşet ve çok yönlü tahrip yarattığı ifade edilmiştir. Son olarak, bu kararlarla birlikte hem fırsatçı hem sistematik şekilde gerçekleştirilen cinsel suçların savaş ve insanlık suçu olarak tanımlanması ve cezalandırılması söz konusu olmuştur.
Okuma önerileri
Makale: Skjelsbaek, Inger, “Sexual Violence and War: Mapping Out A Complex Relationship”, European Journal of International Relations, Cilt 7 (2), 2001: 211-237.
Makale: Wood, Elisabeth Jean, “Variation in Sexual Violence During War”, Politics and Society, Cilt 34 (3), 2006:307-341.
Makale: Campbell, Kirsten, “The Gender of Transitional Justice: Law, Sexual Violence and the International Criminal Tribunal fort he Former Yugoslavia”, The International Journal of Transitional Justice, Cilt 1 (3), 2007: 411-432.
İzleme önerileri
Belgesel: Calling the Ghosts: A Story about Rape, War and Women (1996), Mandy Jacobson ve Karmen Jelincic, WMM: Women Make Movies.
Film: Hotel Rwanda (2004), Terry George, United Artists
Belgesel: The War Against Women (2013), Hernán Zin, Doc Land Films