Secopedia

1951 Cenevre Sözleşmesi

Bu İçeriği Paylaşın

1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme veya yaygın adıyla 1951 Cenevre Sözleşmesi, mülteciliğin tanımını yaparak mültecilerin uluslararası anlamda imzacı devletler tarafından korunmasını sağlayan bir belgedir. Mülteciler meselesi aslında ilk olarak Rus İç Savaşının ardından Avrupa’ya kaçan Beyaz Ruslarla birlikte siyasetin gündemine girmiştir. Ancak 1951 sözleşmesinin ortaya çıkışını oluşturan şartlar, I. ve II. Dünya Savaşları’nın yarattığı korkunç yıkımlar ve bu sebeple yerlerinden edilen insanın durumudur. Her iki savaşta da milyonlarca sivilin şiddetin hedefi haline gelmeleri ve evlerinden olmaları, uluslararası toplumu bu konuda somut adımlar atmaya zorlamıştır. İki savaş arası dönemde barışın tesisi için kurulan bir uluslararası örgüt olan Milletler Cemiyeti bünyesinde mültecileri koruma amacıyla bazı girişimler olmuşsa da bunları tüm üye devletlerin kabul edeceği ve hukuki bağlayıcılığı olan bir metne dönüştürmek mümkün olmamıştır. 

Öte yandan, her ne kadar II. Dünya Savaşının ardından 1948’de imzalanan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde mültecilere yer verilmiş ve 14. maddenin ilk fıkrasında “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınma hakkı vardır” denilmişse de imzacı devletlere ayrı bir sözleşmeyle herhangi bir yükümlülük getirilmemiştir. 

1941’deki Nazi işgali sırasında Sovyetler Birliği’nin doğusuna kaçan siviller. 

Kaynak: The Guardian, https://www.theguardian.com/world/from-the-archive-blog/2019/nov/27/uprooted-millions-of-europe-displaced-persons-november-1943.  

1951 Cenevre Sözleşmesi, II. Dünya Savaşı sonrasında mülteci tanımının yapıldığı ve devletlerin yükümlülüklerinin açıkça belirtildiği ilk çok taraflı hukuki belge olma niteliğini taşımaktadır. 22 Nisan 1954’te yürürlüğe giren sözleşmeye göre mülteci şöyle tanımlanmıştır: 

“1 Ocak 1951’den evvel cereyan eden hâdiseler neticesinde ırkı, dini, tâbiiyeti, muayyen bir içtimai gruba mensubiyeti veya siyasi kanaatleri yüzünden takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu memleket dışında bulunan ve işbu memleketin himayesinden istifade edemeyen, yahut tâbiiyeti yoksa veya mezkûr korkuya binaen istifade etmek istemeyen, yahut tâbiiyeti yoksa ve bahis konusu hâdiseler neticesinde evvelce mûtaden ikamet ettiği memleket dışında bulunuyorsa, oraya dönemeyen veya mezkûr korkuya binaen dönmek istemeyen şahıs.”  

Sözleşmedeki mülteci tanımında iki önemli kısıtlama bulunmaktadır. İlk kısıtlama zaman üzerinden yapılmış ve “1951 öncesindeki olaylar sonucunda yerlerinden edilenler”, mülteci statüsüne alınmıştır. Sözleşmeye 1951’in sınır olarak konulmasının sebebi, 1939-1945 arasında II. Dünya Savaşı ve sonrasında 1950’lere kadar devam eden çeşitli iç savaş ve istikrarsızlıklar sonucu mülteci sorunun Avrupa’nın en önemli insani krizine dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. İkinci önemli kısıtlama ise coğrafi sınırlar bağlamında görülmektedir. Sözleşmenin Kısım B, Madde 1’de “İşbu Sözleşme’nin amaçları bakımından kısım A, Madde 1’deki ‘1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar’ ifadesi, ya, (a) ‘1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar’ veya (b) ‘1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar’ anlamında anlaşılacak ve her taraf devlet bu sözleşmeyi imzaladığı, tasdik ettiği veya ona katıldığı sırada bu sözleşmeye göre taahhüt ettiği yükümlülükler bakımından bu ifadenin kapsamını belirten bir beyanda bulunacaktır”, denmektedir. Sözleşme bu madde ile taraf devletlere hangi coğrafi bölgeden gelenleri mülteci olarak kabul edeceklerine dair bir opsiyon sunmaktadır. Örneğin Türkiye, (a) bendini kabul ederek coğrafi kısıtlama hakkını kullanmış, sadece Avrupa’da meydana gelen olaylar neticesinde yerlerinden olan kişileri mülteci olarak kabul edeceğini beyan etmiştir.  

II. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Avrupa’dan gelenlerin yerleştirildiği Almanya’daki bir mülteci kampı. 

Kaynak: https://www.unhcr.org/about-unhcr/who-we-are/1951-refugee-convention.  

Sözleşmenin imzalanmasının ardından 1960’ların ortalarına kadar geçen sürede, zaman ve coğrafi alana dayanan kısıtlamaların dünyadaki yeni mülteci krizleri karşısında yetersiz kaldığı ve sözleşmenin kapsayıcılığını olumsuz etkilediği görülmüştür. Bu yüzden sözleşmenin zamana ve coğrafi alana dayanan kısıtlamaları, 1967’de yapılan bir ek protokolle kaldırılmıştır. 1967 protokolü, “1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar sonucunda” ve “söz konusu olaylar sonucunda” ifadelerini sözleşme metninden çıkararak zaman kısıtını kaldırmış, taraf devletlerin bu protokolü hiçbir coğrafi kısıtlama olmaksızın uygulayacaklarını da ayrıca belirtmiştir.  

Her ne kadar 1967 protokolü coğrafi bölge veya zaman açısından çekince koymayı ortadan kaldırmışsa da sözleşmeye protokolden önce çekince koyan devletlerin bu haklarını ortadan kaldırmamıştır. Örneğin sözleşmenin imzacılarından olan Türkiye, Avrupa dışından gelenleri hala mülteci olarak kabul etmemektedir. Nuray Ekşi’ye göre, Türkiye’nin bu tutumda ısrar etmesinin en büyük sebebi, Avrupa dışından gelenleri – her ne kadar son yıllarda uygulanmasa da- üçüncü ülkelere yerleştirme programının anlamsızlaştırılması ve coğrafi şart kaldırılırsa bu programın bir daha uygulanamaması riskidir. UNHCR tarafından önerilen üçüncü ülkeye yerleştirme programı mültecilerin sığındıkları ülkede tehlikeli olabilecek durumlarla karşılaşmaları veya ihtiyaçlarının karşılanamaz hale gelmesi halinde, mültecilerin güvenli bir üçüncü ülkeye gönderilmesi anlamına gelir. Öte yandan Ekşi, Türkiye’de şartlı mültecilerle diğer uluslararası koruma kapsamındakilere verilen hakların neredeyse aynı olduğunu ve Türkiye’ye coğrafi şart konusunda getirilen eleştirilerin haksız olduğunu da ifade etmektedir. Şartlı mülteci “Avrupa dışında meydana gelen olaylar nedeniyle, mülteci tanımındaki şartlara haiz olduğunu iddia ederek, üçüncü ülkelere iltica etmek üzere Türkiye’den uluslararası koruma talebinde bulunan kişidir.” Türkiye 1951 Sözleşmesine coğrafi kısıt koyduğu için Avrupa dışından gelenleri şartlı mülteci olarak kabul etmekte ancak haklar bakımından her iki statü arasında çok büyük bir ayırım yapmamaktadır.  

1951 Sözleşmesi’nin kimlere uygulanmayacağı konusu da sözleşme maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Sözleşmenin A kısmı, Madde 1’in D, E ve F başlıklarında belirtilen bu durumdaki kişiler şunlardır: (D) Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği dışında, diğer bir BM organı veya örgütünden halen koruma veya yardım görenler, (E) ikamet ettiği ülkenin yetkili makamlarınca o ülke vatandaşlığına sahip olanların sahip bulundukları hak ve yükümlülüklere sahip sayılan kişiler, (F) a- barışa karşı suç, savaş suçu veya insanlığa karşı suç gibi suçlar için hükümler koyan uluslararası belgelerde tanımlanan bir suç işlediğine, b- mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülkeye sığınmadan önce, sığındığı ülkenin dışında ağır bir siyasi olmayan suç işlediğine, c- BM’nin amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden suçlu olduğuna dair hakkında ciddi kanaat mevcut olan kişiler.  

Midilli adasında zor koşullar altında yaşam mücadelesi veren Afgan bir aile

Kaynak: UNHCR/Achilleas Zavallis, 2020. 

Sözleşmenin 33. maddesi geri gönderme ile ilgili hükümler getirmiştir. Bu madde ile taraf devletlerin bir mülteciyi ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeleri veya iade etmeleri yasaklanmıştır. Bu yasaklamanın hemen ardından “bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez” denilerek geri gönderme veya iade yasağının istisnaları belirtilmiştir.  

Bugün 1951 Sözleşmesine sahip çıkılması gerektiğini savunan, uygulanmasını sağlamak için çaba gösterilmesini isteyen veya günümüz şartlarına göre revize edilerek güçlendirilmesi gerektiğini dile getiren görüşler bulunmaktadır. Sözleşmenin Soğuk Savaş şartlarında hazırlandığı, iklim değişikliğinin yerlerinden ettiği kişileri kapsamadığı, cinsel tercihi yüzünden veya cinsiyeti sebebiyle yaşamı tehlikeye girmiş kişilere dair net hükümler içermemesi, mültecilerle ilgili olarak daha çok ilk giriş noktasındaki ülkelere sorumluluk yüklemesi gibi hususlar başlıca eleştiri konularıdır. Fakat, mevcut şartlar altında henüz tüm devletleri ortak bir çerçevede buluşturacak bir girişim başlatılabilmiş değildir. 

Okuma Önerileri 

Kitap: Ekşi, Nuray, Mülteciler ve Sığınmacılara İlişkin Mevzuat, İstanbul, Beta Yayınları, 2010.  

Kitap: Güngördü Akarlar, İlknur, Cenevre Sözleşmesi ve AİHS Kapsamında Geri Göndermeme İlkesi, İstanbul, Platon Hukuk, 2023. 

1951 Sözleşmesi Tam Metni: Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme, Ankara, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilciliği, https://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/1951-Cenevre-Sozlesmesi-1.pdf

Rapor: Biriz Karaçay, Ayşem vd., 70. Yılında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Göç Araştırmaları Derneği, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Destekli Proje, Aralık 2021.  

İzleme Önerileri 

Film: Persepolis, 2007, Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud (yönetmen), Sony Pictures.  

Film: The Visitor (Ziyaretçi), 2007, Thomas McCarthy (yönetmen), Overture Films.  

Belgesel: For Sama (Sama İçin), 2019, Waad Al-Kateab, Edward Watts (yönetmenler), PBS Frontline, Channel 4 News, ITN Productions. 

Belgesel: Surviving One of the Deadliest Routes to Europe: Refugees at Sea, Vice News Documentary, https://www.youtube.com/watch?v=nPelTu3iupc.  

Video: Mülteci Olmak ne Demektir? TED-Ed, https://www.youtube.com/watch?v=25bwiSikRsI

Video: International Refugee Law, Center for Refugee Studies, https://www.youtube.com/watch?v=BTpNdngKAao.  

Video: Just Now – The UN Refugee Convention of 1951, Kreisau-Initiative, https://www.youtube.com/watch?v=i5fnRd2_gB4.  

Şevket Ovalı

Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.

Bu İçeriği Paylaşın
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work