Enerji güvenliği, en genel anlamda istikrarlı bir enerji kaynağına düzenli erişim anlamına gelir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın raporunda enerji güvenliği, “enerjinin her zaman çeşitli biçimlerde, yeterli miktarlarda ve uygun fiyatlarda, çevre üzerinde kabul edilemez veya geri döndürülemez bir etki yaratmadan mevcut olmasını ifade eden terim” olarak tanımlanmaktadır (UNDP, 2015: 11). Uluslararası Enerji Ajansı’na göre de enerji güvenliği, kesintiye uğramayan uygun fiyatlı enerji kaynaklarının varlığıdır.
Bu tanımların yanı sıra artık, enerji güvenliği farklı perspektiflerden farklı anlamlar ifade edebilen, sadece istikrarlı bir enerji arzı sağlamanın ötesinde güvenilirlik, uygun maliyet, sürdürülebilirlik, dayanıklılık, jeopolitik faktörler, teknolojik yenilik ve sosyal eşitliği kapsayan çok daha geniş bir kavram ve ulusal/uluslararası politikada güvenliğin önemli bir bileşeni haline gelmiştir.
Ulusal düzeyde enerji güvenliği, bir ülkenin jeopolitik gerilimler, arz kesintileri ve fiyat dalgalanmalarıyla ilişkili risklerini azaltırken enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmesini kapsamaktadır. Bu çerçevede enerji güvenliğini sağlamak için iyi bir stratejik planlama ve uygun önlemler alabilmek önemlidir. Bu noktada enerjide kaynak çeşitlendirmesi kilit bir strateji olarak ortaya çıkmaktadır. Çeşitlendirme öncelikle, farklı birincil enerji kaynaklarının bir karışımını kullanmayı içerir. Bu kaynaklar fosil yakıtları (kömür, petrol ve doğal gaz gibi), yenilenebilir enerjiyi (güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal gibi) ve nükleer enerjiyi içerebilir.
Çeşitlendirme, enerji üretimi için kullanılan teknolojileri de kapsar. Geleneksel enerji santralleri, gelişmiş yenilenebilir enerji sistemleri, enerji depolama ve akıllı şebeke sistemleri gibi gelişmekte olan teknolojiler de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan enerji elde etmek için farklı teknolojiler kullanılabilir. Aynı zamanda, enerji verimliliğinin artırılması, genel enerji talebini azaltmaya odaklandığı için bir çeşitlendirme biçimi olarak sayılmaktadır. Yine çeşitlendirme enerji üretimini ve dağıtımını destekleyen tedarik zincirlerini de kapsamaktadır ve buna hammadde, bileşen ve ekipman kaynaklarının çeşitlendirilmesi de dahildir.
Enerji güvenliği perspektifinden bakıldığında kaynakların çeşitlendirilmesi, bir ülkenin enerji ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli enerji kaynaklarının stratejik olarak tahsis edilmesi ve kullanılması anlamına gelir. Bu kavram, tek bir enerji kaynağına veya dar bir kaynak yelpazesine güvenmenin bir ülkenin enerji güvenliği için risk oluşturduğu fikrine dayanır ve kaynakları çeşitlendirmeyi, dayanıklılığı artırmayı, arz kesintilerine karşı kırılganlığı azaltmayı, ekonomik, çevresel ve jeopolitik zorluklarla başa çıkmayı hedefler.
Jeopolitik değişken ve dinamikler enerji güvenliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Öncelikle tek bir enerji tedarikçisine veya sınırlı sayıda transit güzergaha bağımlı olan ülkelerin jeopolitik baskılara karşı daha kırılgan hale gelecekleri açıktır. Bu nedenle enerji kaynaklarını ve transfer imkanlarını çeşitlendirmek stratejik bir avantaj sağlayarak ülkelerin olumsuz jeopolitik koşulların üstesinden daha rahat gelebilmeleri için gereklidir. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmiş olan ülke örneğin enerji tedarikçisi ülke ya da transfer bağlantılarında bir çatışma söz konusu olduğunda meydana gelecek kesintiyi çeşitlendirdiği kaynaklarla ikame edebilecek ve olumsuz jeopolitik koşullardan daha az etkilenecektir. Bu kapsamda enerji ihtiyacının %88’ini yenilenebilir kaynaklarla karşılayabilen İzlanda’nın ancak %15’ini karşılayan Almanya ya da Türkiye karşısındaki avantajı ortadadır (OECD Data, 2021).
Jeopolitik gerilimler yanında doğal afetler gibi küresel olaylar da geleneksel enerji kaynaklarının tedarik zincirlerini kesintiye uğratabilir. Böyle durumlar göz önüne alındığında kaynak çeşitlendirmesi, bir enerji kaynağındaki kaybın diğerleri tarafından telafi edilebilmesini sağlayarak söz konusu olumsuzlukların etkisini azaltabilir. Örneğin, yalnızca petrole dayanan bir ülke, küresel petrol tedarik zincirlerinde kesinti olması halinde ciddi zorluklarla karşılaşabilir. Diğer taraftan yenilenebilir kaynaklar, doğal gaz ve diğer alternatifleri içeren çeşitlendirilmiş bir enerji portföyü, sürekli ve güvenilir enerji arzı sağlayarak söz konusu ülkenin enerji güvenliğine önemli katkıda bulunur. 2011’deki Fukuşima nükleer felaketinin ardından nükleer reaktörlerin kapatılmasıyla Japonya, ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya kalmıştı. Bu olay ülkenin, enerji stratejisini yeniden değerlendirmesine, çeşitlendirmesine ve esnek ve sürdürülebilir bir enerji sistemine ulaşacak yeni bir stratejinin hayata geçirilmesine neden oldu.
Fukushima I Nükleer Santrali’ndeki hasar,11 Mart 2011.
Güvenlik kaygılarının ötesinde, kaynak çeşitlendirmesi ekonomik istikrara da önemli katkıda bulunur. Farklı enerji kaynaklarının geliştirilmesi yeni endüstriler ve iş fırsatları yaratarak ekonomik büyümeyi teşvik eder. Özellikle yenilenebilir enerjinin ekonomik kalkınma için bir motor olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir (UN, 2021). Güneş, rüzgâr ve hidroelektrik projelerine yatırım yapan ülkeler, çevresel güvenliğe katkıda bulunur ve ekonomik çeşitliliği teşvik eder. Bu kapsamda yenilenebilir enerji sektörü istihdam, teknoloji geliştirme ve ekonomik büyüme için önemli bir itici güç haline gelmiştir.
Öte yandan, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinin enerji güvenliği başta olmak üzere önemli avantajları olmakla birlikte, hedeflenen çeşitliliğe ulaşmanın önemli zorlukları da vardır. Çeşitlendirilmiş enerji kaynaklarına geçiş öncelikle yeni teknolojilere, şebeke iyileştirmelerine ve depolama çözümlerine yatırım yapılmasını gerektirir; bu da ekonomik açıdan zorlayıcı olabilir. Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarındaki kesinti ve değişkenlikler de zorluklar yaratmaktadır. Güneş ve rüzgâr enerjisi üretimi için hava koşullarına bağımlılık, sürekli ve güvenilir bir güç kaynağı sağlamak için karmaşık enerji depolama çözümleri gerektirir. Bu zorlukların aşılması, stratejik planlama, teknolojik yenilik ve araştırma ve geliştirmeye sürekli yatırım yapılmasıyla mümkündür. Bu nedenle hükümetlerin politika ve düzenleyici çerçevelerle girişimlere destek olması önemlidir.
Örneğin 2000’lerin başında ABD’de bazı eyaletler, enerji üretiminin belirli bir yüzdesinin yenilenebilir kaynaklardan gelmesini zorunlu kılan Yenilenebilir Portföy Standartları’nı (Reneawable Portfolio Standard – RPS) uygulamaya koymuş (EIA,2022) , 2010’lu yıllara gelindiğinde hem ABD’de hem de dünya genelinde RPS politikaları gittikçe daha fazla benimsenmeye başlanmıştır. Almanya’da da 2000’li yılların başında hayata geçirilen Energiewende (Enerji Dönüşümü) politikası (IEA, 2020) ile rüzgâr ve güneş enerjisine büyük yatırımlar yapılarak, geleneksel enerji kaynaklarına bağımlılık belli ölçüde azaltılmıştır. Hidroelektrik kaynakları açısından zengin olan Norveç ise stratejik olarak hidroelektrik enerjiye odaklanarak, sadece enerji taleplerinin önemli bir kısmını karşılamakla kalmamış, aynı zamanda kendisini önemli bir elektrik ihracatçısı ve yenilenebilir enerjide önemli bir oyuncu olarak konumlandırmayı başarmıştır.
Karşılıklı bağımlılığın belirleyici olduğu günümüz uluslararası sisteminde enerji güvenliği artık sadece ulusal bir mesele değil, küresel bir zorunluluk olduğundan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesiyle ilgili uluslararası iş birliği ve düzenlemeler de önemli hale gelmiştir. 2015’te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanan ve 2016 yılında uygulamaya konan Paris Anlaşması bu bağlamda ortak çabaların bir örneği olarak görülebilir. Paris Anlaşması, sürdürülebilir ve çeşitli enerji kaynaklarına geçiş için katalizör görevi görmektedir. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) gibi uluslararası kuruluşlar da enerjide kaynak çeşitlendirmesiyle ilgili iş birliği platformlarıdır.
İstikrar, ekonomik büyüme ve değişen küresel koşullara uyum sağlamayı sürdürmek isteyen devletler için enerji güvenliğine odaklanmak bir öncelik haline gelmiştir. Bu kapsamda kaynakların çeşitlendirilmesi jeopolitik bağımlılığı azalttığı, arz kesintilerine karşı dayanıklılığı artırdığı ve ekonomik istikrarı teşvik ettiği için enerji güvenliğinin kilit bileşenidir. Enerjide kaynak çeşitlenmesi devletler için stratejik öncelik olmakla birlikte bu konuda uluslararası iş birliğine açık olmak da önemlidir.
Okuma Önerileri
Makale: Hatipoğlu, Emre, “Enerji Güvenliği”, Güvenlik Yazıları Serisi, No 44, 2019, https://trguvenlikportali.com/wpcontent/uploads/2019/12/EnerjiGuvenligi_EmreHatipoglu_v.1.pdf
Kitap: Scholten, David (der.), The Geopolitics of Renewables.Springer, 2018.
Kitap: Pascual, C. ve J. Elkind (der.), Energy Security: Economics, Politics, Strategies, and Implications.Washington D.C., Brookings Institution Press, 2010.Rapor: UNDP, World Energy Assessment: Energy and the Challenge of Sustainability, 2015.
Rapor: UN, “Theme Report on Energy Transition Towards the Achıevement of SDG7 and Net-Zero Emissions”, 2021.
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.