Secopedia

Stratejik Konsept

Bu İçeriği Paylaşın

Stratejik konsept, geçerli olduğu dönemde NATO’nun amaçlarını, ilkelerini, belli başlı görevlerini özetleyen ve ittifakın değişen güvenlik ortamına nasıl uyum sağlayacağını belirten yol haritası niteliğinde bir siyasa belgesidir. Stratejik konsept, diğer tüm NATO kararlarında olduğu gibi, ittifak üyelerinin uzlaşmasıyla oluşturulur ve kamuoyuyla paylaşılır. 2022 yılında sekizincisi kabul edilen Stratejik Konsept, uluslararası güvenlik gündemindeki tehditler ve meydan okumalar değiştikçe güncellenir ve ittifak yeni riskler karşısında kendisini daima hazır tutabilir. Şimdiye dek duyurulan tüm stratejik konseptler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasının yanı sıra üye devletlerin güvenliğinin kolektif güvenlik anlayışıyla sağlanmasını temel amaç olarak belirlemişlerdir. Bu amaç bir yandan NATO’nun değerler üzerine inşa edilen bir güvenlik topluluğu olduğuna, diğer yandan da tek bir üyeye saldırının tüm üyelere saldırı olarak değerlendirileceği kolektif bir güvenlik örgütü olduğuna dikkat çeker. NATO’nun bu temel amacı tüm stratejik konseptlerde değişmeden kalmış, yeni tehditlere ve meydan okumalara yönelik askeri ve siyasi düzenlemeler ise zaman içinde sürekli değişmiştir.

NATO stratejik konseptleri Soğuk Savaş sırasında ve Soğuk Savaş sonrasında kabul edilenler olarak iki şekilde gruplandırılabilir. Soğuk Savaş sırasında geliştirilen ilk iki stratejik konsept ağırlıkla savunma ve caydırıcılık üzerine odaklanmış, détente yumuşama döneminde bu iki unsura diyalog ve iş birliği de eklenmişti. 1949 yılında kabul edilen ilk stratejik konsept, “Kuzey Atlantik Bölgesinin Savunması için Stratejik Konsept” adını taşımaktaydı. Bu stratejik konseptin temel amacı Sovyetler Birliği’nin (SSCB) konvansiyonel güçler kıyaslamasındaki üstünlüğüne bir cevap geliştirmekti. NATO bu amaçla stratejik bombardıman kabiliyetinin geliştirilmesi ve bu kabiliyetin istisnasız her tür silah aracılığı ile yürütülebilir olmasına vurgu yapmış ve gerektiğinde nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceğini açıklamıştı. 1949 stratejik konsepti nükleer vurgusunun dışında konvansiyonel anlamda da caydırıcılığa değinmekte SSCB’yi en doğuda (ittifakın en doğusunda ve mümkün olan ilk savunma hattında) karşılamayı hedefleyen konvansiyonel güçlerin hazır hale getirilmesini öngörmekteydi. Son olarak, SSCB’nin NATO üyelerine yönelik siyasi saldırganlığına savaş dışındaki tüm yöntemlerle karşılık verilmesi de bu stratejik konseptin diğer önemli parçasıydı.

1955’te Beyaz Saray’da verilen bir yemek esnasında ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower (soldan ikinci) Lyndon B. Johnson (ortada) ve John Foster Dulles (sağda).Kaynak: https://www.nps.gov/articles/ikewagingpeace.htm

25 Haziran 1950’de Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmasıyla başlayan savaş, NATO’nun stratejilerini yeniden gözden geçirmesini gerektirmişti. İlk değişiklik Aralık 1950’de askeri yapı ve komuta kademesinde gözlemlenmiş, II. Dünya Savaşı’nın muzaffer komutanlarından General Dwight Eisenhower, Kuzey Atlantik Konseyi (North Atlantic Council / NAC) tarafından NATO’nun ilk Avrupa Yüksek Müttefik Komutanı (Supreme Allied Commander Europe / SACEUR) olarak atanmıştı. 1951 yılında kurulan Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı (Supreme Headquarters Allied Forces Europe / SHAPE) ile 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan’ın NATO üyeliğine kabul edilmeleri de o dönem yaşanan değişimi göstermeleri açısından önemlidir. Bu gelişmeler ışığında kabul edilen 1952 Stratejik Konsepti, bir öncekine göre çok büyük değişiklikler getirmemiş ancak ittifakın savunmayı Demir Perde ’ye en yakın yerde başlatması gerektiğine bir kez daha vurgu yapmıştı. Avrupa’da Demir Perde ’ye en yakın noktanın neresi olduğu veya doğunun nerede başlayacağı tartışmaları 1955 yılında Federal Almanya’nın NATO üyesi olmasına kadar sürecekti.

1957 Stratejik Konsepti, dönemin ABD Başkanı ve eski SACEUR Eisenhower’ın “Yeni Bakış” yaklaşımını yansıtmaktaydı. SSCB ve uydularıyla girişilecek bir savaşın eninde sonunda nükleer güç kullanımına yol açacağını düşünen Eisenhower’a göre düşmanın ilk hamlesinin ardından verilecek bir nükleer karşılık, dengeyi NATO lehine çevirebilirdi. Topyekûn Karşılık olarak adlandırılan bu stratejiye göre hem caydırıcılık sağlanacak hem de NATO içinde konvansiyonel güç arttırmaya yönelik harcamalar azalacaktı.

1957 sonrasında yaşanan bir dizi gelişme ve kriz NATO’nun topyekûn karşılık stratejisini tartışmaya açmıştır. SSCB’nin 1957’den sonra Kıtalararası Balistik Füze (Intercontinental Ballistic Missile / ICBM) kabiliyetine sahip olması ABD anakarasının da artık nükleer saldırının hedefi olabileceğini göstermiş, 1958-1962 Berlin ve 1962 Küba krizleri ise savaşın sanılandan çok daha yakın olduğuna dikkat çekmişti. İki kutup arasındaki en ufak bir krizin hızla nükleer savaş seviyesine yükselebileceğinin farkına varılmış ve 1968 tarihli Stratejik Konsept bu riski azaltmaya yönelik bir değişim getirmişti. Soğuk Savaş’ın bu son stratejik konsepti, NATO tarafından olası bir Sovyet saldırganlığına karşı “esnek karşılık” adı verilen üç aşamalı bir stratejinin kabul edildiğini göstermekteydi. Buna göre ilk aşamada doğrudan savunma ile düşman durdurulmaya çalışılacak, ikinci aşamada ise kontrollü bir tırmandırma ile konvansiyonel ve/veya sınırlı nükleer güç kullanımına gidilecekti. Bu tedbirlerin işe yaramadığı durumlarda ise son çare olarak nükleer silahlarla topyekûn karşılık verilecekti.

NATO’nun 1990 Londra Zirvesinden bir kare. Ön sırada sağdan ikinci Türkiye’yi temsilen zirveye katılan dönemin başbakanı Yıldırım Akbulut. Kaynak: https://www.nato.int/cps/en/natohq/photos_116149.htm

Soğuk Savaş’ın hemen ardından kabul edilen üç stratejik konsept NATO’nun yeni risk ve meydan okumalar karşısında nasıl yapılanacağı ve ne gibi görevler belirleyeceğine dair sınırlar çizmiştir. 1991 tarihli Stratejik Konsept, şimdiye dek kabul edilenlerin aksine NATO için tamamen yeni kabiliyetlerin geliştirilmesi ve yeni görevlerin belirlenmesini öngörmekteydi. Belgede ittifakın temel varlık sebebi olan kolektif savunma özelliğinin değişmediği vurgulanırken, nükleer güce dayalı caydırıcılığın azaltılması, diyalog ve iş birliği mekanizmalarının tesis edilmesi, ortaklıklar aracılığı ile güvenliğin arttırılması gibi başlıklar öne çıkmaktaydı. Yeni görevler içinde en dikkat çekici olanlar ise çatışmayı önleme, iş birliğine dayalı güvenlik ve kriz idaresiydi.

1999 tarihli stratejik konsept bir önceki dönemin yaklaşımında çok da radikal bir değişiklik yapmamış bu metinde de kriz idaresi ve ortaklıklara büyük önem verilmiştir. Gelişen güvenlik gündeminin de etkisiyle silahsızlanma, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve genişlemeye dair ilkeler bu stratejik konseptte vurgulanan diğer konulardır. 1999 Stratejik Konsepti, kuvvet yapılandırması konusunda iki ayaklı bir hedef belirlemiş, bunun bir ayağında olası krizlere müdahaleyi mümkün kılacak esnek bir yapılanma, diğer ayağında ise ittifakın üyelerini savunma görevini üstlenecek bir yapılanma bulunmaktadır. Yine bu belgeye göre NATO güçleri öngörülebilir bir zaman zarfında konvansiyonel ve nükleer kabiliyetlerin dengeli bir biçimde kullanılabileceği bir yapılanmaya gideceklerdir.

2010 Stratejik Konsepti, 11 Eylül Saldırıları ve ISAF misyonunun yer aldığı bir güvenlik ortamının gereksinim ve kabiliyetlerine dikkat çekmektedir. 1991 ve 1999 konseptleri gibi ittifakın değişen güvenlik ortamına adaptasyonunu hedeflerken, terörizm, siber güvenlik, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, balistik füze tehdidi gibi klasik güvenlik risklerinin yanı sıra çevresel bozulmanın yol açabileceği sorunların da altını çizmiştir. 2010 Stratejik Konsepti ayrıca üyelik şartlarını sağlayan tüm ülkelerin NATO’nun “açık kapı” politikası uyarınca üyeliğe kabul edileceğini de ilan etmiştir.

2022’de kabul edilen son Stratejik Konsept, NATO’nun Soğuk Savaş sonrasındaki dönüşümünü yansıtan 1991, 1999 ve 2010 Stratejik Konseptlerinden önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Rusya’nın tehdit olarak tanımlandığı ve caydırıcılığın tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki gibi yeniden ön plana alındığı bu belge Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgalinin gölgesinde ittifaka yeni bir yol haritası çizmektedir. NATO, aslında 2022 Stratejik Konseptinin kabul edilmesinden çok daha önce Rus tehdidine karşı yeni plan ve stratejilerini uygulamaya koymuştu. 2014 Galler zirvesinde kabul edilen Hazırlık Eylem Planı, NATO’nun kendisini Rusya’nın saldırganlığına karşı hazır hale getirmesini sağlayacak bir çerçeve sunmaktaydı. 2016 Varşova Zirvesinde ise Baltık bölgesi ve Polonya’da Genişletilmiş İleri Askeri Mevcudiyet (Enhanced Forward Presence) kapsamında kuvvetler konuşlandırması kararı alındı. Bu karar, Soğuk Savaş sonrasında Rusya’ya karşı caydırıcılık ve savunma tedbirlerinin ilk kez somut adımlarla hayat geçirildiği bir örnek teşkil etmiştir.

2022 Stratejik Konsepti sadece Rusya’ya değil ilk kez Çin’e de değinmiş ancak Çin’i “tehdit” veya “düşman” olarak tanımlamamıştır. Çin daha ziyade meydan okuyan bir güç veya ittifak için bir sınama olarak değerlendirilmektedir. Afrika, Sahel Bölgesi ve Ortadoğu’daki bölgesel istikrarsızlıklara da vurgu yapan belge, buradaki çatışmaların ittifak açısından ciddi güvenlik sorunları yaratabileceğine dikkat çekmektedir. Rus tehdidinin yanı sıra siber tehditler, çevresel bozulma ve NATO-AB İş birliği de 2022 Stratejik Konseptinin önemli başlıkları arasındadır.

Daha fazlası için:

Okuma Önerileri:

  • Makale: Anthony Forster ve William Wallace, “What is NATO for?”, Survival, Cilt 43, No 4, 2001, s. 107-122.
  • Makale: David S. Yost, “NATO’s evolving purposes and the next Strategic Concept”, International Affairs, Cilt 86, No 2, 2010, s. 489-522.
  • Makale: John Baylis, “NATO Strategy: The Case for a New Strategic Concept”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-), Cilt 64, No 1, 1988, s. 43-59.
  • Makale: Serhat Güvenç, “NATO’nun Evrimi ve Türkiye’nin Transatlantik Güvenliğe Katkıları”, Cilt 12, No 45, 2015, s. 101-119.
  • Makale: Timo Noetzel ve Benjamin Schreer, “Does a multi-tier NATO matter? The Atlantic alliance and the process of strategic change”, International Affairs, Cilt 85, No 2, 2009, s. 211-226.
  • Görüş Yazısı: Sean Monaghan, “Resetting NATO’s Defense and Deterrence: The Sword and the Shield Redux”, Center for International and Strategic Studies (CSIS), Haziran 2022, https://www.csis.org/analysis/resetting-natos-defense-and-deterrence-sword-and-shield-redux (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2022).  
  • Görüş Yazısı: Tacan İldem, NATO Yeni Stratejik Konsepti Nedir, Ne Değildir?”, Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi (EDAM), 2002/07TR, https://edam.org.tr/wp-content/uploads/2022/07/NATO-YENI-STRATEJIK-KONSEPTI-1.pdf (Erişim Tarihi: 22 Kasım 2022).
Şevket Ovalı

Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.

Bu İçeriği Paylaşın
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work