Avrupa Muhabere Gücü çokuluslu bir askeri birimdir ve Avrupa Birliği’nin krizlere ve çatışmalara acil müdahale kapasitesini geliştirmek amacının asal bir parçasıdır. Avrupa Birliği’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili bütün kararlar gibi bu gücün kullanımı da Avrupa Birliği Konseyi’nin oybirliği ile karar almasına bağlıdır. 2007’den beri yürürlükte ve savunma işbirliği alanında önemini ispatlamış olmakla beraber gereken siyasi irade, kullanım ve mali dayanışma konuları nedeniyle konuşlandırma sıkıntılı gelişmekteydi. Özellikle 2017’deki Avrupa Konseyi’nde finansman engellerini aşmak konusundaki çabalardan sonra son zamanlarda bu konudaki ilerleme ile yeni bir ivme kazanılmış oldu. Nihayetinde, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin yurttaşlarına güvenlik sağlamak ile uluslararası barış ve güvenliğe katkıda bulunmak için bir araç ve kabiliyet olarak düşünülmektedir.
Avrupa Muhabere Gücü’nün amaç ve görevleri Avrupa Birliği küresel stratejisinin çerçevesinde çatışma önleme, insani müdahale ve kurtarma, kriz yönetimi ve barış koruma olarak tasarlanmıştır. Birlikleri konuşlandırma Avrupa Birliği Konseyi’nin oybirliği ile aldığı karar kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gereken yasallığı oluşturduğu bir kararını gerektirebilir. Avrupa Muhabere Gücü gibi araçların AB ve üye devletlere halihazırdaki çatışmalara erken ve acil müdahale etme dolayısıyla da çatışmalarla daha sonraki aşamalarda ilgilenmektense daha erken ve önleyici hareket etmenin etkili ve verimli olma kabiliyetini kazandırdığı öne sürülmektedir. Ana amacın insanların acılarını ve hayat kaybını asgariye indirmek olduğu özellikle vurgulanmaktadır.
Öngörülebilir bir öngörülemezlik diye AB’ye yakışan bir terim ile tanımlanan küresel jeopolitik ortamda terörizm, hibrit tehditler, iklim değişikliği, ekonomik kırılganlıklar ve enerji güvenliği sorunlarıyla bunların şiddetli çatışmalara yol açması gözlemi üzerinden, savunma ve güvenlik alanında Avrupa’da daha fazla işbirliği geliştirmenin önemi vurgulanmaktadır. 2014-2019 arasında Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi olarak görev yapan Federica Mogherini’nin sözleriyle, Avrupa Birliği en iyi yönü olarak her daim övündüğü yumuşak gücüne ek olarak sert gücün de atbaşı gitmesiyle değişen gerçekliklere daha iyi uyum gösterecektir. Güncel güvenlik tehditlerine mukabele etmekte askeri gücün tek başına yeterli olmaması gibi, insani yardım ve kalkınmaya destek veya diplomasinin de tek başına yeterli olamayacağı saptamasından hareketle ulaşılan, acil ve kararlı askeri hareketin de hayat kurtarmakta ve çatışmaların kalıcılaşmasını engellemekte gerekli olduğu sonucunun Avrupa Muhabere Gücü’nün temeli olduğu iletilmektedir.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nin kriz ve çatışmaların ele alınmasında sivil ve askeri araçların yani yumuşak ve sert gücün harmanlanmasıyla, ortak çalışılan ülkelerle stratejik bir işbirliği içinde olunmasıyla, insan hakları ve iyi yönetişim gibi evrensel değer ve unsurların vurgulanmasıyla, ve nihayet eğitim ve kalkınma ile güvenlik ve istikrarı kalıcılaştıran özel bir yöntemi olduğu düşünülmektedir. Böylece, Avrupa Birliği’nin güncel dünyadaki kriz ve çatışmaların kapsayıcı bir yaklaşımla ele alınması için aslında gayet uygun bir araçlar yelpazesine sahip olduğu ileri sürülmektedir. Avrupa Muhabere Gücü’nün simgelediği ortak hareket ve kapsayıcı yaklaşımın AB’nin tüm araçları ve etkinlikleri ile şiddetli çatışmalara ve krizlere çözüm bulunmasında mühim olduğunun altı çizilmektedir. Hassasiyetleri her zaman konu hatta sıkıntı olan üye devletlerin güvenlik ve silahlı kuvvetler alanlarındaki asal yeri vurgulandıktan sonra, AB’nin bu işbirliğini kolaylaştırıp güçlendirerek ortak çabayı daha etkin kılacağı vurgulanmaktadır. Bütün bunların, Avrupa Birliği karar alıcı elitinin dünyadaki gelişmelere yönelik mukabelede Avrupa bütünleşmesinden hem faydalanmak hem de onu geliştirmek istemesinden kaynaklandığı söylenebilir.
Avrupa için ortak bir savunma ve güvenlik politikası oluşturmak elbette çeşitli sorunlarla bezeli. Üye devletlerin tehdit algısındaki farklılıklar en önemli sorunlardan biri olarak görülmektedir. Bunda coğrafi konumlar da doğal olarak etkendir: Kuzey Avrupa Afrika kaynaklı sorunlardan görece az etkilenmekte, Fransa ve İspanya Doğu Avrupa’nın sorunları konusunda görece daha az ilgili görünmekte vb. NATO’nun, daha açıkçası Amerika Birleşik Devletleri’nin rolü ve ağırlığı her daim bir tartışma konusudur. 1999-2003 arasında NATO Genel Sekreterliği görevini ifa eden Britanya İşçi Partisi’nden siyasetçi George Robertson’un zamanındaki kinayeli sözlerindeki gibi Amerika Birleşik Devletleri bir yandan Avrupa güvenliğindeki rolünün kendisi için yük olduğundan şikayet eder, bir yandan da Avrupa’nın kendi başına kurumlaşma ve hareket arayışlarından da kuşku duyar. Avrupa tarafında ise aynı durum tersinden bahsedilebilir; bir yandan bağımsızlık arayışı, bir yandan bunun için gereken yatırımlardan hem mali hem siyasi anlamda kaçınmak. Avrupa Muhabere Gücü aslında bu Atlantikçilik denen NATO’ya ağırlık verme ile Avrupacılık denen NATO’nun ağırlığını azaltma çabasında belli bir dengeyi yansıtıyor gibi görünmektedir. NATO’ya alternatif ol(a)masa bile tamamlayıcı olarak Avrupa’nın bağımsız ve ortak hareket etmesi üzerine bir uzlaşma göze çarpmaktadır. Hatta Avrupa bütünleşmesinin artık askerileşmesi ihtiyacı dahi söz konusu olabilmektedir. En nihayet, NATO’nun mükerrerini yaratmak hem mali hem siyasi olarak kimsenin neden olabileceği veya sorumluluğunu alabileceği bir külfet değildir. Güncel güvenlik ortamı, tehditleri ve ihtiyaçları düşünüldüğünde, AB ve NATO’nun ortak hareket etmesi gereğinden bahsedilebilir. Her halükarda, toplumsal güçlerin ekolojik ve ekonomik güvenlik sorunları ve talepleri de göz ardı edilmemeli; aşağıdaki gösteri fotoğrafında (ve haberde) görülebileceği gibi askeri harcamalar çoğunlukla gereği kuşkulu bir yük olarak görülmekte.
Bütün bunların Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile yeni ve vurgulu bir aşama yaşadığı gözlemlenebilir. Örneğin Almanya’nın feci 20.yüzyıl tarihinden kaynaklanan gönülsüzlüğü ve ona dair kuşkuların azalması Rusya’nın saldırganlığının ilk net sonuçlarından biri oldu. Fransa’nın Avrupa güvenliği konusundaki ABD ve NATO’dan bağımsızlık hassasiyeti ile hem -hep kendisine yakıştırılan/yakıştırdığı- kendi merkezli hem paylaşımcı hareket etmesi de benzer bir sonuç denebilir: Fransa’nın kendi güvenliğini kendi başına sağlayamayacağı açıkça ifade ediliyor ve Avrupa güvenliği içinde tanımlanıyor. Yukarıdaki fotoğraftaki gibi Avrupa Muhabere Gücü’ne karşı gösterilerin yaşandığı Avusturya gelenekselleşen tarafsızlık siyasetinde istisna yaparak katılmaktadır. Danimarka da benzer şekilde askeri katılımdan uzak kalma kararını değiştirmiştir. Bunlara ek olarak, özellikle Doğu Avrupa’daki yüzölçümü, nüfus ve ekonomik olarak küçük devletlerin Avrupa dışından veya içinden tehdit algısının da ortaklık yoluyla azalması ve özellikle Rusya’nın saldırganlığı sonrasında Avrupa bütünleşmesini sığınak olarak görmesinden de bahsedilebilir. En nihayet, acil müdahale ihtiyacının Atlantikçilik-Avrupacılık gibi yapısal tartışmaları ilgisiz kılması da etkendir. Sonuçta, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı askeri güvenliği ister istemez ön plana çıkarmış, ekolojik ve ekonomik güvenlik ihtiyaç ve talepleri ile askeri güvenlik arasındaki denge tartışması da yeni bir boyut kazanmıştır.
Dr. İnan Ruma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden almıştır. Çeşitli dönemlerde Bosna Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çalıştı. Ekonomi Politik, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve artık kaçınılmaz hale gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğa ile uyumlu yaşamın, emeğin ve özgürlüğün esas olduğunu düşünüyor.