İnsan hayatının gündelik akışı temel bir altyapıya dayanır. Milyarlarca insanın normal hayatın verili ögeleri olarak görerek faydalandığı kullanım/içme suyu ve kanalizasyon altyapısı, gıda üretimi ve dağıtımı (elbette gıda güvenliği önemsenerek), elektrik, haberleşme, ulaşım, çöplerin toplanması ve nakli (hatta mümkünse ekolojik güvenlik amaçlı geri dönüştürülmesi), (herkes için sağlık güvenliği esas alınarak oluşturulması gereken) sağlık sistemi, posta hizmetleri, barınma vb. sistemler kritik altyapı olarak adlandırılmaktadır. Milyonlarca insan da aslında ekonomik ve toplumsal hayatın bağlı olduğu bu altyapının kurulmasında ve günlük işleyişinde çalışarak hayatını kazanmaktadır. Kritik altyapı güvenliği modern hayat için vazgeçilmez olan bu ögelerin korunması demektir. Yâni, normal bilinen hayat için gerekli altyapının korunması demektir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, hele de sivil yerleşimlere saldırının ne yazık ki sıradanlaştırıldığı İkinci Dünya Savaşı ile sivil altyapının korunması güvenliğin ana unsurlarından biri olmuştur. Soğuk Savaş bağlamında Sovyetler Birliği’nin de nükleer silah sahibi olması üzerine 1949’da Amerika Birleşik Devletleri’nde federal düzeyde bir sivil savunma dairesi kurulmuştur. Türkiye’de de Sivil Savunma Genel Müdürlüğü 1958’de kurulmuştur. Bu daire 50 yıllık deneyimin ardından 2009’da kapatılarak yerini Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na (AFAD) bıraktı.
AFAD da dünya üzerindeki benzerleri gibi kritik altyapı güvenliğini “işlevlerini kısmen veya tamamen yerine getir(e)mediğinde toplumsal düzenin sürdürülebilirliğinin veya kamu hizmetlerinin sunumunun olumsuz etkileneceği, ulaşım, haberleşme, enerji, su finans gibi sektörleri kapsayan ağ, varlık, sistem ve yapılar bütünü” bağlamında tanımlamaktadır. Paylaştığı çalışmalardan birinde, ilgili referans da verilerek aktarılan aşağıdaki tablo fikir verebilir.
Bilgisayarların toplumsal hayatı düzenlemekte giderek artan önemleri çerçevesinde gene Amerika Birleşik Devletleri’nde 1987’de bilgisayar güvenliği yasası çıkartıldı. Günümüzde siber güvenlik başlığı altında genişletilmiştir. Hattâ kritik altyapı güvenliği denildiğinde artık akla siber güvenlik gelir olmuştur zira bütün altyapı bilgisayarlar ile yönetilmektedir. Nihayetinde 1998’de Amerika’nın kritik güvenliğini koruma için federal başkanlık düzeyinde bir belge ile 8 temel alan belirlenmiştir: bankacılık ve finans, olağanüstü hâl uygulama hizmetleri, acil servisler, enerji, bilgi ve iletişim, halk sağlığı, ulaşım ve su. Bunun bir önem sırası olduğu düşünülmemelidir. Birincil ihtiyacın içme suyu ve halk sağlığı olduğu açıktır, ama neo-liberal küresel ekonomi içerisinde bankacılık ve finansın önemli olduğunu düşünenler olmuştur muhtemelen hâlâ da olmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında orduların savaş kapasitesi için kritik olan kömür ve çeliğin ortak yönetimi ile başlayan Avrupa bütünleşmesinin ürünü Avrupa Birliği de kritik altyapı güvenliği konusunda elbette hassastır. 1970’lerden itibaren tüm dünyada kritik altyapıya önemli bir yeni tehdit olarak terörizm görülmeye başlandı. Avrupa’da da 1990’lardan itibaren terörist saldırılar, bilişim teknolojileri sorunları ve rakip/düşman devletlerin sabotaj ihtimalleri nedeniyle artan kritik altyapı güvenliği kaygıları 2005 yılında Avrupa düzeyinde bir programın hazırlanması ile sonuçlanmıştır. Bu program kritik altyapı güvenliği ögelerinin birçok farklı birim tarafından eşgüdümü, yönetimi ve düzenlenmesi amacını taşımaktadır.
Dünya savaşlarının acı deneyimleri ve Soğuk Savaş’ın iki süper gücünden biri olma gelişimini taşıyan Sovyetler Birliği’nin ardılı Rusya Federasyonu da kritik altyapı güvenliği konusunda çalışmalar yapmıştır. 2003 yılında açıklanan ulusal strateji içerisinde toplumun sağlık, güvenlik, ekonomik ve toplumsal iyiliği için asal olan somut ve soyut yapıların korunması olarak yer almaktadır. Dolayısıyla, ABD ve AB ile aynı şekilde yaklaştığı düşünülmektedir. Bu elbette Rusya’nın Putin yönetimi altında ana derdi olan 90’lardaki gibi zayıf bir devlet olarak algılanmama ve büyük güçlerle aynı seviyede olduğunu gösterme gibi bir amaç da taşımaktadır. Nitekim 20.Yüzyıl sonundaki siyasi ve ekonomik krizin yarattığı sorunların aşıldığı açıkça belirtilmiştir. Ancak Rusya’nın temel altyapısının dayanıklılık ve yenilenme sorunları ile başkanlık rejimi hükümetinin bunu yapabilme kapasitesi tartışılmaktadır. Örneğin, doğal afetlerden terörist saldırılara, yangınlara ve trafik kazalarına kadar uzanan çeşitli nedenlerle Rusya’da her yıl 50.000’den fazla ölüm ve 250.000’den fazla yaralanma yaşandığı bildirilmektedir.
Devlet kapasitesi dendiğinde elbette ülkenin yönetimi veya rejimi gündeme gelmektedir. Çünkü kritik altyapı güvenliğinin sağlanması da benzer birçok önemli alan gibi bilgi, teknoloji ve insan kaynağı yönetimi ile yolsuzluktan uzak ve etkin bir liderlik sonucu oluşan meşruiyet gerektirmektedir. Olağanüstü durumlarda insanlar içerik ve tarz itibariyle inandırıcı sözler duymak ve davranışlar görmek isterler. Rusya söz konusu olduğunda askerî güvenlik anlamında gayet başarılı görünen rejimin veya devlet kapasitesinin, kritik altyapı güvenliğinden sağlık güvenliğine kadar diğer alanlarda olabileceği seviyenin epey altında kalmış olduğu söylenmektedir. Benzer birçok başka ülke örneğinde olduğu gibi bu geri kalmışlığın temel nedenlerinin de eğitim ve liyâkata dayalı olmayan insan kaynakları yönetimi, yurttaşlarından bilgi gizleme, uygulamaları buyurganlık yoluyla yerine getirmeye çalışma ve yolsuzluk olduğu söylenebilir. Kısaca yanlış yönetimdir ve örneğin Rusya’da patlak verdiği konu ciddi kayıplar yaratan orman yangınları oldu. Sibirya’daki orman yangınları esnasında söndürme çalışmalarını sürdür(e)meyip yangını kendi hâlinde sönmeye bıraktıkları, yâni ormanı yanmaya terk ettikleri bilinmektedir.
Güvenlik söz konusu olduğunda genelde olduğu gibi kritik altyapı güvenliğinde de ana sorumlu olarak devlet düşünülür. Oysa altyapı unsurlarının yönetimi önemli ölçüde özel şirketlerin elinde, özellikle neo-liberal küreselleşmenin etkisiyle. Şirketlerin sahibi ekonomik elit ile devlet erkini kullanmakta olan siyasî elitin ilişkisi nasıl olursa olsun; kritik altyapı güvenliği, özel şirketlerin, hele de elektrik veya iletişim gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketlerin de ana sorumluluğudur. Örneğin, deprem gibi bir felâket anında şehre elektrik veya su sağlayan şirketlerin çalışanları ne yapmaları gerektiği konusunda eğitimli ve becerikli olmalılar. Bu eğitim ve beceri de elbette çalışanların eğitimi ve güvenceleri bağlamında bir ekonomik güvenlik konusudur.
Sabah uyandığımızdan gece uyuyana kadar yaptığımız her şey kritik altyapı güvenliğinin konusudur. Bu elbette hayat kalitesi olarak hangi ögelerin düşünüldüğü ile de ilişkilidir. Birçok ülkede normal hayat diye kabul edilen unsurlar farklılık göstermekle beraber, her birinde insanların normal hayat diye tanımladıkları bir bütünlük vardır. Kritik altyapı güvenliği bu normal hayatı sağlayan altyapı unsurlarını korumaktır. Kritik altyapı güvenliği tehditleri derken bir anda her şeyin işlemez olduğu bilim kurgu felâket filminden bahsetmiyoruz. Hayatın gündelik akışı içerisinde olabilecek bir sorunu, boyutu ne olursa olsun çözmeye hazır olmaktan, yâni her seviyede hazırlığın tamamlanmış olmasından bahsediyoruz. Bu hazırlık sadece görevlilerin değil tüm yurttaşların içerikli ve etkin bir sivil savunma eğitimine sahip olması ile mümkün. Sonuçta, kritik altyapı güvenliğinin sağlanması yâni normal hayatın korunması için devlet, özel şirket ve sivil toplum düzeylerinde yapılması gerekenler tehditler, riskler ve önlemler üzerine sürekli bir eğitim ile bilgilenme, bilgilendirme ve tatbikat ile kırılganlığın azaltılmasıdır.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Makale: Serdar Tüney ve Ayhan Gücüyener, “Kritik Altyapı Güvenliği, Teknolojik Afetler ve Türkiye’nin 2023 Stratejisi”, AFAD.
Dr. İnan Ruma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden almıştır. Çeşitli dönemlerde Bosna Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çalıştı. Ekonomi Politik, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve artık kaçınılmaz hale gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğa ile uyumlu yaşamın, emeğin ve özgürlüğün esas olduğunu düşünüyor.