Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü enerjiyi, “maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güç, erke” veya “organların çalışabilmesi ve vücut ısısının sürdürülebilmesini sağlayan besin ögelerinin oluşturduğu güç” şeklinde tanımlıyor. Birinci tanımdaki üretilen güç, toplumsal yaşam için ikinci tanımdaki güç olarak tezahür ediyor. Böylece, toplumsal hayatın sürdürülebilirliği aynı vücut ısısının sürdürülebilirliği gibi maddede var olan gücün ısı veya ışık olarak çıkarılabilmesine bağlı hale geliyor. En basitinden, elektrik olmadan alışılagelen hayat tarzı sürebilir mi?
Uluslararası Enerji Ajansı, enerji güvenliğini gayet basit tanımlamış: bütün yakıt ve enerji kaynaklarına güvenilir ve uygun fiyatlı erişim. Uzun dönemli enerji güvenliği ekonomik gelişmeler ve doğal çevrenin gerekleri çerçevesinde uygun yatırımlar demektir. Kısa dönemli güvenlik ise arz-talep dengesindeki ani değişimlere mukabele edebilme yetisi anlamına gelir.
Kısa dönemli enerji güvenliğinde uluslararası güvenlik ve özellikle de askeri güvenlik sorunları ağırlık taşıyor. 1973’te Arap-İsrail anlaşmazlığı nedeniyle Arap ülkelerinin öncülük ettiği boykottan bugüne askeri çatışmalar enerji arzına tehdit olagelmiştir. 2010’larda bu sorun Arap baharı denen süreçte yaşandı. Küresel krizin etkisiyle artan ekonomik ve ekolojik güvenlik sorunları, otoriter yönetimlere karşı toplumların çeşitli kesimlerinin ortaklaşabilen hoşnutsuzluğu ifade etmesine ve böylece rejim değişikliklerine yol açtı. Ancak, bu ortaklaşabilen tepkiler sonucunda, adil ve etkin bir kamu düzeni sağlayabilecek bir yeni rejim oluşturulamadı. Hatta Libya ve Suriye örneklerinde bu durum, bitmek bilmeyen acılı iç savaşlara ve terörizmin yaygınlaşmasına yol açtı. Enerji güvenliği ayrıca, kritik altyapı güvenliği ile doğrudan bağlantılıdır ve etkin kamu düzeni bu bağlamda asaldır.
Kısa dönemli enerji güvenliği sorunlarını azımsamamakla beraber, ekolojik güvenlik çerçevesinde artık uzun dönem de kısadır denilebilir. Eğer doğanın kendini yenilemesine yardımcı olacak şekilde enerji üretim ve tüketimi olmazsa, zaten insanlığın uzun bir dönemi bulunmamaktadır. Enerji üretim ve tüketiminin doğayı en çok kirleten etkinlik olduğu göz önüne alındığında, zaten enerji güvenliği ve ekolojik güvenlik aynı resmin parçaları hâline dönüşmektedir.
Nitekim Uluslararası Enerji Ajansı da elektrik enerjisi güvenliğini temiz enerjiye geçiş üzerinden açıklıyor. Yenilenebilir enerjinin maliyetindeki düşüşler ve uygun siyasetler ile artmakta olduğunu ve iklim değişikliği hedefleri çerçevesinde de bu eğilimin süreceğini ifade ediyor. Kömür, nükleer ve hidroelektrik santrallerin ise düşüşte olduğu not ediliyor. Petrol güvenliği çerçevesinde her üye ülke (Türkiye üyedir), en az 90 günlük net ithalatı kadar acil durum stoku bulundurmak mecburiyetindedir; olası bir durumda üyeler ortak bir tutum alarak bu stokları piyasaya sürebilir. Bu, tipik bir kısa dönemli enerji güvenliği örneği. Petrolün ve diğer tüm fosil yakıtların uzun dönemli geleceği olamayacağının da ifadesi olsa gerek. Nitekim, doğal gaz güvenliği de temiz ve sürdürülebilir enerjiye geçişteki rolü ile anılıyor. Uzun dönemde kömür ve petrol varsa insan yok, çünkü temiz hava kalmayacak.
Türkiye 2020 Ekim sonu itibarıyla elektrik üretiminin yüzde 34’ünü kömürden karşılıyor, üstelik Enerji Bakanlığı verilerine göre (https://enerji.gov.tr/haber-detay?id=730) bu kömürün yaklaşık yarısı ithal ediliyor. Petrol ve doğal gazın zaten ithal olduğu da göz önüne alındığında, Türkiye gibi enerjide yüksek ölçüde dışa bağımlı ülkeler için enerji güvenliğinde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye geçişi sağlamak kaçınılmaz. Her türlü enerji üretiminde potansiyelin bir kısmı dönüştürme işlemi sırasında kaybolmakta; örneğin, fosil yakıtlı bir araba yakıtının %60’ını motordan çıkan ısı olarak kaybediyor. Avrupa Birliği gibi enerji konusunda hassas bir yerde bile binalardaki enerji kullanımın yaklaşık %75’i verimsiz olarak değerlendiriliyor (https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/isaretler-2017-avrupa2019da-enerjinin-gelecegini/makaleler/temiz-yenilenebilir-enerjiyi-saglamak). Enerji verimliliği yaşam standardı, hizmet kalitesi, üretim kalitesi ve miktarını düşürmeden enerji tüketiminin azaltılması olarak tanımlanıyor (https://enerji.gov.tr/enerji-verimliligi). Türkiye’de 2023 yılına kadar gerçekleştirilmek istenen hedef enerji tüketimini 2011 yılına göre en az %20 azaltmak.
1948 tarihli enerji güvenliği yayınında nükleer enerji ile gelen güvenlik sorunlarından bahsedilir. (Robert Haydock, Jr, Some Evidentiary Problems Posed by Atomic Energy Security Requirements, Harvard Law Review, Feb., 1948, Vol. 61, No. 3 (Feb., 1948), pp. 468-491. https://www.jstor.org/stable/pdf/1335527.pdf) Hatta insan haklarının önemini vurgulamış ki enerji güvenliği denildiğinde borulardan petrol ve gaz akmaya devam etmesinin anlaşılmasında bir sıkıntı olduğunu da hatırlatıyor. Nitekim enerji güvenliğine daha ziyade devlet düzeyinde bir sorun olarak yaklaşılıyor. Oysa toplum, sınıf, grup, birey düzeylerinde vahim tezahürleri olan bir güvenlik sorunsalından bahsediyoruz. Bu açıdan Uluslararası Enerji Ajansı’nın tanımındaki güven ve uygun fiyat ilkelerini hep akılda tutmakta fayda var.
Mesele sadece enerji arzı değil. Ekonomisi tek/ana ihraç ürünü olarak enerji kaynaklarına dayanan ülkeler için enerji talebinin devam etmesi aynı zamanda bir de ekonomik güvenlik konusu demek. Yani ülkelerin kendi kaynakları çerçevesinde yenilenebilir enerjiye ve enerji verimliliğine yönelmesi, bu ihracatçı ülkeler için açıkça gelir kaybı anlamına geliyor. Genelde ekonomilerini çok yönlü üretime dönüştürecek reformlardan kaçınan yönetimlere sahip olan ve gelir adaletsizliği de eksik olmayan bu ülkelerin yurttaşları için enerji güvenliği sorunsalı, tek yönlü ekonomilerinin sıkıntılarını daha fazla hissetmek anlamına da geliyor. Ayrıca, bu ihracatçı ülkelerde de enerji kullanımı ve dolayısıyla talebi artıyor. Bu toplumlardaki sıkıntılar da siyasi istikrarı hatta uluslararası güvenliği olumsuz etkileme olasılığı yaratıyor.
İklim değişikliği ve enerji güvenliği artık ayrılmaz bir ikili. Küresel enerji talebi ikisinin de kaynağını oluşturuyor. Enerji arzını ve tüketimini güncel haliyle tutmak, iklim değişikliğine yol açan küresel ısınmanın devamı demek. Çünkü yükselen her türlü duman atmosferde sera etkisi yaratıyor ve güneş ışınlarının yeryüzünden geri dönerek uzaya yansımasını azaltıyor. Bu noktada kısa dönemli ile uzun dönemli enerji güvenliği arasındaki fark belirginleşiyor. İklim değişikliği ve genel olarak doğanın tahribatı sorununun küresel olduğu ve daha ziyade ulusal bağlamda, devlet merkezli ve kısa dönemli yaklaşılan enerji güvenliği zihniyetini temellerinden sarstığı belirtilmelidir. Bu noktada su kıtlığı sorunu da not edilmelidir; örneğin Ortadoğu (Batı Asya) gibi hem fosil yakıt ihracatçısı hem su fakiri ülkelerde -ihracatlarını sürdürebilmek anlamında- enerji güvenliği ile doğa tahribatının yarattığı su kıtlığı arasındaki çelişki daha da pekişiyor.
Sonuçta enerji güvenliği, insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli ısı ve ışığın üretilebilmesi demek. Bu üretim sürdürülebilir olmazsa insan hayatı da sürdürülebilir olamaz. Enerji üretimi, tüketimi ve güvenliğini sürdürülebilir kılmak da ancak doğayla uyumlu olarak mümkün. Bunun yolu da yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılmasından geçiyor.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri
Kitap: Daniel Yergin, Petrol, çev. Kamuran Tuncay, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2003.
Makale: Mitat Çelikpala, “Enerji Güvenliği: NATO’nun Yeni Tehdit Algısı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, No 40, 2014, s. 75-99.
Dr. İnan Ruma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden almıştır. Çeşitli dönemlerde Bosna Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çalıştı. Ekonomi Politik, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve artık kaçınılmaz hale gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğa ile uyumlu yaşamın, emeğin ve özgürlüğün esas olduğunu düşünüyor.