Uluslararası İlişkiler (Uİ) literatüründe 1980’lerden itibaren yaşanan eleştirel dönüşümle birlikte Güvenlik Çalışmaları alanında da geleneksel, devlet-merkezci güvenlik anlayışını aşan, insani güvenliğini merkeze alan yeni yaklaşımların ortaya çıkması sonucu bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Söz konusu dönüşümün etkisiyle Uİ’de güvenliğin çok farklı kavramsallaştırmaları, dolayısıyla bu kavramsallaştırmaların dayandırıldığı farklı yaklaşım ve teoriler ortaya koyulmuştur. Güvenliğin bilinen fiziksel boyutu dışında ontolojik bir boyutu da olduğu savına dayanarak ortaya çıkan ontolojik güvenlik kavramı bu dönüşümle birlikte Uİ literatürüne girmiştir.
İlk olarak psikiyatrist Ronald David Laing (Laing, 1960) tarafından kullanılan kavram, Anthony Giddens (Giddens, 1991) tarafından sosyal bilimlere aktarılmıştır. Ontolojik güvenlik bu kapsamda, bireylerin öz-kimliklerine dair bir süreklilik ve istikrar duyumsaması ile kazanacağı güvenlik duygusuna ilişkindir. Bu açıdan ontolojik güvenlik ilk başta insanın fiziksel değil, benliksel/kimliksel güvenliği ile ilgilidir. Bireylerin öz-benliklerini güvende hissetmeleri, sosyal dünyadaki etkileşim ve ilişkilerini sürdürmelerini sağlayacak unsurdur. Kendilerini ontolojik olarak güvensiz hisseden bireyler, sosyal etkileşimlerinde benliklerinin karşı karşıya olduğu tehditlerin ayırdına varamaz, dolayısıyla nasıl davranışlar aracılığıyla etkileşimi sürdüreceklerinden emin olamazlar. Söz konusu bu belirsizlik, bireylerin birey olarak yapanlıklarını (agency), eyleyebilme kapasitelerini olumsuz yönde etkiler. Buna karşın ontolojik güvenlik, öz-kimliğini güvende hissetmek anlamında bireyin sosyal dünyadan beklentilerini belirgin şekilde tanımlamasını ve hangi araçlarla bu beklentilerini gerçekleştirebileceğini belirlemesini sağlayarak davranışlarını yönlendirir. Bu şekilde kendisini ontolojik olarak güvende hisseden birey, sosyal dünyasında yapabilme/eyleyebilme kapasitesine sahip bir aktör olarak var olabilir. Buradan yola çıkarak bireylerin sosyal dünyalarında birer aktör olarak istikrarlı varlıklarını sürdürmelerinin ontolojik güvenliklerine bağlı olduğu söylenebilir.
Rasyonalite, kimlik vb. birçok başka kavram gibi ontolojik güvenlik kavramı da farklı bilim dallarında birey düzeyinde kavramsallaştırılmış olmalarına karşın Uİ literatürüne aktarılırken devletlere uyarlanmıştır. Söz konusu uyarlama, Uİ’de sosyal inşacı bakış açısının devlet kimliği kavramsallaştırması aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Devletlerin de bireyler gibi öz-benlik olarak bir kimliğe sahip oldukları anlayışı, bu kimliğe ilişkin güvenlik duygusu ve ihtiyacına dair kavramsallaştırmayı da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, bireyler gibi öz-kimlikleri olan ve yine
bireyler gibi öz-kimliklerine dair güven duyumsamaları elzem olan devletler için de ontolojik güvenlik bir ihtiyaçtır. Bu noktada devletlere atfedilen kimliğin bireylerin toplamı olarak uluslarından ayrı ya da diğer bir deyişle ulusal kimlikten ayrı olarak kavramsallaştırıldığını gözden kaçırmamak gerekir. Bu anlamda literatürde devletleri birey(miş) gibi insan biçimci(anthropomorphic)anlayışla analiz eden yaklaşımın bir parçası olmaktadır. Sosyal inşacı yaklaşımın Alexander Wendt tarafından temsil edilen ve bilimsel realizmde temellendirilen kolu, devletlerin birey ‘miş gibi’ analiz edilmelerine, devletlerin insaniliklerinin (sosyal bir varlık olmaları dolayısıyla) gerçek olduğu iddiasıylakarşı çıkmaktadır. Ancak her iki durumda da aslolan devlete insani özellikler yüklenmesi olduğundan bu tartışma devletlerin ontolojik güvenlikleri olabilir mi sorusuna verilen yanıtı değiştirmemektedir.
Devletlerin ontolojik güven ya da güvensizliği fiziksel güvenlikten farklı olan kimliklere ilişkin bir durumsa, devletler ne zaman ontolojik olarak güvenli/güvensiz hisseder ve bu güven/güvensizliğin sebepleri nelerdir sorularının yanıtlanması, kavramın anlaşılması açısından önemlidir. Bu kapsamda ontolojik güvenlik teorisi içinde yapı-yapan (agent-structure) tartışması temelinde ayrışan iki farklı yaklaşım söz konusudur. Bunlardan birisi (Mitzen, 2006) devletlerin ontolojik güvenliğinin, kimlikleri gibi öznelerarası süreçlerde karşılıklı etkileşimle inşa edildiği, diğeri ise (Steele, 2005) ontolojik güvenliğin, etkileşimden bağımsız, içsel süreçlerce inşa edildiği savına dayalı yaklaşımdır.
Devletlerin öz-benlikleri olarak kimliklerinin inşası öznelerarası süreçlere yerleştirildiğinde ontolojik güven/güvensizlik de etkileşimle açıklanır olmaktadır. Devletler mevcut kimlikleri ile ötekilerle girdikleri etkileşimleri, aynı bireylerin sosyal çevrelerindeki belirsizliği azaltma, dolayısıyla öz-benliklerine dair kavrayışı istikrarlı hale getirme amacıyla yaptıkları gibi hem bilişsel hem de davranışsal düzeyde rutinleştirirler. Dolayısıyla ortaya koyacakları davranışlar söz konusu kimliğe dair sürekliliği ve istikrarı tehlikeye düşürmemeye odaklı olacaktır. Bu tür bir akıl yürütmenin ulaşacağı nokta ise istikrar sağlayıcı bir rutin olarak işleyen bir güvenlik ikilemi olacaktır. Bu bakış açısı, öz-benlik algısının istikrarını bozmamak adına ötekiye dair dost-düşman algısının değişmesini önleyeceği ve bu şekilde çatışmaların çözümsüz hale geleceği savı üzerinden eleştirilmiştir. Bu bakımdan yaklaşım, belirli bir durumda belirli bir devlet davranışının, mesela fiziksel güvenliğin öncelenmediği bir durumda ortaya koyulan ve dışarıdan bakıldığında irrasyonel görünen bir davranışın kaynağının ne olduğunu anlamak açısından açıklayıcı olmakla birlikte, pratikte mevcut çatışmaların çözümüne katkı sunamayacağı üzerinden eleştiriye açıktır.
Ontolojik güvenliği, kimliğin kurucusu olarak içsel süreçlerden açıklayan ikinci yaklaşımda devletlerin öz-benlik algısı içsel süreçlerde, bir ‘kendi’ hikayesinin yaratılması ve sürdürülmesi ile inşa edilir. Kimlik bir kez yaratıldıktan sonra devletler davranışlarını bu kimliğe bağlı olarak şekillendirerek rutinleştirirler. Ontolojik güvensizlik, söz konusu rutinlerle uyuşmayan, rutinlerin bozulmasına sebep olacak etkileşimden kaynaklanır. Bir başka deyişle devletler, etkileşimlerinde çıkarları açısından rasyonel görünen ancak ontolojik güvenliklerini sarsacak olan bir durumla karşı karşıya kaldıklarında bir kriz yaşar ve ontolojik güvenliklerini sağlamak yönünde karar alırlar. Bu yaklaşımın temsilcisi Steele’in (Steele, 2005) Büyük Britanya’nın Amerikan iç savaşına yönelik müdahil olmama politikasına dair analizi bu bakımdan açıklayıcıdır. Steel’e göre Büyük Britanya’nın çıkarları açısından Amerikan iç savaşına müdahil olması beklenebilirdi, ancak kendisine içsel olarak özgürlükçü, hatta özgürleştirici bir kimlik tanımlamış olan bir devletin kölelik kurumunu koruyacak bir tutumla hareket etmesi rutiniyle çatışacak ve ontolojik güvensizlik yaratacak olduğundan bu yol tercih edilmemiştir. Bu açıdan, bu ikinci yaklaşım da bir dış politika davranışının, özellikle fiziksel güvenlik ve çıkarlarla çelişik görünen bir davranışın neden ortaya koyulduğunu açıklayıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Ontolojik güvenlik yaklaşımı Uİ literatürüne devlet davranışlarını biçimlendiren dışsal tehditlerden etkilenen fiziksel güvenliğin ötesinde benliğin güvenliği ile ilgili olan içsel kaygılara odaklanılmasını sağlayan bir bakış açısı getirmiş olması açısından önemlidir. Yaklaşımla, seçilen analiz birimi ile ilintili olarak, devletlerin dış politika davranışlarını ya da içeriye yönelik politikalarını açıklamak olanaklıdır. Ancak temel olarak etnik çatışma, göç, terör, hatta pandemi ve bunlara bağlı travmalarıyla, bir şekilde tüm devletlerin(bir başka düzeyde bireylerin) öz benliği ve varlığına tehdit olarak algıladığı, rutinleri krize sokan etkileriyle içinde bulunduğumuz belirsizlikler döneminde daha da önemli hale gelmektedir.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Kitap: Ronald David Laing, Thedivided self: An existentialstudy in sanityandmadness, London: PenguinBooks, 1960.
Kitap: Anthony Giddens, Modernity and self-Identity: Self and society in thelate modern age, London: Standford University Press, 1991.
Makale: JeffHuysmans, “Security! What do youmean? Fromconcepttothicksignifier”, EuropeanJournal of International Relations, Cilt 4, No. 2, 1998, s. 226-255.
Makale: Catarina Kinvall, “Globalization and religious nationalism: self,identity and the search for ontological security”, Political Psychology,Cilt 25,No. 5, 2004, s. 741-767.
Makale: Jennifer Mitzen, “Ontologicalsecurity in worldpolitics: Stateidentityandthesecurity dilemma”, EuropeanJournal of International Relations, Cilt 12, No.3, 2006, s.341-353.
Makale: J. BrentSteele, “Ontologicalsecurityandthepower of self-identity: British andtheAmericancivilwar”, Review of International Studies, Cilt 31, No. 3, 2005, s.519-540.
Makale: Ayşe Zarakol, “Ontological (in)security and state denial of historicalcrimes: Turkey and Japan”, International Relations,Cilt 24, No. 1, 2010, s. 3-23.
İzleme Önerileri:
Film: The Shawshank Redemption,(Esaretin Bedeli), 1994.
Film: Zero Dark Thirty, (Karanlık Operasyon), 2012.
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.