Dar anlamıyla enerji merkezi veya enerji ticaret(i) merkezi (energy hub), sınırları içinde enerji satın alan ve ardından bunu diğer ülkelere ihraç eden aktör anlamına gelmektedir. Bir enerji (ticaret) merkezinin uluslararası politikadaki konum ve etkisini kapsamayan bu dar tanımlamanın küresel düzlemdeki önemini anlamak ve açıklamak için öncelikle enerjinin ve buna bağlı olarak enerji güvenliğinin uluslararası politikadaki yerinin anlaşılması gerekir.
Enerji, uluslararası politikada her zaman önemli bir rol oynamıştır. 19. yüzyıldan itibaren üretim süreçlerinde kömürün kullanılmaya başlanması ve ardından kömürün yerini petrolün alması ile özellikle 20. yüzyıldan itibaren uluslararası politikayı belirleyen bir unsur haline gelmiştir. Günümüzde, arz ve talepteki dengesizlikler nedeniyle enerji, devletler arasındaki güç mücadelesinde de merkezi kavramlardan biri ve hem ulusal hem de uluslararası politikanın önemli bir bileşenidir.
19. yüzyıldan itibaren enerji kaynaklarının kontrolü için sürdürülen mücadele, bu kaynakların tükenme ihtimali yaklaştıkça daha da yoğunlaşmaktadır. Büyük ekonomik, siyasi, doğal ve sosyal felaketleri önlemek ise küresel düzeyde verilen mücadelenin bir diğer bileşenidir. Burada söz konusu olan, esas olarak enerji güvenliğinin sağlanmasıdır. Enerji güvenliği, “enerjinin her zaman çeşitli biçimlerde, yeterli miktarlarda ve uygun fiyatlarda, çevre üzerinde kabul edilemez veya geri döndürülemez bir etki yaratmadan mevcut olması” olarak tanımlanmaktadır. (Goldemberg ve Johansson, UNDP: 2015).
Enerji güvenliği sadece sürdürülebilir ihracat/ithalat garantisini kapsamaz, özellikle günümüzde siyasi güvenliği, altyapının korunmasını ve çevresel güvenliği de içerecek şekilde genişlemiştir. Uluslararası sistemde sadece ekonomik değil, siyasi ve sosyal dahil her alandaki karşılıklı bağımlılık, enerji güvenliğini en önemli unsur haline getirmektedir. Zira artık uluslararası sistemdeki hiçbir aktör diğerlerinin çıkarlarını dikkate almadan kendi güvenliğini sağlayabilecek ve hedeflerini gerçekleştirebilecek durumda değildir.
Başta enerji olmak üzere doğal kaynaklara sahip olmak ulusal gücün en önemli bileşenlerinden biri olduğundan enerji ulusal düzeyde de önemlidir. Zengin enerji kaynaklarına sahip ülke ve bölgeler uluslararası politikada öne çıkarlar. Enerji kaynaklarına sahip olmanın ötesinde, enerji kaynaklarının çıkarılması ve pazarlara ulaştırılması üzerinde kontrol sahibi olan devletler veya aktörler de uluslararası sistemdeki dengeler üzerinde söz sahibi olabilirler (Çelikpala ve Erşen, 2019: 584).
Bu açıdan bakıldığında, bir devletin ulusal gücü ve bununla ilişkili olarak uluslararası politikadaki konumu ve etkisi enerji kaynaklarına sahiplik ile bu kaynakların pazarlara ulaştırılması üzerinde kontrole sahip olmalarıyla yakından ilişkili hale gelmiştir. Buradan hareketle günümüzde, devletlerin dış politika stratejilerinde enerji transit devleti, enerji koridoru ya da enerji (ticaret) merkezi (energy hub) haline gelmek önemli dış politika hedefleri arasındadır. Bu kavramlar birbirleri yerine kullanılmakla birlikte, esasında her biri birbirinden farklıdır.
Enerji koridoru, enerji kaynaklarının ilişkili sistemler aracılığıyla bir taraftan diğer tarafa transferi ya da başka bir deyişle petrol, gaz, elektrik gibi tüm enerji kaynaklarının tedarikçi taraftan talep eden tarafa boru hatları gibi ulaştırma araçları aracılığıyla geçişini sağlamak anlamına gelir. Koridor ülke, alıcı ve satıcı arasında sadece bağlantıyı sağlar ve iletimin yapıldığı altyapıya sahip değildir.
Enerji transit devleti, bir veya daha fazla enerji üreten ülkeyi, enerji tüketen bir veya daha fazla ülkeye bağlayan ülkeyi ifade eder. Enerji koridorundan farkı iletimin sağlandığı alt yapının sahibi olmasıdır. Bu sahiplik o devlete bir ölçüde kontrol gücü sağlar. Çünkü transit ülke vanaları kendi elinde tutarken, koridor ülkenin böyle bir gücü yoktur.
Enerji ticaret merkezi (energy hub) kendi sınırları içinde enerji satın alan ve daha sonra bunu diğer ülkelere ihraç eden devletleri ifade eder. Bir ülkenin enerji ticaret merkezi olabilmesi için gelişmiş bir altyapı, yeterli depolama tesisleri, rafineriler, boru hattı ağları, LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) tesisleri, deniz terminalleri ve limanlar inşa etmesi ve aynı zamanda enerji kaynaklarını çeşitlendirme kabiliyetine sahip olması gerekir. Ayrıca, ticaretin güvenli bir ortamda gerçekleşmesi için gelişmiş bir finansal ve hukuki yapıya sahip olması da önemlidir. Enerji ticaret merkezi, küresel ölçekte enerji üretimi, nakliyesi ve dağıtımının merkezi bağlantı noktası haline geldiğinden enerji piyasasını fiyatlandırma ve düzenleme yoluyla bölgesel veya küresel enerji sektörüne liderlik etme gücüne sahiptir.
Bir ülkenin enerji ticaret merkezine dönüşmesi kolay değildir. Zira ciddi anlamda yatırım gerektirmesinin yanı sıra, siyasi irade ve uygun jeopolitik koşullar da gerektirir. Buna karşılık, enerji ticaret merkezi olmak bir ülke için hem ekonomik hem de siyasi açıdan kazançlıdır. İstihdam fırsatları yaratır, ekonomik çeşitliliği teşvik eder, doğrudan yabancı yatırımları çekebilir ve ülkenin genel rekabet gücüne katkıda bulunarak ekonomik direncini güçlendirir.
Enerji ticaret merkezi olmanın başlıca gereklerinden biri olan enerji kaynaklarını çeşitlendirme kabiliyeti aynı zamanda önemli bir avantajdır. Fosil yakıtlar, yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerji de dahil olmak üzere çeşitli enerji üretim tesislerine ev sahipliği yapan bir devlet, tek bir enerji kaynağına aşırı bağımlılıkla ilişkili riskleri azaltabilir. Çeşitlendirme sadece enerji güvenliğini artırmakla kalmaz, aynı zamanda küresel enerji piyasasındaki dalgalanmalara ve belirli enerji kaynaklarının arzını etkileyebilecek jeopolitik gerilimlere karşı da dayanıklılığı artırır. Bununla bağlantılı olarak enerji merkezi devletler, enerji sektöründe teknolojik yenilik ve araştırmaların da ön saflarında yer alabilirler. Özellikle kaynakları çeşitlendirme çabası, araştırma ve geliştirme girişimlerini teşvik ederek temiz enerji teknolojileri, enerji verimliliği ve sürdürülebilir uygulamalarda ilerleme sağlar. Bu ise enerji ticaret merkezini sürdürülebilir enerji geleceği açısından lider olarak konumlandıracaktır.
Sonuç olarak, enerji güvenliği açısından, enerji ticaret merkezi devlet olmanın avantajları çok yönlü ve geniş kapsamlıdır. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, dayanıklılığın artırılması, jeopolitik etki, ekonomik büyüme, istihdam yaratma ve teknolojik yenilik, devletin refahına, gücüne ve güvenliğine katkıda bulunur. Dünyadaki enerji denklemlerinin karmaşıklığı içinde yol almaya devam ederken enerji ticaret merkezi olan devletler küresel enerji güvenliğinin yörüngesini şekillendiren önemli oyuncular olarak ortaya çıkarlar.
Okuma Önerileri
Makale: Çelikpala, Mitat ve Emre Erşen, “Turkey and the changing energy geopolitics of Eurasia”, Energy Policy, Cilt 128, 2019: 584-592.
Rapor: Goldemberg, J. ve T. B. Johansson, World Energy Assessment Overview: 2004 Update, New York, United Nations Development Programme, 2004.
Makale: Hatipoğlu, Emre, “Enerji Güvenliği”, Güvenlik Yazıları Serisi, No 44, 2019, https://trguvenlikportali.com/wpcontent/uploads/2019/12/EnerjiGuvenligi_EmreHatipoglu_v.1.pdf.
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.