1990’da sürgünde örgütlenen ve Uganda’daki kamplarda gerilla güçleri oluşturan Ruanda Yurtseverler Cephesi üyesi (RYC) Tutsiler’in Ruanda’daki Hutular’a saldırmasıyla kanlı bir iç savaş başlamıştır. Savaş 1993 yılında imzalanan bir ateşkes anlaşmasıyla sonlanmışsa da 6 Nisan 1994’te bir Hutu olan Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana’nın bulunduğu uçağın roket saldırısıyla düşürülmesi yeni bir şiddet dalgasının başlamasına neden olmuştur. 1994’te yaklaşık yüz günlük bir süre zarfında neredeyse tamamı sivil olan 800.000 ila 1.000.000 Tutsi ve ılımlı Hutu, radikal Hutu’lar tarafından katledilmiş, milyonlarca sivil de komşu ülkelere sığınarak hayatta kalabilmişlerdir. Tarihe soykırım olarak geçen bu katliam, ABD’nin yanı sıra bölgede sömürge geçmişi olan Belçika ve Fransa’nın da sorumluluk almaktan kaçınmakla suçlandığı tüm dünyayı dehşete düşüren bir trajedidir.
Ruanda İç Savaşı ve Soykırımı’nın kökleri ülkedeki iki etnik grup olan Hutu ve Tutsiler arasında yıllarca devam eden ve sömürgeciler tarafından daha da keskinleştirilen düşmanlığa dayanmaktadır. 19.yy. sonlarında Almanya’ya verilen Ruanda, I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Belçika tarafından ele geçirilmiştir. Belçikalıların ülkedeki etnik gruplara yönelik bir ırk sınıflandırması yapmaları, aslında azınlık olan ama sömürgecilerin tercihleri sonucunda imtiyazlara kavuşan Tutsiler’i Hutular karşısında avantajlı duruma getirmişti. Hutular sayıca fazla olmalarına rağmen ancak II. Dünya Savaşı sonrasında esmeye başlayan bağımsızlık rüzgarında organize olup iktidarı ele geçirebildiler. Hutular’ın 1962’deki bağımsızlık ilanından sonra Ruanda yönetimine gelmesi, Tutsiler’e yönelik organize bir şiddetin başlamasına neden oldu. İşleri ellerinden alınan ve ülkedeki sayıları bile üst limitlerle sınırlanan Tutsiler zaman zaman dozu yükselen saldırıların da hedefi olmuşlar ve pek çoğu Burundi, Uganda, Zaire ve Tanzanya gibi ülkelere kaçarak buradaki kamplarda yaşamaya başlamışlardı.
İki grup arasındaki gerilim 1 Ekim 1990’da RYC’nin Ruanda’ya başlattığı saldırıyla yeniden alevlenmiştir. 1993 yılına kadar süren çatışmalar, Afrika Birliği Örgütü’nün (ABÖ) arabuluculuğuyla sonlandırılmış, Hutular’ın kontrolündeki Ruanda ile RYC arasında 4 Ağustos 1993’te Aruşa anlaşması imzalanmıştır. Tarafların anlaşmanın şartlarına uyup uymadığının denetlenmesi ve yeni bir şiddet dalgasının engellenebilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararıyla UNAMIR (United Nations Assistance Mission for Ruanda / Birleşmiş Milletler Ruanda’ya Yardım Misyonu) misyonu kurulmuş ve bu misyon Ruanda’da 1996’ya kadar görev yapmıştır. Anlaşmanın ve UNAMIR’in yarattığı iyimser hava 1994’teki bir saldırı ile çok da uzun sürmeden dağılırken, ülke kendisini yeniden bir şiddet sarmalının içinde bulmuştur.
6 Nisan 1994’te devlet başkanı Habyarimana’nın bulunduğu uçağın bir roket saldırısı sonucunda düşürülmesi, radikal Hutular’dan oluşan Interahamwe isimli paramiliter bir örgütün ülke genelinde Tutsiler ve ılımlı Hutular’a yönelik katliamlara girişmesine neden oldu. Kısa bir sonra Interahamwe’nin bu katliama uzun süredir hazırlandığı ortaya çıkmıştı. Aniden ortaya çıkan ölüm listeleri ve 1992’de yüzbinlerce pala vb. kesici alet satın alındığının ortaya çıkması Hutular’ın bu katliam için uzun süredir hazırlık yaptığını göstermekteydi. Radyonun bölgedeki en etkili kitle iletişim aracı olduğunun farkında olan Interahamwe, 1993 yılında kurulan Mille Collines (RTML) isimli özel radyo istasyonunu soykırımı yönetmek için kullanıyordu. Toplu katliam çağrılarının yapıldığı ve her gün ölüm listelerinin yayınlandığı radyonun kurucusu aynı zamanda çok sayıda kesici delici aletin ithal edilmesini finanse eden Felicie Kabuga’ydı.
Yaklaşık 100 gün sürecek olan vahşetin ilk kurbanları ılımlı Başbakan Agathe Uwilingiyimana ve onu korumakla görevli Belçikalı BM askerleriydi. 10 askerini bu saldırıda kaybeden Belçika ülkede görev yapan kuvvetlerini apar topar geri çekmişti. BM’in verdiği bilgilere göre ülkedeki durumdan endişe eden diğer ülkelerin de askerlerini çekmesiyle UNAMIR’in asker sayısı 2165’ten 270’e düşmüş ve tamamen etkisizleşmişti. Ülke genelinde devam eden katliamlar uluslararası kamuoyunda duyulunca bu kez ABD, Belçika ve Fransa’ya yönelik suçlamalar artmıştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch / HRW) 1999 yılında yayınladığı bir rapora göre hem ABD, Belçika ve Fransa benzer kaygılar sebebiyle – bölgede hayati çıkarları olmadığı için- Ruanda’ya askeri müdahaleden kaçınmaktaydılar. 1993’te Somali’nin başkenti Mogadişu’da kamuoyunda Kara Şahin Düştü olarak bilinen çatışmalarda 19 askerini kaybeden ABD, bu olayın ülke içinde infiale sebep olması ve yüksek riskler sebebiyle, Ruanda’ya askeri müdahaleye başından itibaren karşıydı. UNAMIR bünyesindeki 10 askerini kaybeden Belçika’nın da bu travmayı atlatmaya çalışırken yeni bir risk almayacağı belliydi. Fransa’nın ise tek kaygısı bölgedeki Fransız vatandaşlarının durumuydu. BMGK’nin 1994/929 sayılı kararıyla bölgeye Özel Kuvvetlerden oluşan bir silahlı güç gönderen Fransa, kendi vatandaşlarını tahliye ettikten sonra güvenli bir bölge oluşturmuşsa da soykırımı durdurmak için inisiyatif kullanmamakla suçlanmaktaydı. Öte yandan ABD, Belçika ve Fransa ile birlikte pek çok devlet askeri bir operasyonu kaçınılmaz kılacağı gerekçesiyle “soykırım” sözcüğünü bile kullanmamış ve olup bitenleri izlemeyi tercih etmişti.
100 gün boyunca süren soykırım, liderliğini Paul Kagame’nin yaptığı RYC’nin Haziran 1994’te Ruanda’ya başlattığı askerî harekât ile son buldu. 19 Haziran’da ilan edilen ateşkes ve ulusal birlik hükümetinin kurulması ülkede akan kanı durdurmuştu ancak soykırım suçlularının yargılanması ve sayıları milyonlara ulaşan sığınmacıların tekrar evlerine dönebilmeleri çözülmesi gereken en önemli sorunlardı. BMGK’nin 1994/955 sayılı kararıyla Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kuruldu. Mahkeme, 1 Ocak 1994 ve 31 Aralık 1994 tarihleri arasında soykırım ve uluslararası hukukta suç kabul edilen diğer fiillerin sorumlularını yargılamakla yetkilendirilmiştir. BMGK’nin 1995/978 sayılı kararıyla da tüm ülkelere Ruanda’daki soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçların şüphelilerini tutuklama ve yargı önüne çıkartma çağrısında bulunulmuştur. BM Ruanda Soykırımı Kurbanlarına Sosyal Destek Programı’nın verdiği rakamlara göre 2015 yılına kadar görev yapan mahkeme, 93 kişi hakkında soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar sebebiyle soruşturma başlatmış bu kişilerden 83’ü tutuklanmıştır. Bu kişilerin pek çoğu soykırım suçlarının işlendiği dönemde asker, polis, siyasetçi, iş insanı, mili gücü komutanı veya karar alma mekanizmalarında bulunan diğer etkili figürlerdir. Hakkında soruşturma başlatılan kişilerden 75’i hakkında dava açılmasına karar verilirken, bunların 65’i suçlu bulunarak çeşitli cezalara çarptırılmış, 10’u ise beraat etmiştir. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, tıpkı Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi soykırım suçunun işlendiğini resmen kabul etmiş, ancak suçlulara verilen cezalar ne Ruanda halkının ne de uluslararası kamuoyunun vicdanını rahatlatmamıştır.
Daha fazlası için:
Okuma önerileri:
- Makale: David Scheffer, “Lessons from the Rwandan Genocide”, Georgetown Journal of International Affairs, Cilt 5, No 2, 2004, s. 125-132.
- Makale: Ebru Çoban, “Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazırlayan Toplumsal Yapılar: Ruanda Örneği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı No 17, 2008, s. 46-72.
- Makale: Gregory H. Stanton, “Could the Rwandan Genocide be Prevented?”, Journal of Genocide Research, Cilt 6, No 2, 2004, s. 211-228.
- Rapor: Alison Des Forges, “Leave None to Tell the Story”, Human Rights Watch Report, Human Rights Watch, New York, 1999.
- Rapor: David Millwood (der.), “The International Response to Conflict and Genocide: Lessons from the Rwanda Experience”, OECD Report, 1996, https://www.oecd.org/countries/rwanda/50189764.pdf, Son erişim tarihi: 19.11.2022.
İzleme Önerileri:
- Belgesel: Genocide Worse than War (2015), PBS, Youtube, 2015.
- Dizi: Black Earth Rising, Netflix, (2018),
- Film: 100 Days, 2001.
- Film: Hotel Ruanda (Rwanda Oteli), 2004.
- Film: Shooting Dogs (Köpekleri Vurmak), 2005.
Dinleme Önerileri: