370 bin kilometrekarelik yani büyüklüğü ile göl olamayacak kadar büyük ama kara içinde sıkışmış olduğundan deniz de sayılamayan Hazar Denizi dünya siyasetinin hem gündemde çok yer almayan hem gündemden düşmeyen yerlerinden birisi çünkü iştah kabartan enerji kaynakları vardır. Hazar bölgesinin güvenliği daha ziyade bir enerji güvenliği olarak düşünülmüştür. Türkiye açısından bakıldığında da, ilk akla gelen elbette Doğu-Batı Enerji Koridorunun en önemli bileşeni olarak düşünülen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı oluyor elbette. Enerji güvenliği ana konu olarak görünmekle beraber ekonomik ve ekolojik güvenlik açısından da çok ciddi sorunları olan bir yerdir Hazar bölgesi.
Avrupa’nın petrol ve gaz ihtiyacının giderilmesinde Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma isteğinin jeopolitik bağlamında Hazar bölgesi asaldır ve bu nedenle de bu bölgenin gündemine damgasını vuran bu jeopolitik olmuştur. Dahası, bölge ülkeleri arasında da süregelen devlet inşası sorunları ve çözülemeyen sınır meseleleri olduğundan enerji siyaseti ve jeopolitik ile ilişkili bir militerleşme ve çatışma söz konusudur, bu da bölgenin dünyadaki bilindik askeri güvenlik sorunlu yerlerinden biri olmasına yol açmıştır. Eylül-Kasım 2020’de yaşanan Azerbaycan-Ermenistan savaşı bunun en son ve net örneği olmuştur. Çatışmanın konusunun enerji kaynakları açısından bir önemi olmayan Dağlı Karabağ bölgesi olması Hazar bölgesi ve Kafkasya’da güvenlik sorunsalının çetrefilliğini göstermektedir.
Bu jeopolitik içerisinde Rusya ve İran’ın elbette Amerikan etkisini sınırlamak gibi ortaklaşabilen bir çıkar tanımı vardır. Türkiye ise ABD ile ilişkilerinin durumuyla ilgili veya ilgisiz olarak genelde Rusya ve İran’a rakip olarak düşünülür. Ermenistan’ın Azerbaycan ile olan çatışması dışında Hazar Bölgesi ve Kafkasya için ne ifade ettiği tartışmalı olmuştur. 1990’ların başında Dağlık Karabağ bölgesini işgal ederek 20.Yüzyıl’dan kalma toprak mücadelelerini canlandırma zihniyetine düşmüş olmasaydı bölgesel istikrar çerçevesinde daha anlamlı görülebilirdi. Gürcistan ise Abhazlar ve Osetler gibi etnik azınlıkları ile ortak bir siyasal yaşam oluşturmayı başaramamış ve bu nedenle Rusya’nın müdahalesine açık hâle gelmiştir. Nitekim 2008 yılında Gürcistan güney Osetya’ya askeri harekâtı sonrasında Rusya’nın askeri müdahalesi ile karşılaşmıştır. Nihayetinde, bölgede devlet inşası süreci epeyce ihtilaflı ilerlemektedir.
Jeopolitik kadar siyasal iktisat için de önemli bir konu bölgesel ulaştırma koridorlarıdır. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya ihraç mallarını karayoluyla ulaştırma düşüncesinin ve bunu tarihsel bağlama da yerleştirerek İpek Yolu ismi ile güzellemesinin sonucu Kuşak ve Yol projesi bağlamında önem kazanmaktadır. Orta Koridor diye isimlendirilen ve Hazar Denizi’nden geçişli olarak demiryolu ve karayolu bağlantılarıyla sırasıyla Gürcistan, Azerbaycan ve Türkmenistan- Özbekistan-Kırgızistan veya Kazakistan güzergâhını takip ederek Çin’e ulaşan hat önem arz etmektedir. Bu hattaki limanlar da Bakü/Alat (Azerbaycan), Aktau/Kuryk (Kazakistan) ve Türkmenbaşı (Türkmenistan) olarak ortaya çıkmaktadır. Orta Koridor, Avrupa ile Asya arasında bir ticaret yolu olarak Kuzey Koridoruna oranla daha hızlı ve daha ekonomik görülmekte çünkü 2.000 km kadar daha kısa, iklim koşulları daha elverişli ve deniz yoluna kıyasla ulaşım süresini 15 gün kadar (yani üçte biri oranında) kısalttığı hesaplanıyor.
Bu bağlamlarda elbette asal olan Hazar Denizi’nin statüsü tartışmaları olmuştur. Kıyı devletleri Rusya Federasyonu, Azerbaycan Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti ve İran İslam Cumhuriyeti tarafından 2018 yılında ancak kararlaştırılabilmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda yaklaşık 30 sene gibi uzun süren görüşmelerdeki anlaşmazlık İran’ın 1940’da Sovyetler Birliği ile yapmış olduğu anlaşmadaki gibi göl statüsünün sürmesi ısrarından kaynaklanmaktaydı. Göl statüsünde olduğu zaman doğal kaynaklar eşit bölünmekte, deniz statüsünde olursa ise kıyı uzunluğuna göre değişmektedir. Dolayısıyla kıyı uzunluğu diğerlerine göre az olan İran ve Rusya göl statüsünden yanaydı. Hem kıyı uzunluğu fazla olan hem ekonomileri çok yüksek ölçüde enerji kaynağı ihracatına dayanan Azerbaycan ve Türkmenistan ise elbette deniz olarak tanımlanmasından yana olmuşlardır. Sonuçta İran’ın Ortadoğu’da (Batı Asya’da) yaşadığı sorunların ve de özellikle nükleer enerji kapasitesi geliştirme inadı nedeniyle uğradığı yaptırımların etkisiyle Hazar bölgesi ile ilgili ısrarını sürdürememesi nedeniyle Hazar “ne göl ne deniz” şeklinde tanımlanmıştır.
Ve en önemlisi olan ekolojik sorunlar: Dünyadaki en büyük kapalı su havzasının hele de fosil yakıt çıkartılması ve Sovyet sanayileşmesinin kirlilik sorunlarını düşününce ekolojik sorun yaşamaması düşünülemez maalesef. Enerji kaynakları konusunda bile işbirliğini bir şekilde beceren kıyı devletlerin doğal çevreyi korumak için beraber çalışamamaları hazindir. Hazar Denizi’nin ekolojik dengesi ne yazık ki mahvolmaktadır ve canlıların nesillerinin tükenmesi boyutuna varmaktadır. Örneğin 20.Yüzyıl başında 1 milyon kadar olduğu düşünen Hazar fokunun nüfusu %90 oranında azalmıştır. En fazla kirleten olduğu söylenen Rusya Federasyonu enerji kaynaklarının bölüşümü sorunsalında Hazar’ın tabanında petrol ve doğal gaz çıkartma çalışmalarına ekolojik nedenlerle karşı çıktığını ifade etmiştir. En az kirleten olduğu söylenen İran Hazar Denizi’ni bir su kaynağı olarak da düşünmek istemektedir.
Sonuçta, Hazar bölgesi ve Kafkasya’ya damgasını vuran meselenin Sovyetler Birliği sonrası tamamlanamayan siyasal iktisadi ve toplumsal dönüşüm olduğu söylenebilir. Enerji kaynaklarının bolluğu küresel ve bölgesel birçok fâilin iştahını kabartmıştır ki bu da işleyen ve adil bir kamu düzeninin kurulmasını çetrefilleştiren bir etken olarak yer almıştır. Ancak, Kafkasya’da devletler arasında enerji kaynakları ve dış müdahaleden ayrıca Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ veya Gürcistan içerisinde Abhazya ve güney Osetya gibi kendi kaderini tayin hakkı, toprak bütünlüğü, ulusal birlik ve sınır sorunları gibi bağlamlarda incelenen bölgesel ve ulusal ihtilaflar da bulunmaktadır. 2010’larda dünyada birçok yerdeki gibi artan otoriterlik sorunu da eksik kalmamıştır. Dolayısıyla, Hazar bölgesi ve Kafkasya bu ansiklopedide incelenen güvenlik türlerinin değişik boyutlarda izlendiği bir yer olmuştur. Bütün bunlar çerçevesinde, sıradan insanların gündelik hayatlarını nasıl etkilediği özellikle ekonomik ve ekolojik güvenlik konularında önemli bir sorunsaldır.
Okumalar:
Mustafa Aydın, Kafkaslar Değişim Dönüşüm – Avrasya Üçlemesi http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/Turkiyenin_Enerji_Stratejisi_Ocak2008.pdf
Jiao Yiqiang, The Signing of the Convention on the Legal Status of the Caspian Sea and Its implications, China International Studies, 178 (2019).
Elena Karataeva, The Convention on the Legal Status of the Caspian Sea: The Final Answer or an Interim Solution to the Caspian Question?, The International Journal of Marine and Coastal Law Online Publication Date: 20 Feb 2020, https://brill.com/view/journals/estu/35/2/article-p232_3.xml?language=en
Dr. İnan Ruma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden almıştır. Çeşitli dönemlerde Bosna Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çalıştı. Ekonomi Politik, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve artık kaçınılmaz hale gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğa ile uyumlu yaşamın, emeğin ve özgürlüğün esas olduğunu düşünüyor.