Bosna savaşı (1992-1995), Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nin dağılması sürecinde (1991-1995), Bosna-Hersek’in Slovenya ve Hırvatistan’ın ardından Yugoslavya’dan ayrılması üzerine başlamıştır. Savaş, Sırp ve Hırvat milliyetçiliklerinin Bosna-Hersek’i parçalayarak Sırbistan ve Hırvatistan’ın topraklarını genişletme planından kaynaklanmıştır. Uluslararası ana-akım yaklaşımlarda “etnik çatışma” diye genelleştirilerek tanımlanmakta ve dolayısıyla bu ülkenin “çok-etnili” yapısını bir sorun olarak ön plana çıkarmaktadır. Toplumun etnik yapısından ziyade, kendisi dışındakilere yaşam ve ifade olanağı tanımak istemeyen (milliyetçi) yaklaşımın sorun ve çatışma nedeni olduğu söylenebilir.
Sosyalist Federal Yugoslavya bir tek parti yönetimiydi. Komünist Parti yönetiminin ulusal sorunlara çözüm amacı ve zihniyetinin sonucu olarak ulusal toplulukların gelişmiş hakları söz konusuydu. Modern dönemde ulusal sorunların çatışma yaratan potansiyelleriyle bilinen hatta -aslında dolaylı olan etkisi nedeniyle- Birinci Dünya Savaşı’nın bile nedenlerinden biri olarak gösterilen Balkanlar’da çok uluslu toplumlarda ulusal adalet ve dengenin kurulmasının örneklerinden biriydi. Türkiye’de de Boşnak ismiyle bilinen Bosnalı Müslüman Slavlar da Sosyalist Federal Yugoslavya içinde ulusal gelişimlerini artırdılar. Nitekim Bosna-Hersek de bu federal ülkeyi oluşturan cumhuriyetlerden biri olarak tanımlanmıştı.
Yugoslavya’nın önce ekonomik sorunların ve anayasal düzenin tartışılmasıyla başlayan ve sonra milliyetçi söylemlerin güç kazanması ile sonuçlanan dağılmasında Bosna-Hersek, nüfus yapısının çoğulluğu nedeniyle milliyetçi söylem ve çatışmalar çerçevesinde en kırılgan örnekti. Karışık evliliklerin oranı gayet yüksekti, net bir etnik aidiyeti olmayan insan çoktu ve bu durum tüm ülke topraklarına yayılmıştı. Resmi nüfus sayımlarında etnik kimliğini Boşnak, Sırp veya Hırvat olarak değil, “Yugoslav” olarak belirtenlerin oranının en yüksek olduğu Yugoslav Cumhuriyetiydi. Bu çerçevede, savaştan önceki nüfusunun yarısı civarının Boşnak, üçte biri civarının Sırp ve altıda biri civarının Hırvat olduğu tahmin edilmektedir. Kalanlar da Musevîler, Romanlar, Arnavutlar gibi “diğer” topluluklardı. 1980’lerin ortasından itibaren güç ve şiddet kazanan Sırp milliyetçileri Bosna’nın Sırplara ait olduğunu, Boşnakların Sırp kimliğini unutmuş ve hatırlaması gereken Sırplar olduklarını, Osmanlı İmparatorluğu ve Yugoslavya’nın Sırplığa yaptığı tarihsel haksızlık ve şiddet nedeniyle bu durumun üstünün örtüldüğünü ve şimdi bu tarihsel dönemeçte Sırpların haklarını geri alacaklarını ifade etmiştir. Hırvat milliyetçileri de benzer bir iddiayı Mostar ile bilinen Hersek bölgesi için dile getirmiştir. Daha sonraları, Sırbistan ve Hırvatistan liderlerinin Bosna’yı aralarında parçalamak için anlaşmış oldukları ortaya konulmuştur.
1991 Sonbaharında Bosna-Hersek Parlamentosu’nda bağımsızlık görüşmeleri sürerken, Sırp milliyetçisi parti Parlamento’dan çekilerek Sırpların çoğunlukta olduğu Banja Luka’da “Sırp Ulusal Parlamentosu” kurulduğunu duyurmuş ve Ocak 1992’de de “Sırp Cumhuriyeti” ilan edilmiştir. 29 Mart-1 Şubat 1992’de Avrupa Birliği’nin (o dönemki adı Avrupa Topluluğu) yönlendirmesi ile düzenlenen bağımsızlık referandumunu Bosnalı Sırplar kitlesel olarak boykot etmiştir. Nüfusun üçte ikisi gibi bir oranın katılımı ile %99 gibi yüksek bir onayla bağımsızlık kabul edilmiştir. Daha parlamento görüşmeleri esnasında Sırp milliyetçi partisi lideri ve sonradan savaş suçlusu olarak hüküm giyecek olan Radovan Karadžić, bağımsızlık ilanı durumunda ülkedeki Sırpları bir bölgeye toplayarak ayrılacaklarını ve bunu için gerekirse şiddet kullanacaklarını açıkça ifade etmiştir.
Bağımsızlık ilanının ardından yaşanan da tam bu olmuştur. “Etnik temizlik” diye isimlendirilen hunharca şiddet sürecinde Sırp milliyetçileri kendilerine ait olarak gördükleri topraklarda, özellikle Doğu Bosna’da Boşnaklar başta Sırp olmayan insanları yaygın katliamlar dahil şiddetle sürmüştür. Hatta korkunç İkinci Dünya Savaşı’nı hatırlatan toplama kampları kurmuştur. Ancak doğu Bosna’daki Goražde veya Srebrenica gibi şehirlerle başkent Saraybosna’yı acımasızca kuşatmalarına rağmen düşürememiştir. Bosna-Hersek ordusu bu kentler de dahil birçok bölgede ciddi bir direniş göstermiştir.
Döneminde Avrupa’nın en büyük ordularından biri olan Yugoslav ordusunun askeri ekipmanını kullanan “Sırp Cumhuriyeti Ordusu” milisleri, düşüremedikleri bütün kentleri bombardıman ve keskin nişancı ateşi altında tutarak sivil yaşama büyük zarar vermiştir ve binlerce sivil bu saldırılarda can vermiştir. Örneğin, savaş öncesindeki nüfusu 360,000 olan Saraybosna’da on binden fazla insanın bu saldırılarda hayatını kaybettiği tespit edilmiştir. Bin günden fazla süren Saraybosna kuşatması çağdaş dünyanın en önemli askeri ve insani vakalarından biri olarak değerlendirilmiştir. Saraybosnalıların sadece askeri ve lojistik değil, kültürel ve sosyal etkinlikleri de koruyarak sürdürdükleri direniş efsaneleşmiştir.
Savaş 7 Nisan 1992’de Avrupa Birliği (o dönemki adı Avrupa Topluluğu) ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanımasının ardından Sırp milliyetçi milislerin saldırısı ile başlamıştır. Yugoslav ordusunun ekipmanını kullanan “Sırp Cumhuriyeti Ordusu” kısa sürede ülkenin topraklarının %70’e varan bir oranını kontrol etmeyi başardı ama daha fazla ilerleyememiştir. Bosna-Hersek ordusunu zayıflatan ana etkenler arasında savaşın yayılmasını ve yoğunlaşmasını engellemeyi amaçlayan uluslararası silah ambargosu ve Bosnalı Hırvatlarla artan anlaşmazlıklar sayılabilir. Uluslararası çabaların NATO tarafından gayet başarıyla denetlenen bir uçuş yasağı da içerdiği ve böylece hava bombardımanı yapılamadığı yani Yugoslavya Hava Kuvvetleri’nin kullanılamadığı da not edilmelidir.
Bosna-Hersek’teki savaşın özellikle de sivil katliamlarının engellenmemesi nedeniyle uluslararası toplum çok -ve çoğunlukla haklı olarak- eleştirilmiştir. Savaşı durdurmak üzere doğrudan müdahale edemeyen zira böyle bir olanağı zaten bulunmayan Birleşmiş Milletler bünyesinde bir barış koruma misyonu oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletler koruma gücü (UNPROFOR, United Nations Protection Force) sivillerin hayatlarını idame ettirebilmeleri için gıda ve ilaç başta olmak üzere temel ihtiyaçların düzenli olarak ulaştırıldığı bir insani yardım misyonu gerçekleştirmiştir. Müdahale edilememesini eleştirmenin hakkı kadar bu insani yardımın özellikle kuşatma altındaki şehirlerde çok hayat kurtardığı da teslim edilmelidir.
Daha sonra UNPROFOR tarafından korunan güvenli bölgeler de oluşturuldu. Güvenli bölgelerden biri olan Srebrenica’da savaşın son döneminde Sırp milisler tarafından yapılan katliam hukuki soruşturma da sonucunda soykırım olarak isimlendirilmiş ve faillerin bir kısmı bu suçtan hüküm giymiştir.
Savaş Srebrenica soykırımı ile uluslararası tepkilerin zirveye ulaşması sonucu Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilen NATO bombardımanını da içeren bir uluslararası müdahale ile sona ermiştir. Taraflar uluslararası arabuluculuk hatta baskı altında görüşmelere zorlanmıştır. ABD’de Ohio’da Dayton askeri üssünde barış anlaşması imzalanmıştır. Dayton Barış Anlaşması ile barış geldi. Dayton ile Bosna-Hersek’in birliğinin ve varlığının yasal ve fiili devamlılığı sağlanmış ama ülke de bir çeşit uluslararası himaye rejimine bırakılmıştır. “Etnik temizlik” ile kurulan Bosna Sırp Cumhuriyeti resmi bir hüviyet kazanmış, Boşnak-Hırvat federasyonu ismindeki öteki entite de aşırı desantralize bir yönetime sahiptir. Bu karmaşık yapının yarattığı kamu düzeni sorunu nedeniyle de Dayton çok eleştirilmiştir.
Saraybosna kuşatması başta sivillere saldırıların uluslararası medya tarafından düzenli olarak gündeme getirilmesi ve Srebrenica soykırımı ile artan uluslararası tepkilerin de sonucunda Yugoslavya’da işlenen savaş suçlarını incelemek üzere bir uluslararası mahkeme kurulmuştur. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (International Criminal Tribunal for the former Yugoslavia (ICTY) 1993-2017 arasında faaliyet göstermiş, Yugoslavya’daki savaş suçlarını soruşturdu, 91 mahkumiyet verildi. Mahkumiyetler arasında en ciddileri elbette Sırp milliyetçi partisi lideri Radovan Karadžić ile “Sırp Cumhuriyeti Ordusu” komutanı Ratko Mladić olmuştur. Sonuçta, Bosnalılar çok acı çektiler, uluslararası yardımlardan savaş suçlularının cezalandırılmasına uzanan birçok konuda ancak bir kısmı telafi edilebilmiştir.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri
Kitap: Tanıl Bora, Milliyetçiliğin Provokasyonu Yugoslavya, İstanbul, İletişim, 2020.
Kitap: Tanıl Bora, Yeni Dünya Düzeninin Av Sahası Bosna-Hersek, İstanbul, İletişim, 2018.
Kitap: Velibor Çoliç, Bosnalılar, İnsanlar, Kentler ve Dikenli Teller, İstanbul, Kutu yayınları, 2020.
Film: Savrseni Krug (The Perfect Circle, Kusursuz Çember) (1997)
Film: The Whistleblower (Muhbir) (2010)
Film: Venuto al Mondo (Twice Born, Sen Dünyaya Gelmeden) (2013)
Film: Welcome to Sarajevo (Saraybosna’ya Hoşgeldiniz) (1997)
İnan Rüma
Dr. İnan Ruma, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akademik derecelerini ODTÜ ve Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden almıştır. Çeşitli dönemlerde Bosna Hersek ve Kosova’daki AGİT misyonlarında çalıştı. Ekonomi Politik, Balkanlar, Rusya, Avrasya ve artık kaçınılmaz hale gelen Türk Dış Politikası üzerine çalışmaktadır. Doğa ile uyumlu yaşamın, emeğin ve özgürlüğün esas olduğunu düşünüyor.