İletişim imkanlarının artmasıyla birlikte devletlerin mücadele ettikleri alanların sayısı da artmıştır. Bu alanlardan biri de bilginin üretilmesi ve paylaşılması ile ilgilidir. Devletler kamuoyu desteği kazanmak için bilgileri farklı şekillerde toplumun bilgisine sunabilmekte veya bu imkanları rekabette oldukları diğer devletlere karşı kullanabilmektedir. Bu bakımdan bilgi savaşı, kamuoyu oluşturmak veya rekabette avantaj elde etmek amacıyla bilgi ve iletişimin çeşitli yöntemlerle kullanılması olarak tanımlanabilir.
Her ne kadar bilgi savaşı, bir “savaş” olarak nitelendirilmekteyse de, açıklanana veya ortaya çıkana kadar bunun klasik anlamda bir savaş olduğunu bilmek zordur. Benzer şekilde, çoğu bilgi savaşında savaşı başlatanın veya bilgiyi üretenin nihai amacını kestirmek de sıklıkla mümkün olmaz. Bu bakımdan bilgi savaşının ne zaman başladığı, kimlerle yürütüldüğü, amacının ne olduğu ve ne kadar başarılı olduğu konuları çok açık ve net değildir. Bu açıdan bilgi savaşlarının psikolojik savaşlarla bağlantılı olduğunu söylemek mümkündür. Bilgi savaşıyla da benzer şekilde karşı tarafta görülenlerin motivasyon, inanç ve güven duyguları kontrol edilmeye ve/veya yönlendirilmeye çalışılır.
Geleneksel bilgi savaşlarının günümüzdeki iletişim kanallarına benzer araçları kullandığını söylemek mümkündür. Geleneksel bilgi savaşlarında genellikle televizyon, radyo, gazeteler, dergiler, broşürler ve yüksek sesli yayın yapan cihazlar kullanılmıştır. Bu yöntemlerden hangisinin kullanılacağı sıklıkla hedef kitleye göre değişiklik gösterir. Örneğin geçmişte sık kullanılan bir yöntem savaşlarda uçaklardan broşür dağıtma yöntemidir. Broşürlerdeki çeşitli bilgilerle karşıt kamuoyunun desteği kazanılmaya çalışılır. Benzer şekilde, radyolarda yapılan programlar yoluşla savaşılan ülke kamuoyunun desteği sağlanmaya veya kendi hükümetine olan desteğinin zayıflatılmasına çalışılması da bu yöntemlere örnek olarak verilebilir.
Soğuk Savaş sırasında sıklıkla kullanılan rakip ülke vatandaşlarına doğru olmayan haberlerin yayılması uygulaması günümüzde de sahte ve yalan haber (fake news) olarak sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu yöntem ile bir konu veya olgu hakkında kamuoyunda oluşacak fikirlerin olumlu veya olumsuz yönde etkilenmesi amaçlanmaktadır. Bu uygulamanın bir örneği 1983’de Sovyetler Birliği Devlet Güvenlik Komitesi (Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnosti -KGB) olarak bilinen istihbarat örgütü tarafından gazete ve radyolar aracılığıyla AİDS hastalığının Amerika Birleşik Devletleri tarafından biyolojik bir silah olarak üretildiği bilgisini yayılması verilebilir. 1987’e kadar Sovyet Rusya yanlısı dergi ve gazetelerde otuz farklı dilde seksen farklı ülkede yayınlanan bu haber ile Sovyetler Birliği ABD’nin dünyadaki imajı zedelenmeyi amaçlamıştır. Bu tür haber yapma yöntemlerinin teknolojinin gelişmesiyle değişime uğrayarak, günümüzde farklı alanlara evrildiğini gözlemlemekteyiz. Bu yönleriyle bilgi savaşını günümüzde siber güvenlik kavramı (bkz. Siber Güvenlik) altında da değerlendirmek mümkündür.
Her ne kadar bilgi savaşı denilince bilginin yönlendirilerek dağıtıma sokulması kast ediliyorsa da, bilgi savaşları gizlenen bazı bilgilerin kamuoyuna açıklanmasıyla da yapılabilmektedir. İstihbarat yoluyla veya farklı kaynaklarla elde edilen diğer hükümetler hakkındaki bilgileri çeşitli iletişim kanallarıyla kamuoyu ile paylaşarak hükümetler sıkıştırılabilmekte ve üzerlerinde baskı oluşturulabilmektedir. Bu yöntemde kullanılan en önemli unsur bilginin sağlanacağı kaynağın toplum tarafından güvenilir bir kaynak olarak kabul edilmesidir. Bu stratejinin temelinde güvenilir kaynaktan aktarılacak bilginin kamuoyu tarafından benimsenmesi ve tepki yaratması prensibi yatar. Zira, ortaya çıkarılan bilgi daha sonra çeşitli kaynaklardan yalanlansa da güvenilir kaynağın otoritesi sebebiyle etkisi devam edecektir.
İletişim imkanlarının artmasıyla insanların birbirleriyle iletişimindeki hız ve kolaylık bu tarz savaşların yapılışını da kolaylaştırmıştır. Bu kolaylık bilgi savaşının ekonomik maliyetini de düşürmüştür. Bu durum aynı zamanda siyasetçilerin bu araçları kendi politikaları için kullanmalarına da olanak sağlamıştır. Bu durumun yakın dönemde en bilinen örneği 2016 yılında ABD Başkanlık seçimlerine bir sosyal medya platformu olan Facebook üzerinden elde edilen verilerin kullanılması yoluyla müdahale edilmesi iddialarıdır. Burada suçlamalar hem ABD içerisinde belirli bir Başkan adayının (Donald Trump) seçim kampanyasına hem de ülke dışından Rusya’ya yönelmiştir. O kadar ki, tartışmaların geldiği nokta ABD Başkanı Donald Trump hakkında Kongre’de bir azil davası açılmasına kadar ilerlemiştir.
Aynı dönemde bir başka sosyal medya platformu olan Twitter, “troll” hesap olarak tabir edilen hesaplara yönelik olarak başlattığı inceleme sonucunda çeşitli ülkelerin desteğiyle veya siyasi partilerin kontrolünde açılan ve ulusal veya uluslararası siyaseti yönlendirmeyi hedefleyen çok sayıda bu tür hesabı kapatmıştır. Hesapların kapatılması ve Twitter tarafından duyurulması çok sayıda ülkede tepkiyle karşılanmış, Twitter’ın bu yöntem ile kendilerine karşı bir bilgi savaşı gerçekleştirdiği iddiasında bulunulmuştur. Bu durum günümüzde bilgi savaşlarının geldiği noktayı ve çetrefilli doğasını göstermesi açısından önemlidir. Aynı zamanda, artan bilgi kaynakları ve hızlanan iletişim imkanları çerçevesinde bilgi savaşı konu olan alanlarda doğru bilgiye ulaşmanın ne denli sıkıntılı olabildiğine de işaret etmektedir.
Anlaşılacağı üzere, gelinen noktada bilgi savaşı artık büyük ölçüde siber güvenlik kavramının alt alanlarından birine dönüşmüştür. Hedef aldığı kitle, kullandığı yöntemler ve çetrefilli yapısı ile devletler için çeşitli güvenlik tehditleri oluşturan bilgi savaşlarına karşı koymak için geliştirilen yöntemler ise henüz bu yöntemleri uygulayanların imkanları karşısında kısıtlı kalmaktadır. Bu durumun temelinde ise güvenlik tehdidini yaratan durumun amacının kolaylıkla tespit edilememesi yatmaktadır. Durum tespit edildiğinde ise sıklıkla zarar verilmiş olmakta, yanlış yayılan bilgiyi düzeltme çabaları da pek çok örnekte durumun düzeltilmesinden ziyade yanlış bilginin daha da yayılmasına neden olmaktadır.
Bu sorunla günümüzde en yaygın mücadele şekli olarak medya okuryazarlığının geliştirilmesi ve eğitimi önerilmektedir. Bu yöntem ile topluma bilgi kaynağının güvenilirliğinin nasıl ölçülebileceği, hangi kaynaklara ne durumlarda güven duyulabileceği ve elde edilen bilgiye karşı şüpheciliğin elden bırakılmaması öğretilmeye çalışılmaktadır. Fakat bu noktada tekrar belirtmek gerekir ki, bilgi savaşının hedefi açıkça belirtilmediği ve sıklıkla çok dolambaçlı yöntemlerle ve zamana yayılarak hedef kitle üzerinde kullanıma alındığı için, ilgili devlet üzerindeki etkilerini görmek, ölçmek ve karşı önlem almak zorlaşmaktadır.