Güvenliğe kuramsal yaklaşımları incelediğimiz ilk modülde zaman içerisinde güvenlik alanının temel kavramlarının dönüşümlerini ve yeni kuramsal yaklaşımların bu kavramları nasıl tanımladığını tartışmıştık. İnsanlık tarihinin en eski kavramlarından olan savaş kavramı da savaşın doğasının, savaşan tarafların, kullanılan yöntemlerin değişmesi ve çeşitlenmesi zamanla farklılaşmıştır. Bu çerçevede daha yakın dönemde ortaya atılan “hibrit savaş” kavramı, temelde tarih boyunca kullanılmış olan basitçe konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan savaş yöntemlerinin birarada kullanıldığı savaşlar için kullanılmaktadır. Yeni adlandırmanın arkasında bir ölçüde son dönem savaşlarında/çatışmalarında gelişen teknolojiye bağlı olarak geliştirilen bazı yeni mücadele yöntemlerin de çatışma dinamiklerine dahil edilmesi bulunmaktadır.
Hibrit kavramını ilk olarak 2007 yılında farklılaşan tehditleri işaret ederek kullanan Frank R. Hoffman, hibrit tehditleri, düşmanın “konvansiyonel silahlar, alışılagelmişin dışında taktikler, terörizm ve hukuk dışı faaliyetlerin amaca yönelik harmanlanmış şeklini politik amaçlarına ulaşmak için aynı harekât ortamında ve zaman diliminde kullanması” olarak tanımlar. İlk olarak 2006 Lübnan Savaşı sırasında Hizbullah’ın İsrail’e karşı kullandığı savaş yöntemlerini betimlemek için kullanılmıştır. Bu nedenle hibrit savaşın ilk kullanımlarında düzenli askeri kuvvetler ile gerilla grupları gibi örgütlenmelerin bir arada savaştığı çatışmaları tanımlamak için kullanıldığı görülürken, daha sonra çatışmada kullanılan yöntemler açısından farklılaşan hibrit savaş örnekleri literatürde yer almaya başlamıştır. Bugün gelinen noktada hibrit savaş kavramının kapsamı kullanılan yöntemlerin çeşitliliğinin artmasıyla siber saldırılardan bilgi savaşlarına, askeri çatışmadan psikolojik harbe kadar uzanan geniş bir skalada değerlendirilmektedir. Bu derste de farklı örneklerle hibrit savaş yöntemlerine ve bu savaş türünü uygulayan aktörlere değineceğiz.
Hibrit savaşları konvansiyonel olan ve olmayan unsurların bir arada kullanıldığı savaş türleri olarak tanımlarsak, o zaman kavramı müdahil olan aktörler ve kullanılan yöntemler üzerinden değerlendirebiliriz. Öncelikle konvansiyonel savaşın devletler arasında ve merkezi ordular aracılığıyla yürütüldüğünü göz önünde bulundurduğumuzda, günümüz çatışma ve savaşlardaki devlet dışı aktörlerin baskın rolü hibrit savaş türünün en önemli özelliği olarak karşımıza çıkar. Yine klasik çatışma anlamında baktığımızda terör örgütleri ve gerilla hareketleri gibi devlet dışı aktörler arasında veya bu aktörlerle devletler arasındaki savaş hali hibrit savaşlara örnek teşkil etmektedir. Farklı aktörler arasındaki çatışma ortamı geleneksel çalışmalarda asimetrik savaş türlerine de işaret ederken, bu aktörlerin sahip oldukları kapasiteler ve savaş araçları bizi hibrit savaşların diğer bir özelliğine götürmektedir.
Kullanılan yöntemler açısından bakıldığında, özellikle devlet dışı aktörlerin ellerinde bulundurdukları askeri kapasiteler devletlere oranla kısıtlı olduğundan, daha alışılmadık ve şok etkisi yaratacak yöntemler tercih etmektedirler. Nitekim, küresel terörizmin en önemli unsuru da bu konvansiyonel olmayan savaş pratiklerinin uygulanmasıdır. Geniş çapta materyal ve psikolojik etki yaratan terör saldırıları, örneğin IŞİD’in Suriye ve Irak’ta bünyesinde uluslararası kamuoyunda derin etki bırakan medyatik unsurlar barındıran eylemleri bu tür örgütlerin konuşlandığı veya eylemlerini gerçekleştirdikleri coğrafyaların çok ötesinde tahribat etkisi yaratabildiğini göstermektedir. Bu anlamda terör örgütlerinin geleneksel harekat alanlarının belirli bir sahanın dışına çıkması da yarattıkları etkinin boyutu açısından önemlidir.
Hibrit savaş kavramı ile zaman zaman aynı anlamda kullanılan ama farklı yönlere işaret eden başka savaş tanımlamaları bu alandaki çalışmalarda çok seslilik ve zaman zaman kafa karışıklığı yaratmaktadır. Asimetrik savaş, sınırsız savaş, birleşik savaş gibi farklı kavramların hibrit savaş ile dönüşümlü şekilde kullanıldığı çalışmalar mevcuttur. Özellikle sınırsız savaş kavramı hibrit savaşları da içerisine alabileceği varsayımı ile daha kapsayıcı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınırsız savaş kavramının ortaya atılmasının ana nedeni savaşların fiziki sınırlarının ortadan kalkmasıdır. Özellikle küresel terör ve siber tehditler göz önünde bulundurduğunda hibrit savaş ile eş değer kullanımı mümkün gözükmekle birlikte, hibrit savaşın merkezinde konvansiyonel yöntemlerle diğer yöntemlerin bir arada ve eş zamanlı kullanılması varsayımı yatmaktadır.
Hibrit savaş kavramının askeri söylemdeki yeri, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) son yıllarda bu kavramı resmi kaynaklarında kullanması ile artış göstermiştir. Örneğin2011 yılında NATO Dönüşüm Komutanlığı tarafından yayımlanan bir raporda, hibrit tehdit kavramı sadece terör faaliyetlerini değil, farklı uluslararası sorunları da kapsayacak şekilde kullanılmıştır. Bu kapsamda yolsuzluk, göç, uluslararası korsanlık gibi yeni güvenlik sorunları hibrit tehditler kapsamında sınıflandırılmıştır. Aynı rapor, yeni olan hususun bu faaliyetlerin geçmişteolduğu gibi rastlantısal değil, “düşmanlar tarafından uzun vadeli politik hedeflerin gerçekleştirilmesi için kullanılması” olduğunu ifade etmektedir.
2014 yılı boyunca yaşanan ve Rusya’nın bir tarafta Kırım’ı işgal ve ilhakı ile diğer tarafta Doğu Ukrayna’da güvenlik güçleriyle yerel halk arasında gerginliklerin artmasıyla sonuçlanan Rusya-Ukrayna krizinden sonra kavramın bu yöndeki kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. NATO eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü kapsamlı kampanyayı açıkça hibrit savaş olarak nitelendirmiş ve bunu “Ukrayna’nın yeni hükümetini yıpratmak ve Doğu Ukrayna’daki Rus etkisini devam ettirmek için hesaplanarak uygulanan askerî operasyonlar, gizli operasyonlar ve yoğun dezenformasyon faaliyetlerinin bütünü” olarak tanımlamıştır.
Litvanya Savunma Bakanlığı da 2015 yılında kendi halkını benzer faaliyetlere karşı uyarırken aynı terimi kullanmıştır. Sadece NATO söyleminde değil, ABD Savunma Bakanlığı’nın 2010 yılında yayımladığı dört yıllık Savunma Gözden Geçirme Dokümanlarında da hibrit tehditlere dikkat çekilmiştir. Bunun yanında günümüzde önemli bir tehdit unsuru haline gelen siber güvenlik konuları da sıklıkla hibrit savaş kapsamında değerlendirilmektedir. Nitekim, yine NATO’nun son dönemde siber güvenlik alanında yaptığı çalışmalarda sıklıkla hibrit savaş kavramını kullandığını görmekteyiz. Ukrayna krizinden çok önce 1999 yılında eski Yugoslavya’nın dağılması savaşları bağlamında da bu kavram kullanılmış ve özellikle bilgi savaşı hususuna değinilmişti.
Öte yandan, vekalet savaşları ile ilgili derste de belirtildiği üzere, hibrit savaş stratejileri günümüzde özellikle devlet-dışı aktörler tarafından tercih edilmektedir. Belirsizlik, gizlilik ve şok etkisi gibi unsurlara dayanan bu tür savaşlar yarattığı etkiler ve savaşın maliyetini düşürmesi nedeniyle cazip hale gelmiştir. Özellikle devletlerarası savaşın giderek nadir bir olgu haline gelmesi ve konvansiyonel savaş unsurlarının kullanımındansa bu şekilde asimetrik etkiler bırakan tehditlere başvurulmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler zamanla devletleri de etkilemiş, çeşitli devletlerin de bu tür hibrit savaş tekniklerine yönelmelerine neden olmuştur. Buna karşılık NATO gibi uluslararası güvenlik oluşumları da zamanla bu tür tehditlere uyum sağlamış ve aldıkları önlemler ile resmi karşı koyma yöntemleri geliştirmeye başlamışlardır.