Devletlerin uluslararası sistemdeki etkileşimleri beraberinde çeşitli güvenlik sorunlarını da gündeme getirmiştir. Diğer modüllerde de üzerinde durulduğu üzere, devletler bu güvenlik sorunlarına karşı çeşitli politikalar geliştirip üstesinden gelmeye çalışmaktadırlar. Geliştirilen bazı politikalar işbirliğine yol açarken, bazı politikalar da güvenlik açısından belirsizliğin artmasına neden olabilmektedir. Bu belirsizlik ve işbirlikleri uluslararası barış ve istikrarın sağlanmasını da doğrudan etkilemektedir. Bu durum uluslararası sistemin türü ve niteliğinden bağımsız olarak gelişmektedir.
Uluslararası sistemin devletleri iki farklı yönde politikalar geliştirmeye ve davranmaya zorladığı görülmektedir. Bunlar; aynı güvenlik tehditlerini, algılarını ve güvenlik taleplerini paylaşan devletler arasındaki iş birlikleri ve birbirlerine karşı güvenlik tehditleri oluşturan devlet veya devletlerdir. Başka bir deyişle devletler uluslararası sistemde bizler ve ötekiler oluşturarak, güvenlik politikalarını şekillendirirler. Devletler benzer güvenlik algılarını ve tehditlerini paylaştıkları devletler ile uluslararası sistemde işbirliği yaparak, güvenlik tehdidi algıladıkları devletlere karşı kendi güvenli alanlarını oluşturma eğilimindedirler.
Bu çerçevede İkinci Dünya Savaşı sonrasında sıklıkla tartışılan ve uluslararası sistemde oluşturulan güvenlikli alanları açıklamada kullanılan kavramlardan biri de “Güvenlik Topluluğu” (security community) kavramıdır. Bölgesel güvenliğin ve güvenlik topluluklarının oluşması üzerinde çalışan Karl Deutsch, uluslararası alanda barış ve istikrarın ne kadar kalıcı olabileceğini de incelemiştir. Deutsch’a göre devletler arasındaki sosyal etkileşim ve iletişim devletlerin “biz” anlayışını geliştirmekte ve benzer bizlik anlayışına sahip devletler arasındaki çatışma ve savaş riskini büyük ölçüde azaltmakta, hatta imkânsız hale getirmektedir. Devletler arasında özellikle ekonomik ve teknik alanlardaki bağlantıların güçlenmesiyle ortaya çıkan “karşılıklı bağımlılık” (interdependency) durumu devletler arasında oluşacak güven ve ortak çıkar anlayışına hizmet ederek, güvenlik topluluğunun oluşmasına imkân sağlar. Deutsch, ortak çıkar, güven ve geliştirilen ortak “biz” anlayışının devletler arasındaki sorunların barışçıl yollarla çözümünü sağlayacağını ileri sürer. Bir başka deyişle, Uluslararası İlişkiler ana kurumlarının tartışmış olduğu karşılıklı bağımlılık kavramını çalışmalarının merkezine alarak, toplumsal iletişimi öne çıkartmış ve bu yolla savaş ve çatışmaların önüne geçmek için devletlerin uyumu anlayışı üzerinde çalışmıştır.
Deutsch’a göre toplumsal iletişim devletlerin sınırları ile sınırlı kalmayarak, sınır aşan bir niteliğe bürünür. Farklı toplumlar arasında kurulacak iletişim ise bir tür dayanışma yaratacak ve devletler arası kurumlaşmanın önünü açacaktır. Benzer nitelikteki toplumlar arasındaki iletişim, aynı zamanda karşılıklı güven ve barışın tesisinde de önemli rol oynayacaktır. Bu yaklaşıma göre, devletlerin bir araya gelip topluluklar oluşturması ancak aralarındaki güçlü iletişim aracılığıyla mümkün olabilecektir. İletişim olanaklarına ek olarak oluşturulacak ulaşım, ticaret, posta ve benzeri ortak hizmetler bütünleştirici işlev görecektir. Bu tür ortak hizmetler üst düzey bir kurumsallaşmaya da sebep olacaktır. Üst düzey kurumsallaşma ise farklı birliklerin kurulmasına olanak sağlanacaktır. Kurulacak olan bu birlikler de Deutsch’a göre güvenlik topluluklarının oluşmasına hizmet edecektir.
Deutsch’a göre, üst düzey kurumsallaşma beraberinde karşılıklı sorumluluğu da getirir. Sorumluluk devletlerin sadece kendi toplumlarına karşı değil, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasına da yönelik bir sorumluktur. Buna göre, devletler egemenlikleri ve çıkarlarını sorumluluklarını göz önünde bulundurarak düzenlerler. Deutsch, egemenlik ve çıkarların sorumluluklar çerçevesinde düzenlenmesinin ilişkiye girilen devlet ile bağları güçlendireceğini ileri sürer. Bu şekilde ortaya çıkan karşılıklı anlayış ve güçlendirilen bağlar devletlerin güvenlik topluluğu gibi yeni bir siyasal yapıda etkileşime girmelerine imkân verir.
Yine bu noktada devletlerin oluşturdukları ortak anlayış çerçevesinde ve sorumluluklarıyla hareket edebilmeleri için birbirlerinin tutumları ve çıkarlarından haberdar olmaları gerektiğini belirtilmelidir. Buna göre, birbirleri ile iletişim kuramamış toplumlar ortak değer, sorumluluk ve anlayış kurabilmekten yoksundurlar ve farklı bir siyasal birimde etkileşime girmeleri beklenemez. Ortak anlayış ve sorumluluk çerçevesinde yeni bir siyasal yapıda etkileşime giren devletlerin ise karşılıklı sempati, bağlılık ve güven oluşturduğunu söylemek mümkündür. Başka bir deyişle, bu toplumların “biz” kavramını oluşturabildikleri ileri sürülebilir. Toplumların “biz”leşmesi durumu da çıkar, talep, politika ve davranışlarının benzeşmesine neden olacaktır.
Karl Deutsch’un 1950’lerde gündeme getirdiği “güvenlik topluluğu” kavramı, Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan rekabetçi ortamda yeni bir dünya savaşının çözüm olamayacağı anlayışıyla ortaya çıkmıştır. Yukarıda özetlenen şekilde iletişim süreçlerinin, bilginin, insanların ve malların serbestçe dolaşımının mümkün olabildiği ve bu durumun da “biz” fikriyle desteklendiği bir yapı öngörülmüştür. Buradan da bütün bunların destekleyeceği empati, güven ve ortak çıkarlar üzerine inşa edilmiş bir güvenlik topluluğu oluşturulabileceği fikrine ulaşılmıştır.
Deutsch’a göre güvenlik topluluğunun oluşması için ortak topluluk fikrinin gelişmesi ve kurumsal faaliyetlerin karşılıklı olarak anlaşılması ve bilinmesi gerekmektedir. Buna göre, iki çeşit güvenlik topluluğu bulunmaktadır. Birbirlerinden resmi olarak ayrı olan fakat ortak kurumlar altında birleştirilmiş (amalgamated) güvenlik toplulukları ve farklı ırklara mensup ve farklı hükümetlere sahip devletlerin bir üst otorite altında bir araya gelerek oluşturdukları çoğulcu (pluralistic) güvenlik toplulukları. Bir başka deyişle, güvenlik toplulukları tek bir hükümet tarafından yönetilen güvenlik topluluğu ve birden fazla egemen devletin bir araya gelerek işbirliği ile kurduğu güvenlik topluluğu olarak ikiye ayrılabilir.
Güvenlik topluluğu hakkında çalışmalar yapan araştırmacılar çoğulcu güvenlik topluluğu anlayışının ortak çıkar, anlayış ve karşılıklı bağımlılık fikirlerine daha uygun olduğunu ve birleştirilmiş güvenlik topluluklarına göre daha uzun ömürlü olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşü ileri süren araştırmacılar, aynı zamanda çoğulcu güvenlik topluluklarının kurulabilmesi için bu topluluğa katılacak devletlerin belirli özelliklere sahip olması gerektiğini de ifade etmişlerdir. Buna göre, çoğulcu güvenlik topluluğunun oluşabilmesi için topluluğun parçası olmak isteyen devletlerin ortak değer, güven ve anlayış, yani ortak/kolektif bir kimlik oluşturma kapasiteleri olması gerektiği, şiddet/çatışma yerine siyasal/barışçıl yolları kullanma kapasitelerinin olması gerektiği ve birbirlerinin siyasal, ekonomik ve sosyal davranışlarını öngörebilecek olanak ve yeteneklere sahip olmaları gerektiği dile getirilmiştir. Fakat, bu kapasitelere sahip olmaları devletlerin bu mutlaka topluluk içerisinde biraya gelebilecekleri veya bu güvenlik topluluğu girişiminin başarılı olabileceği anlamına gelmemektedir. Bu ancak devletleri bu kapasitelerini pozitif etki yaratacak şekilde düzenlemeleri ve kullanmaları halinde mümkün olacaktır. Buradan hareketle, güvenlik topluluklarının oluşabilmesi için haberleşme, iletişim ve ulaşım bağlarının kurulmuş olması, çeşitli düzeylerde devletler arası ilişkilerin sürüyor olması ve devletlerin benzer değerleri paylaşıyor olması gerektiği ifade edilebilir.
Soğuk Savaş sonrasında güvenlik ve güvensizlik kavramlarını incelediğinde Güvenlik Topluluğu yaklaşımı, anarşik uluslararası sistemde kalıcı ve istikrarlı bir barışın ancak güvenlik toplulukları ile mümkün olabileceğini ileri sürmüştür. Toplumsal iletişim ve sosyal etkileşim ile ortaya çıkacak olan “biz” anlayışının yeni bir dünya savaşını önleyeceğini varsaymıştır. Soğuk Savaş sırasında akademik yazında pek öne çıkamayan bu yaklaşım, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslararası kuruluşların başarılı “barış bölgeleri kurma” örnekleri verdikleri düşüncesiyle yeniden tartışmaya açılmıştır.