Genellikle jeopolitiğin bir alt alanı olarak kabul edilen jeostrateji kavramının üzerinde fikir birliğine varılmış bir tanımı yoktur. Jeopolitik çıkarların stratejik yönetimi (Brzezinski, 1997: 31) şeklindeki tanım en yaygın kabul gören tanımlardan birisidir. Jeostratejiyi bir bölgeyi belirleyen jeopolitik ve stratejik faktörlerin birleşimi olarak tanımlamak da mümkündür.
Jeostratejiyi sadece askeri stratejiyle ilişkilendiren daha dar tanımlamalar da mevcuttur. Dar tanım, savaşın planlanması ve yönetimini harekât bölgesinin coğrafi özelliklerine göre gerçekleştirmekle ilgilidir. Bir diğer ifade ile savaş stratejisini coğrafya ile ilişkilendirir (Tovy, 2015: XV). Fakat yeni askeri teknolojiler askeri stratejide coğrafyanın konum ve mekân gibi fiziksel özelliklerinin rolünü azalttığı için dar anlam güncelliğini yitirmiştir.
Jeostrateji, gerek jeopolitiğin bir alt alanı olarak kabul edildiği gerekse de coğrafya ile dış politika arasındaki ilişkiyi kurduğu için jeopolitik kavramı üzerinden tanımlanır. Jeopolitik, en geniş tanımıyla, coğrafyanın uluslararası politika üzerindeki etkilerinin analizidir. Etimolojik olarak yer (arz) anlamına gelen ‘geo’ ve siyaset (politika) kelimelerinden oluşan jeopolitik, siyasi coğrafya disiplininin içinden çıkmış bir alandır.
Verilen tanımdan yola çıkıldığında jeopolitiğin özünün, coğrafyanın ulusal ve uluslararası politika açısından sağladığı fırsatları ortaya çıkarmak olduğu söylenebilir. Coğrafya tarafından sağlanan siyasi fırsatlar ve bu fırsatların devletler tarafından nasıl kullanılabileceği konusu ise jeopolitiğin strateji ile ilişkili hale geldiği noktadır. Bu anlamda jeostrateji, jeopolitik vizyonları stratejik planlara dönüştüren alandır. Bir başka deyişle coğrafyayı diplomasi ve savaş stratejileriyle ilişkilendirir. Bu durumda daha kesin ve basit bir ifadeyle jeostrateji, jeopolitik vizyonların uygulanması olarak tanımlanabilir.
Jeostrateji hem siyasi hem de coğrafi unsurlardan oluşmaktadır. Bunlar mekânsal ve konjonktürel unsurlar olarak iki kategoriye ayrılabilir. Mekân, kara ve denizi (ve güncel olarak artık uzayı) içerirken, konjonktürel unsurlar demografi, kaynaklar ve sosyo-politik yapılara işaret eder. Jeostratejinin odak noktası hala mekâna odaklanmış olsa da, modern jeostrateji enerji rezervleri, gıda güvenliği ve tüm aktörlerin demografik gelişimi gibi konuları da kapsar (Saalbach, 2017:5).
Bir devletin dış politikasının nasıl ve nereye yansıtılacağını belirleyen jeostratejidir. Tüm devletler için kaynaklar sınırlı olduğundan, yöneticiler dünyanın hangi bölgelerine hem askeri hem de siyasi olarak odaklanacaklarına karar vermek zorundadırlar. Bunu yaparken, devletlerin jeostratejileri, uluslararası sistem içindeki jeostratejik konumlarına uygun olmalıdır. Bir devletin jeostratejik konumu ise coğrafyasının hem mekânsal hem de konjonktürel unsurlarıyla belirlenir. Bu anlamda devletler jeostratejik konumlarına göre büyük güçler, orta büyüklükteki güçler ve zayıf devletler olarak sınıflandırılabilir. Devletler içinde yer aldıkları kategoriyle uyumlu jeostratejiler formüle ederler.
Büyük güçler, güçlerini küresel ölçekte kullanabilen ve kendi jeopolitik çıkarları lehine küresel siyaseti etkileyebilen devletlerdir. Büyük güçler bu nedenle küresel çapta hareket ederler ve küresel jeostratejileri formüle ederler. Küresel bir jeostrateji, küresel jeopolitik çıkarları gerçekleştirmek için formüle edilir ve başta büyük bir askeri ve ekonomik güç olmak üzere büyük güç yeteneklerini gerektirir. Örneğin ABD, küresel jeostratejiye sahip bir büyük güçtür.
Uluslararası sistemdeki zayıf devletler söz konusu olduğunda, jeostratejiden, büyük güçler için olduğu gibi jeopolitik çıkarların stratejik uygulaması olarak bahsetmek zordur. Zayıf devletler, büyük güçlerin tersine ne küresel ne de bölgesel düzeyde etkiye sahiptirler. Hayatta kalmaları genellikle büyük bir güce bağımlı olmalarını gerektirir. Bu da bölgelerinde hâkim olan büyük güçle uyumlu jeopolitik bir vizyon ve jeostrateji geliştirmeleri ile sonuçlanır.
Orta büyüklükteki güçler ise bölgesel siyaseti etkileyebilen ancak küresel siyaset üzerindeki etkileri marjinal veya bölgesel siyasetin bir yan etkisi olarak dolaylı olan devletlerdir. Orta büyüklükteki güçler büyük ölçüde bölgesel güçler olarak sınıflandırılır ve bu nedenle bölgesel jeopolitik vizyonlarına odaklanan kendi jeostratejilerine sahiptirler. Örneğin Türkiye, bu kategori altında verilebilecek iyi bir örnektir. Türkiye, orta büyüklükteki güç kategorisine, sahip olduğu ulusal güç unsurlarından daha fazla jeostratejik konumu dolayısıyla dahil olmaktadır. Diğer bir deyişle, jeostratejik konumu dünya siyaseti için gerçekte olduğu kadar önemli olmasaydı, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak sayılması zor olurdu.
Türkiye, üç farklı ve kilit jeostratejik bölgeye komşu bir konuma sahiptir: Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu. Kalkınmış Batı ile Orta Doğu ve Hazar’daki ana enerji kaynakları arasında yer almaktadır. Boğazlara sahip olması, Türkiye’ye uluslararası siyasette söz sahibi olma fırsatını veren jeostratejik öneminin bir başka yönüdür. Bu anlamda Brzezinski Türkiye’yi, önemi gücünden değil, hassas jeostratejik konumundan ve kırılganlığı diğer jeopolitik aktörler için önemli sonuçlar yaratacak olmasından kaynaklanan bir devlet anlamında ‘jeopolitik eksen’ olarak tanımlamıştır (Brzezinski, 1997: 41). Bu şekilde Türkiye, jeostratejik konumu sayesinde Batı perspektifi, Kuzey veya Kafkas perspektifi ve Akdeniz perspektifi gibi çok çeşitli jeostratejik seçeneklere sahiptir.
Devletlerin uluslararası sistemdeki güç hiyerarşisinden kaynaklı küresel ve/veya bölgesel jeostratejileri yanında jeostratejiler ayrıca “deniz jeostratejisi”, “enerji jeostratejisi” veya “uzay jeostratejisi” gibi belirli konu alanları üzerine de formüle edilebilir. Sözü edilen konular günümüzde devletlerin jeopolitik çıkarları içinde yer aldığından, devletler bu konulardaki jeopolitik hedeflerini gerçekleştirebilmek için stratejilerini formüle etmek durumundadırlar. Örneğin enerji söz konusu olduğunda, büyük bir güç olup olmadığına bakılmaksızın her devletin, ekonominin hayati unsuru olan güvenli ve sürdürülebilir enerji için bir jeostrateji oluşturması gerektiği söylenebilir. Bu şekilde Avrupa’nın veya ABD’nin enerji jeostratejisinden veya Akdeniz ya da Kafkas enerji jeostratejisinden bahsetmek mümkündür.