Ulusal terörle mücadele stratejileri gibi uluslararası olanlar da 11 Eylül saldırıları ışığında değerlendirilmelidir. Her ne kadar terörle mücadele stratejileri 2001 yılındaki bu saldırılardan çok önceye dayansa ve devletler bu stratejileri geliştirir ve uygularken uluslararası işbirliklerine başvursalar da, 11 Eylül saldırıları terörle mücadeleyi büyük oranda uluslararası niteliğe büründürmüştür. Terörizmin değişen doğası ve artan biçimleri devletlerarası işbirliğini kaçınılmaz hale getirmiştir. Artık ulusal ve uluslararası terörizm ayrımı yetersiz kaldığından terörle mücadeleye ilişkin ulusal çabalar da yetersiz kalmıştır. Bununla birlikte gerekli adımların atılabilmesi ve hayata geçirilebilmesi ancak 11 Eylül saldırıları sonrasında mümkün olmuştur.
Saldırılardan kısa bir süre sonra uluslararası örgütler teröre karşı mücadelede işbirliğini öngören stratejiler benimsemeye başladılar. Bu yöndeki adımlardan biri 2005 yılında Avrupa Birliği’nden (AB) geldi. Avrupa Birliği’nin geliştirdiği Terörle Mücadele Stratejisi’nin dört ayağı bulunmaktadır. Bunlar önleme, koruma, hedef izleme ve karşılık vermedir (Prevent, Protect, Pursue, Respond).
Bu ayaklardan belki de en önemli olan önleme, esas olarak terörist grupların insan kaynağı elde etmesinin önüne geçme hedefin yönelmektedir. Bununla eşzamanlı olarak halihazırda insan kaynağına sahip olan terör örgütlerinin radikalleşmesi ve eyleme geçmesinin önlenmesi çabaları da bu kapsamdadır. Bununla birlikte değişen koşullar terörün her zaman bir örgütle ilişkili olmayabileceğini, bireysel terör saldırılarının yanı sıra yabancı savaşçılar gibi terör grupları tarafından örgütlenmeden kendi istekleriyle bu gruplara katılan kişilerin varlığı da önleme stratejisinin kapsamının genişletilmesini zorunlu kılmıştır. Her hâlükârda bunların gerçekleştirilmesi teröre neden olan koşulları olduğu kadar insanları terör örgütlerine iten nedenlerin de ortadan kaldırılmasıyla ilişkilidir. Fakat bunun başarısız olduğu durumlar için bir koruma stratejisinin belirlenmesi de kaçınılmazdır; bu da AB’nin stratejisinin ikinci ayağını oluşturmaktadır. Koruma ayağının hedefi, olası saldırılara karşı savunma önlemlerini güçlendirerek üye ülke vatandaşları ve altyapılarını korumaktır. Bunun için dış sınırların güvenliğini sağlamak, ulaşım güvenliğinin iyileştirilmesi, stratejik hedeflerin korunması ve kritik altyapı güvenlik açıklarının azaltılması gibi önlemler belirlenmiştir.
Polis ve adli makamlar arasındaki işbirliği ve bilgi alışverişini geliştirmek, teröristleri destek ve iletişim araçlarından mahrum etmek ve terör gruplarının finans kaynakları ile mücadele etmek ise stratejinin üçüncü ayağı olan hedef izlemeyi oluşturmaktadır. Bu şekilde uluslararası çapta faaliyet gösteren terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi ve yakalanarak cezalandırılması hedeflenmektedir. Son olarak karşılık verme herhangi bir terör saldırısıyla karşılaşılması durumunda yapılacakların önceden belirlenmesi ve böylece saldırının etkisiyle hareketsiz kalmadan etkili adımların atılarak hasarın en aza indirilmesini hedeflemektedir. Bunun için AB kriz koordinasyon düzenlemelerinin geliştirilmesi, risk değerlendirme araçları geliştirilmesi ve terör mağdurlarına yardım konusunda en iyi uygulamaları paylaşmak gibi öncelikler belirlenmiştir.
Her dört aşamanın da başarılı şekilde hayata geçirilebilmesi için AB yalnızca üye ülkeler arasında değil, diğer ülkelerle de işbirliği ve koordinasyonun gerçekleştirilmesini önemsemektedir. Avrupa Birliği bu stratejisi kapsamında söz konusu tüm aşamaların planlanması ve uygulanması sürecinde insan haklarına saygılı bir yaklaşım benimseyeceğinin de altını çizmiştir.
Birleşmiş Milletler de 2006 yılında bir Küresel Terörle Mücadele Stratejisi geliştirmiştir. Söz konusu stratejinin dört ayağı bulunmaktadır; terörün yayılmasına elverişli koşulların belirlenmesi, terörün önlenmesi ve terörle mücadele için alınacak önlemler, devletlerin terörü önleme ve terörle mücadele kapasitesini geliştirmeye ve bu bağlamda Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin rolünü güçlendirmeye yönelik tedbirler ve son olarak herkes için insan haklarına saygı gösterilmesini ve terörle mücadelenin temel dayanağı olarak hukukun üstünlüğünü sağlamaya yönelik tedbirler. Stratejiye göre, terörün hiçbir biçimi kabul edilemezdir ve terörizmle yalnızca mücadele etmek için değil aynı zamanda terörizmi önlemek için de gerek bireysel gerekse de toplu olarak somut adımlar atılması gerekmektedir.
BM Küresel Terörle Mücadele Stratejisi’nin daha etkin biçimde uygulamaya konabilmesi amacıyla 2017 yılında Birleşmiş Milletler Terörle Mücadele Ofisi (UNOCT) kuruldu ve bu kurum için beş ana görev tanımlandı. Bunlardan ilki Ofis’in Genel Kurul’un terörle mücadele konusundaki yetkileriyle ilgili liderliği üstlenmesidir. Ofis’in ikinci görevi, BM Küresel Terörle Mücadele Stratejisinin dört sütununun dengeli şekilde uygulanmasını sağlamak için Küresel Terörle Mücadele Koordinasyon Sözleşmesi kuruluşları arasında koordinasyonu ve tutarlılığı geliştirmek olarak tanımlanmıştır. BM terörle mücadele kapasite geliştirme yardımının üye devletlere ulaştırılmasını sağlamak da Ofis’in üçüncü görevidir. Bununla ilişkili olarak Ofis’in bir diğer görevi de BM terörle mücadele çabaları için görünürlüğü, savunuculuğu ve kaynak seferberliğini geliştirmektir. Son olarak BM sistemi genelinde terörle mücadeleye gereken önceliğin verilmesini ve şiddet içeren aşırılığın önlenmesine yönelik önemli çalışmaların Stratejide sağlam bir şekilde yer etmesini sağlamak da Ofis’in görevleri arasındadır.
BM’nin girişimleri terörizme karşı ulusal, bölgesel ve uluslararası çabaların geliştirilmesini öngören küresel bir çerçeve sunması açısından önemlidir. Bu şekilde ulusal, hatta bölgesel stratejilerin sınırlılıklarından kurtulmak için önemli bir çerçeve sunmaktadır. Bununla birlikte BM’nin sunduğu çerçevenin tartışmasız kabul edildiği de söylenemez. Tartışmanın zemini stratejinin temel insan haklarıyla uyumudur ve terör kavramının tanımı konusundaki muğlaklıktan kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte BM’nin stratejiyi iki yılda bir güncellemesi ve bunu yaparken de söz konusu eleştirileri göz önüne alması öngörülmektedir.
NATO’nun terörizmle mücadeledeki konumundan da söz etmek gerekmektedir. Terörizmle mücadele NATO’nun temel görevlerinden birisi olmamakla birlikte, değişen güvenlik ortamında terörizmi ayrı bir alan olarak ele almak artık olanaksızlaşmıştır. Bu nedenle, NATO hem devletler hem de uluslararası örgütler tarafından halihazırda ortaya koyulan stratejilerin tekrarlanmasından kaçınmak üzere, bu kapsamda yeni bir strateji geliştirmek yerine tamamlayıcı bir rol oynamayı tercih etmektedir. Bununla birlikte 11 Eylül’ün ardından gerçekleşen 2002 Prag Zirvesi’nde Terörizme Karşı Ortaklık Eylem Planı (PAP-T) kabul edilmiştir. Plan, müttefiklerin ve ortak ülkelerin, siyasi istişare ve bir dizi pratik önlem yoluyla terörle mücadelede işbirliğini geliştirmek için çalışabilecekleri bir çerçeve olarak tasarlanmıştır. Sınır güvenliği, terörle ilgili eğitim ve tatbikatlar, terör saldırılarına karşı savunma yeteneklerinin geliştirilmesi ve bu tür bir saldırının sonuçlarının yönetilmesi gibi alanlarda daha fazla istihbarat paylaşımı ve işbirliğini kolaylaştırmayı içerir. Eylem planı, NATO’nun Barış için Ortaklık (BİO) programının bir parçası olarak ortaya koyulmuş, fakat aynı zamanda NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ülkeleri ile diğer ilgili ülkelere de sunulmuştur.
NATO 2011’de Berlin’de gerçekleşen Dışişleri Bakanları toplantısında da ortakların operasyonel rollerini yeniden yapılandıran bir ortaklık politikası onaylamışlardır. Ardından 2012’deki Chicago Zirvesi’nde NATO liderleri Terörizme Karşı Politika Yönergelerini onayladılar. Bu yönergeler ve yeniden düzenlenen ortaklık yapısı 2002 eylem planının yerini aldı. NATO’nun Terörizme Karşı Politika Yönergeleri terörizme yönelik farkındalığı artırmaya, hazırlık ve yanıt verme yeteneklerini geliştirmeye ve ortak ülkeler ve diğer uluslararası aktörlerle angajmanı güçlendirmeye odaklanmaktadır. Son olarak, 2021 Brüksel Zirvesi’nde 2019 yılında güncellenen terörizme karşı eylem planının Aralık 2021 Zirvesi’nde yeniden güncellenmesi kararı alındı.
NATO bu genel politikaları yanında eğitim faaliyetlerine de katkıda bulunmaktadır. 2020 yılında üye ve ortak ülkeleri, terörle mücadele stratejileri ve bu konudaki ulusal becerilerini geliştirmeleri konusunda desteklemek amacıyla ilk standartlaşmış Terörizme Karşı Referans Müfredat (Counter Terrorism Reference Curriculum) yayınlanmıştır. Müfredat, savunma eğitimi kurumlarının müfredatları için bir referans belge olarak hizmet etmek üzere hazırlanmış ve terörist ideolojiler, motivasyonlar ve yöntemlerinin yanı sıra çağdaş terörle mücadele uygulamaları ve potansiyel gelecek projeksiyonlarını da içermiştir.