İkinci Dünya Savaşında stratejist olarak ülkelerin siyasi liderleri başroldedir. Almanya’nın bu savaştaki genel stratejisi, Almanya’yı yeniden Avrupa’nın büyük gücü yapmak temelinde saldırgandır ve toprak genişletmeyi, hatta Avrasya ve Asya’ya tam hakimiyeti içermekteydi. İngiltere’nin genel stratejisi ise, İngiliz İmparatorluğu’nu ve büyük güç konumunu korumaktı. Buna karşın stratejide uluslararası çevrenin gerçeklerine yer verilmemiş, çevresel savunmayla hedefe ulaşılacağı düşünülmüş ve Hitler Almanya’sının yaratacağı doğrudan tehditler göz ardı edilmişti. Dönemin İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain’in 1930’ların sonlarında izlediği yatıştırma stratejisi savaş başladıktan sonra, 1940’ta Winston Churchill’in iktidara gelmesiyle değiştirilmiştir.
ABD müttefiklerle uyumlu olarak Pasifik’te Japonya’nın yarattığı tehdide rağmen, Hitler’in Japonlardan daha büyük bir tehdit olduğu düşüncesiyle önce Avrupa’nın kurtarılmasına odaklıydı. SSCB için savaşın başlarında en önemli kaygı bekaydı. 1943’teki Stalingrad zaferinden sonra ise en önemli hedefleri işgal yoluyla sınırları çevresinde bir güvenli bölge yaratmak oldu. Japonya’nın en önemli hedefi ihtiyaç duyduğu doğal kaynaklara ulaşmaktı. Bu amaçla, Çin’i, Fransız Hindiçini ve Doğu Hint Adalarını kontrol altına alarak Pasifik’in büyük gücü olmayı hedefliyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nda 19. yüzyıl stratejisti Carl Von Clausewitz’in formüle ettiği ‘blitzkrieg’ (yıldırım savaşı) Almanya tarafından hayata geçirilmiştir. Clausewitz yıldırım savaşını, ateş gücü ve diğer materyal kuvvetlerde sürpriz, hız ve üstünlük kullanarak düşman kuvvetlerinde psikolojik şok ve bunun sonucunda düzensizlik yaratmak üzere formüle etmiştir. Almanya tarafından savaşta tank, motorlu piyade ve topçuların bir arada kullanılmasıyla rakibin savunmasını delerek düşman topraklarının derinliklerine saldırmak üzere uygulanmıştır. Hava Kuvvetleri de yakın hava desteği ile kilit hedefleri bombalamış ve yerel hava üstünlüğü sağlamıştır. Operasyonlarda koordinasyonu sağlayan telsiz iletişimi kritik olmuştur. İlk olarak 1939’da Polonya saldırısında kullanılmış, 1940’ta Hitler ise Fransa saldırısında. Almanya’nın panzer tümenleri yavaş hareket eden Fransız oluşumlarını parçalamış, Dunkirk’teki İngiliz kuvvetlerin önünü kesmiştir. Almanya 1941’de Sovyetler Birliği’nin işgali sırasında da blitzkrieg ile başarılı olmuş, ancak başarı sürdürülebilir olmamıştır.
İkinci Dünya Savaşı, teknik gelişmenin yoğun yaşandığı bir dönemi simgeler. Bu dönemde savaş tamamen makineleşmiş ve tank, uçak, radar ile telsiz savaşta gerçek anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Uçak, Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarına yetişebilmiş ama daha çok keşif amaçlı ve piyade desteği olarak kullanılmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise indirme harekâtı, orduların taşınması, düşman bombalama ve sivilleri terörize etme amaçlarıyla kullanılmaya başlanmıştır. Tank, Birinci Dünya Savaşında düzenli orduların yıpratılması ve düşman hatlarını yarmak için, İkinci Dünya Savaşında ise bölge kontrolü ve işgal amaçlı kullanılmıştır.
Savaşın sonunda ABD’nin Japonya’ya karşı kullandığı atom bombası ise savaşın gidişatıyla ilgili etkilerinin çok ötesinde, nükleer strateji dönemini başlatmıştır. Nükleer silahların yıkıcı doğası ‘sınırlı savaş’ kavramını yeniden gündeme getirmiş ve hafif ama sofistike silahlarla donanmış ve gerilla taktiklerinde eğitilmiş, hızla konuşlandırılabilen ve düşman topraklarından hızla geri çekilebilen küçük, hareketli özel kuvvetler askeri stratejilere dahil olmuştur.