Strateji düşüncesi açısından modern dönemin Napolyon savaşları ile 19. Yüzyılda başladığı kabul edilmektedir. Bu dönemin strateji düşüncesini Napoleon Bonaparte, Antoine-Henri Jomini, Carl von Clausewitz ve Liddel Hart’ın strateji anlayışlarından çıkarabiliriz.
Napoelon hem bir asker hem de siyasetçi olarak tarihin akışını değiştirmiş bir isimdir. Napoelon’un yaşadığı dönemin yine tarihin akışını değiştiren Fransız Devrimi sonrası olmasının ordu, savaş ve ulus kavramlarının değişmesinde etkili olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Devrim, orduları uzak mesafelere taşıyacak ulaştırma teknolojisindeki yeniliklerle birlikte büyük ulusal orduları öne çıkartmıştır. Böylece krallar arasındaki çekişmelerden doğan, lojistik kısıtlamalar ve güvenilmez ordularla şekillenen sınırlı mevzi savaşlarından, ulusların toplamını ilgilendiren topyekûn savaşlara doğru bir geçiş başlamıştır. Napoleon tüm Fransız erkek yurttaşlara askerliği zorunlu kılarak ve böylece de ulus-ordu düzenini getirerek bu geçişin merkezinde, onu yönlendiren isim olmuştur. Napoleon’la birlikte savaşlar, bir devletin diğerinin varlığına meydan okuyabileceği araçlar haline gelmiş, artık bir pazarlık biçimi olmaktan çıkmıştır. Benzer şekilde, askeri manevralar da törensel olmaktan çıkıp, orduların savaşa hazırlığının önemli bir parçasına dönüşmüştür. Tüm bunlar, büyük orduların etkin şekilde ortadan kaldırıldığını ve devletlerin boyun eğdirildiğini görebileceğimiz büyük çatışmaların başlangıcı olmuştur (Freedman, 2013: 70).
Napoleon strateji düşüncesine teoriyle değil, pratiğiyle katkıda bulunmuştur. Kendisi de savaşın bir sanat olduğunu, o nedenle teoriyle değil icrayla ilgili olduğunu öne sürmüş ve savaş ve/veya strateji konusunda bir eser bırakmamıştır. Ama stratejiyi icra eden bir stratejist olarak bireysel deha ile kitlesel örgütlenmenin ve çok iddialı hedeflerin bir kombinasyonunu yaparak, savaşmanın yeni yolunu somutlaştırmıştır. Söz konusu bireysel deha Napoleon’un yeni strateji ya da taktikler keşfetmesinden çok, mevcut olanları yenilikçi bir şekilde, doğru bağlamda ve cesurca kullanmasında yatmaktadır (Freedman, 2013: 77). Bu şekilde, ordudan en üst düzeyde yararlanmak için iki büyük askeri stratejik sistem geliştirmiştir. Sayıca üstün bir düşmanla karşı karşıya kalındığında ‘merkezi konum’ stratejisini, buna karşın düşman daha düşük sayıda olduğunda ‘kuşatma’ manevrasını kullanmıştır. Merkezi konum stratejisiyle düşman parçalara bölünerek yerel kuvvet üstünlüğü sağlanırken, kuşatma manevrasıyla düşmanın dikkati bir müfrezeye çekilip, ordunun büyük kısmının düşman üsleriyle bağlantılarını koparmak için iletişim hatlarına doğru ilerlemesi sağlanırdı.
Napoleon askeri strateji ve taktik düzeyde kendiden sonra gelen strateji çalışmalarını etkileyecek şekilde başarılı olmakla birlikte, siyasi hedeflerine ulaşmasını sağlayacak genel bir stratejiden yoksun olduğundan son kertede bu hedeflere ulaşmada başarısız olmuştur. Bu anlamda Napoleon’da kapsamlı bir genel stratejinin temel işlevi olarak sağlayacağı amaç-araç arasındaki rasyonel denge eksik kalmıştır.
Napoleon’un ordusunda görev yapmış bir subay olan ve Fransız ordusundan ayrılarak Rus ordusuna katılan Antoine-Henri Jomini ise stratejiye hem teorik hem de pratik düzeyde katkıda bulunacak yenilikler getirmiştir. Jomini’nin genel anlayışı öncelikle savaşı bilimsel olarak analiz etmeye dayanmıştır. Bu nedenle Jomini savaşmanın genel ilkelerini bulmaya çalışmıştır. Yine bu amaçla Jomini savaşmayı sosyal ve siyasal bağlamından koparıp, karar-verme kuralları ile operasyonel sonuçları vurgulayarak bir satranç oyunu şeklinde ortaya koymayı tercih etmiştir (Paret, 1986: 144). Jomini’nin iki temel strateji ilkesi, bir seferde düşman kuvvetlerinin fraksiyonlarına odaklanmak ve en belirleyici hedefe saldırmaktı. Bu çerçevede dikkatlice planlanmış, hızlı ve kesin geometrik manevralarla düşmanı bertaraf etmeyi vurgulamıştır. Lojistik ve harita bilgisinin önemini öne çıkaran Jomini’ye göre strateji, harita üzerinde savaşma sanatıdır. Buna karşılık taktik, savaş alanına asker yerleştirme veya onları harekete geçirme sanatı ve bir harita üzerinde planlamanın aksine sahada savaşma sanatıdır (Handel, 2005: 27). Napoleon’un modern savaş taktiklerinden mahrum, düzenli ordu yerine gerillalara karşı savaştığı İspanyol savaşından etkilenmiş olan Jomini, gerilla savaşı için gerekli coğrafi, topoğrafik ve diğer koşulları da incelemiştir.
Jomini ile aynı dönemlerde yaşamış ve strateji düşüncesinin gelişmesinde önemli rol oynamış olan Prusyalı asker ve savaş düşünürü Carl von Clausewitz’in stratejiye dair görüşleri savaş ve strateji çalışmaları alanında belki en ünlü eserlerden birisi olan “Savaş Üzerine” kitabından takip edilebilir. Clausewitz bu eserinde savaşın doğası, teorisi, savaş-siyaset ilişkisi, strateji, muharebe ve savaşların yürütülmesi konularını hem felsefi olarak incelemiş, hem de bu konularda pratik önermelerde bulunmuştur. Clausewitz’in ünlü, “savaş, politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir” (Clausewitz, 1999: 35) ifadesi zamanla stratejistler için başlangıç noktası haline gelmiştir.
Stratejiyi, “muharebenin savaşın amacına ulaşmak için kullanılmasıdır” (Clausewitz, 1999: 142) şeklinde tanımlayan Clausewitz, strateji ile taktik arasında net bir ayrım yapmıştır. Savaşları iki düzeyde inceleyen Clausewitz için ilk düzey strateji iken, ikinci düzey savaşları kazanma sanatı olarak tanımlanan taktiktir. Taktik, operasyonların yürütülmesi anlamında stratejinin ayrılmaz bir parçasıdır ama aynı şey değildir (Clausewitz, 1999: 88).
Clausewitz’in yaklaşımda strateji çok önemlidir, çünkü önceden hazırlanmış, detaylı bir plan olmadan savaşta başarı beklenmemelidir. Ancak savaşı amacına ve elindeki araca uygun yönetmesini bilenler başarılı olabilir; bunu sağlayacak olan da stratejidir. Stratejist münferit seferlerin planını önceden yapar ve bu münferit seferlerdeki muharebeleri bu şekilde düzenler ama sahada da olmak zorundadır. Çünkü strateji, uzun dönemde, o an sınanması olanaklı olmayan varsayımlara dayalı olarak hazırlandığından, ayrıntıları yerinde düzenlemek ve gerekli değişiklikleri yapmak üzere orduyla sahaya inmek gereklidir (Clausewitz, 1999: 142). Bu durumda strateji aslında dinamiktir.
Clausewitz eserinde stratejinin unsurlarını da sıralamış, her birini tek başına ele alarak ayrıntılı incelemiştir. Bir takım değişiklik ve geliştirmeler söz konusu olmakla birlikte günümüzde hala geçerliliğini koruyan bu sınıflandırmaya göre stratejinin unsurları moral, fiziksel, matematiksel, coğrafi ve istatistikseldir. Moral unsur stratejinin manevi nitelik ve etkilerini, fiziksel unsur silahlı kuvvetlerin büyüklüğü, terkibi, sınıflar arasındaki ilişki ve benzerlerini, matematiksel unsur hareket hatları arasındaki açılar, merkezkaç ve merkezcil hareketleri, coğrafi unsur hakim nokta, dağ, nehir, orman, yol olarak arazinin etkisini ve istatistiksel unsur da besin maddeleri gibi konuları içermektedir (Clausewitz, 1999: 150).
Clausewitz Jomini’den farklı olarak savaşı bilimsel yapmak adına savaşa dair kesin genel geçer ilkeler belirlemekten yana olmamış, her savaşın kendine özgü koşulları olacağı düşüncesiyle iradeyi ön planda tutmuştur. Bununla birlikte çalışmasında belli başlı ilkelere de yer vermiş, üstelik bunları bir savaş teorisi oluşturmanın mümkün olduğunun ve doğruluğunun kanıtı olarak sunmuştur. Bu bağlamda savunmayı taarruzdan daha güçlü bir savaş biçimi olarak görmüştür. Benzer şekilde, büyük başarıları küçük başarılar tayin eder, o halde strateji belirli bir ağırlık merkezine icra edilebilir; güç gösterisi gerçek bir saldırıdan daha zayıf bir güç kullanımıdır; zafer yalnızca savaş alanının işgaliyle değil, düşmanın fiziksel ve moral kuvvetlerinin tahribiyle kazanılır, buna da çoğu zaman kazanılan muharebeden sonraki takiple ulaşılır; zaferin kazanıldığı yerdeki başarı daima en büyük başarıdır, o halde bir hattan ve bir yönden diğerine geçmek ancak bir hata olarak kabul edilir; kuşatma ancak kesin üstünlük ya da kendi irtibat ve çekilme yollarınız düşmanın irtibat ve çekilme yollarına üstün olması halinde yapılır; yan mevziler de aynı koşullara tabidir; her taarruz ilerledikçe zayıflar gibi ilkeleri kayda geçirmiştir (Clausewitz, 1999: 16-17).
Clausewitz literatüre, ilkeleri arasından ağırlık (sıklet) merkezi, güç ekonomisi ve gücün konsantrasyonu gibi kavramları da kazandırmıştır. Ağırlık (sıklet) merkezini, savaş gücünün kesin sonuç sağlayacak yer ve zamanda yoğunlaştırılması, güç ekonomisini herhangi bir ikincil çabaya asgari bir temel savaş gücü tahsis etmek amacıyla mevcut tüm muharebe gücünü mümkün olan en etkili şekilde kullanma, gücün konsantrasyonu ise düşman kuvvetin bir kısmına karşı askeri kuvveti ezici bir kuvvet meydana getirecek şekilde yoğunlaştırma uygulaması olarak kullanmıştır. Yaygın olarak modern dönemin ilk büyük stratejisti olarak anılan Clausewitz’in strateji anlayışı, Moltke, Schlieffen gibi Alman generaller ve hatta Lenin, Mao-Zedung gibi politikacılar tarafından da izlenmiştir.
Bu dönemin önemli isimlerinden bir diğeri olan, savaşı ve savaş stratejisini ‘dolaylı tutum’ kavramıyla açıklayan Liddel Hart ise, strateji çalışmalarına tarihsel perspektif kazandırmış olması bakımından önemlidir. Strateji-Dolaylı Tutum başlıklı eserinde, hem savaşların tarihini analitik şekilde analiz etmiş hem de stratejinin tarihsel gelişimini ele almıştır. Birinci Dünya Savaşı’na şahit olmuş biri olarak Hart, Clausewitz ve onu takip edenlerin savaşların topyekün saldırı ve düşmanı yok etme amacı üzerine inşa edilmesi ısrarına karşı gelmiş, gerçek topyekün savaş çağında savaşların sınırlandırılması gereği ve ihtiyacı üzerinde durmuştur. Stratejiyi, politikanın amaçlarının gerçekleştirilmesi için askeri imkanların dağıtımı ve uygulanması sanatı olarak tanımlayan Hart (Hart, 2018: 249), amaçların sınırlı olması gereğini vurgulamıştır.
Hart’ın strateji düşüncesinde en fazla yer tutan ve kendisinden sonraki stratejistler için de yol gösterici olan ‘dolaylı tutum’a dair görüşleri olmuştur. Hart’a göre, rakibin zaten beklediği yerden saldırmak kazanma ihtimalini düşürecektir; oysa dolaylı tutum düşmanın hem fiziksel hem de psikolojik dengesini bozarak savaşma kararlılık ve gücünün kırılmasına yönelik bir stratejidir. Bu stratejide sürpriz önemli bir bileşendir. Doğrudan stratejinin aksine daha uzun bir yol olmakla birlikte, dolaylı tutum daha kesin sonuç verme olasılığı yüksek olduğundan aslında daha kısa bir yoldur.