Bulaşıcı hastalıkların hızlı şekilde yayılması olarak tanımlanabilecek salgın hastalıklar, insanlık tarihi boyunca toplumları, ekonomileri ve halk sağlığını etkilemiş ve insanlığın yaşam döngüsünde önemli olmuştur. Son yıllarda dünya COVID-19 gibi salgın hastalıkların yıkıcı sonuçlarına tanık olmuş ve sağlık güvenliğinin kritik önemini bir kez daha pekiştirmiştir. Sağlık güvenliği, salgın hastalıklar da dahil olmak üzere sağlıkla ilgili acil durumları önlemeyi, tespit etmeyi, bu acil durumlara müdahale etmeyi ve acil durumlardan kurtulmayı amaçlayan çeşitli önlem ve stratejileri kapsayan kapsamlı bir kavramdır. Halk sağlığını korumaya yönelik koordineli, küresel bir yaklaşıma ihtiyaç duyulması bağlamında, salgın hastalıklar ve sağlık güvenliği arasındaki ilişki önem arz etmektedir.
Salgın hastalıklar, ülke sınırlarından etkilenmeden hızlı ve kontrolsüz şekilde yayılmaları, büyük nüfusları etkilemeleri ve sağlık sistemlerini zorlamalarıyla öne çıkmaktadır. Bu salgınlar yaygın şekilde sakat kalmalara, ölümlere, uzun dönemli hastalıklara ve sosyal ve ekonomik aksaklıklara yol açmaktadır. Genellikle belirli bir coğrafi bölgeyle sınırlı kalmayan salgınların, ulusal sınırları aşan pandemilere dönüşme potansiyeli yüksektir.
Salgın hastalıklarla mücadele bağlamında sağlık güvenliği, ilk olarak hastalıkların önlenmesiyle başlamaktadır. Hastalıkların tespit edilmesi ve yayılmanın önlenmesi için gözetleme ve erken uyarı-takip sistemleri kurulmak zorundadır. Hastalıkların önlenemediği durumlarda ise salgın hastalıklara hızlı bir şekilde cevap verme, bu kapsamda kaynakların ve tıbbi araç-gereçlerin verimli kullanılması önemli hale gelmektedir.
Salgın hastalıklar ulusal sınırları rahatlıkla aştıkları için hastalığın bertaraf edilmesi için küresel iş birliği zorunludur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kuruluşlar, salgın sırasında çabaları koordine etme, bilgi yayma ve ihtiyaç sahibi ülkeleri destekleme konusunda önemli rol oynamaktadır. DSÖ tarafından hazırlanan Uluslararası Sağlık Tüzüğü (UST) üye devletlerin gözetleme, raporlama ve müdahale mekanizmaları yoluyla küresel sağlık güvenliğini artırmalarına yönelik bir çerçeve görevi görmektedir.
Yakın dönemde tüm dünyayı etkisi altına almış olan COVID-19 pandemisi, sağlık güvenliğinin öneminin açık bir hatırlatıcısı olmuş, uluslararası sistemde, bireyler dahil, bütün aktörlerin küresel hazırlık ve müdahale yeteneklerindeki güvenlik açıklarını ortaya çıkarmıştır. Bilgi paylaşımı, aşılara adil erişim, ülkeler arası koordinasyon gibi konuların ne kadar önemli oldukları görülmüştür. Pandemi, dünyanın bir yerinde sağlığa yönelik ortaya çıkacak herhangi bir tehdidin, hızla nasıl herkes için bir tehdit haline gelebileceğini ve sağlam sağlık güvenliği önlemlerine olan ihtiyacı net şekilde ortaya çıkartmıştır.
Sonuç itibariyle, salgınlar yeni ortaya çıkmış değildir. İnsanlık tarihi kadar eskidirler. Bununla birlikte salgıların, birbirine bağlı ve küreselleşmiş bir dünyada potansiyel etkileri her zamankinden çok daha yaygın olmaktadır. Bu nedenle sağlık güvenliği, salgın hastalıkların yıkıcı etkilerini azaltmanın anahtarıdır. Önleme, gözetim, müdahale, sağlık altyapısı ve uluslararası iş birliğini kapsayan bu çok yönlü yaklaşım, halk sağlığının korunması açısından hayati öneme sahiptir. COVID-19 gibi pandemilerden öğrenilen dersler hükümetleri, kuruluşları ve toplulukları, kolektif refahın temel bir bileşeni olarak sağlık güvenliğine öncelik vermeye sevk etmektedir. Zira, gelişen sağlık tehditleriyle karşı karşıya kalan dünyada sağlık güvenliği bir seçenek değil zorunluluktur.