Sağlık güvenliği, bir toplumun sağlığının hem doğal hem de insan kaynaklı tehdit ve risklerden korunmasını ifade etmektedir. Sağlık güvenliğinin temel amacı, sağlıkla ilgili tehditlerin etkisini en aza indirerek bireylerin ve toplulukların refahını ve güvenliğini sağlamaktır. Bu çerçevede sağlıkla ilgili acil durumları ve krizleri önlemek, tespit etmek, bunlara yanıt vermek ve bunlardan kurtulmak için tasarlanmış bir dizi önlem ve stratejiyi kapsamaktadır.
Devletlerin sınırlarının ötesinde, küresel halk sağlığı güvenliği, coğrafi bölgeler ve uluslararası sınırlar boyunca insanların sağlığını tehlikeye atan akut halk sağlığı olaylarının tehlikesini ve etkisini en aza indirmek için hem proaktif hem de reaktif olarak gerekli faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Nitekim, nüfus artışı, hızlı kentleşme, çevresel bozulma ve antibiyotiklerin yanlış kullanımı gibi etkenler mikrobiyal dünyanın dengesini bozmaktadır. Benzer şekilde, COVID-19 gibi yeni hastalıklar/salgınlar, insanların sağlığını bozan ve sosyal ve ekonomik etkilere neden olan benzeri görülmemiş etkilere sebep olmaktadır. Her yıl milyarlarca yolcunun uçaklarla seyahat etmesi, bulaşıcı ajanların ve vektörlerin hızla yayılmasına fırsat vermektedir. Bu doğrultuda pandemiler ve zayıf sağlık sistemleri sadece milyonlarca insanın hayatına mal olmakla kalmayıp, aynı zamanda günümüz küresel ekonomi ve güvenliğe de yönelik en büyük riskleri oluşturmaktadır.
Küresel sağlık güvenliği, dünyanın neresinde olursa olsun bulaşıcı hastalık tehditlerini önleyebilen, tespit edebilen ve bunlara yanıt verebilen güçlü ve dirençli halk sağlığı sistemlerinin varlığını gerekli kılmaktadır. Örneğin ABD’nin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), Amerikan halkının sağlığını, güvenliğini ve emniyetini korumak ve küresel sağlık tehditleriyle dünya çapında mücadele etmek için çalışmaktadır. Günümüzün küreselleşmiş toplumunda, herhangi bir yerdeki hastalık tehdidi, her yerdeki hastalık tehdididir. Dünya nüfusu daha hareketli hale geldikçe ve ekonomik karşılıklı bağımlılık arttıkça, bu küresel sağlık tehditleri de artmakta ve ulusal sınırlardaki geleneksel savunmalar bir hastalığın veya vektörün istilasına karşı koruma sağlayamamaktadır. Bu kapsamda göze çarpan günümüzün en önemli küresel sağlık güvenliği riskleri şunlardır:
Hastalıklar uzun zamandır ticaret ve seyahat rotaları boyunca yayılmaktadır. Fakat 2003’teki SARS salgını ile 2009’daki H1N1 (domuz) Gribinin küresel yayılımı, insanların ve ürünlerin gezegendeki hızlı hareketlerinin sonucu olarak mikropların ve virüslerin yayılma hızındaki artışı göstermiştir. Aynı zamanda göç, kentleşme, iklim değişikliği, gıda ve diğer ürünlerdeki küresel pazarlar gibi küreselleşmeyle ilgili diğer süreçler de yerel salgınların küresel pandemilere dönüşme olasılığını artırmaktadır. Hastalıklar hiçbir zaman kontrol altına alınamaz olmamıştır, fakat sağlık hiç kuşkusuz şimdi her zamankinden daha küreseldir (Youde ve Rushton, 2015).
Bu nedenle hastalıklar, aynı zamanda insani, ulusal, uluslararası ve küresel güvenlikle alakalı olan ve hem politika yapıcıların hem de akademisyenlerin gündeminde giderek daha fazla yer bulan bir olgu haline dönüşmektedir. Örneğin, ana uğraş alanı dünyanın barış ve güvenliğinin korunması olan BM Güvenlik Konseyi Ocak 2000’de HIV/AIDS’i, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehdit olarak ilan etmiştir. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) de 2007 yılının Dünya Sağlık Raporunu “21. Yüzyılda Küresel Halk Sağlığı Güvenliği” temasına ayırmıştır. Eylül 2011’de ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Üst Düzey Toplantısı düzenlenmiştir. Birleşik Krallık hükümetinin Sivil Acil Durumlar Ulusal Risk Kaydı (National Risk Register of Civil Emergencies) merkezi, genel olarak grip salgınını ülkenin karşılaştığı “en önemli sivil acil durum riski” olarak tanımlamaktadır. Pandemilerin yarattığı potansiyel tehdit, ABD ulusal güvenlik politikasında da benzer şekilde önemli bir yer edinmiştir (Youde ve Rushton, 2015).
Sağlık sorunlarının güvenlik üzerindeki etkilerine ilişkin bu politika gelişmelerine paralel olarak, konuyla ilgili akademik yazın da giderek gelişmektedir. Uluslararası İlişkiler/Güvenlik Çalışmaları, Tıp ve Halk Sağlığı gibi farklı alanlardan gelen akademisyenler bir dizi sağlık sorununun güvenlikle ilgili sonuçlarını incelemişlerdir. Bazıları, sağlığın güvenlikleştirilmesinin küresel sağlık sorunlarına verilen karşılıkları iyileştirme potansiyeline sahip olduğunu, bireyler ve toplumlar için tehlike oluşturan bulaşıcı hastalıklar ve diğer sağlık tehditlerine ihtiyaç duyulan dikkati ve kaynakları çekebileceğini düşünmektedir. Diğerleri ise sağlık ve güvenlik arasında bağlantı kurulmasının olumsuz yan etkileri olabileceğinden endişe duymaktadır (Youde ve Rushton, 2015).
Sağlık güvenliğinin temel bileşenleri salgına hazırlanma, biyolojik ve kimyasal tehditler, acil durum müdahalesi, küresel sağlık diplomasisi, aşı programları, sağlık hizmetleri altyapısı, araştırma-geliştirme, sağlık iletişimi ile gözetleme ve erken uyarı sistemleridir. Bunlardan salgına hazırlanma, pandemiler gibi bulaşıcı salgınlara yanıt vermenin planlanması ve pandemilere hazır olunması ile aynı zamanda gözetim sistemlerini, tıbbi malzeme stoklarını ve sağlık hizmetleri kaynaklarını hızla dağıtma kapasitesini içermektedir.
Sağlık güvenliği ise biyolojik veya kimyasal ajanların terörizm veya savaş eylemlerinde potansiyel kullanımını ele almakta ve bu tür tehditleri önlemeye, tespit etmeye ve bunlara yanıt vermeye yönelik önlemleri içermektedir. Sağlık güvenliğinin çok önemli bir diğer boyutu da doğal afetler (örneğin depremler, kasırgalar), kazalar (örneğin nükleer kazalar) ve bulaşıcı hastalık salgınları dahil olmak üzere sağlıkla ilgili acil durumlara hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verebilme yeteneğinin kazanılmasıdır. Küresel sağlık diplomasisi ise sağlık güvenliği için şart olan uluslararası iş birliği çalışmalarına odaklanır.
Bu çerçevede aşılama sağlık güvenliğinin temel araçlarının başında gelir. Yüksek aşı kapasitesinin sağlanması bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önlenmesine yardımcı olur. Sağlık hizmetleri altyapısı çerçevesinde, sağlık güvenliği için yeterli sağlık tesisleri, eğitimli personel ve tıbbi malzemelere erişime sahip güçlü bir sağlık sistemi de şarttır. Araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmak, ortaya çıkan sağlık tehditlerine yanıt verecek yeni tedaviler, aşılar ve teşhis araçları geliştirmek açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle kriz dönemlerinde halkla ve sağlık profesyonelleriyle etkili iletişimin sağlanmasıyla ilgilenen sağlık iletişimi de hayati öneme sahiptir. Doğru bilgi ve rehberliğin sağlanması paniğin azaltılmasına yardımcı olmakta ve bireylerin sağlıklarını korumak için uygun önlemleri almasını sağlamaktadır. Son olarak, hastalıkların ve sağlık tehditlerinin yayılmasının gözetleme sistemleri aracılığıyla izlenmesi ve takip edilmesi, erken tespit ve müdahale açısından büyük önem taşımaktadır.
Sağlık güvenliği hükümetleri, kamu sağlığı kurumlarını, sağlık hizmeti sağlayıcılarını, araştırma kurumlarını ve uluslararası kurumları içeren çok disiplinli bir alandır. Son yıllarda sağlık tehditlerine karşı küresel hazırlık ve iş birliğinin önemini vurgulayan COVID-19 salgını gibi olaylar nedeniyle büyük ilgi görmeye başlamıştır.