Secopedia

Ders 05. İklim Değişikliği, İklim Mültecileri ve İnsani Güvenlik

Bu İçeriği Paylaşın

İklim değişikliği, Dünya’daki ortalama hava modellerinde ve sıcaklıklarda meydana gelen uzun vadeli değişimleri ifade etmekte ve başta sera gazı emisyonları olmak üzere, birçoğu insan faaliyetlerinden kaynaklanan çeşitli çevresel değişiklikleri kapsamaktadır. Günümüzde iklim değişikliğinin başlıca nedeni fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğal gaz vb.) yaygın kullanımı, ormansızlaşma ve endüstriyel süreçler gibi faaliyetler yoluyla karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının atmosfere salınmasıdır. Bu gazlar güneşten gelen ısıyı hapsederek küresel sıcaklıkların artmasına neden olmakta, bu da iklim modellerinde gözlemlenen birçok değişikliğe ve bunların olumsuz sonuçlarına yol açmaktadır. İklim değişikliği, etkilerini hafifletmek ve halihazırda meydana gelen değişikliklere uyum sağlamak için uluslararası işbirliği ve koordinasyonu gerektiren küresel bir sorundur (IPCC, 2023).

İklim değişikliği artık bir gelecek beklentisi değil, çevre, toplumlar ve insan güvenliği için geniş kapsamlı sonuçları olan keskin bir gerçekliktir. Bu küresel krizin önemli bir boyutu ise yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları ve kaynak kıtlığı gibi çevresel değişiklikler nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insanlar olan iklim mültecilerinin ortaya çıkmasıdır.

İklim mültecisi, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri nedeniyle evini veya bölgesini terk etmek zorunda kalan kişidir. Bu etkiler arasında yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları, kuraklık, çölleşme ve mevcut yaşam koşullarını savunulamaz veya tehlikeli hale getiren diğer çevresel değişiklikler önde gelmektedir. İklim mültecileri, genellikle çatışma veya zulüm nedeniyle kaçan geleneksel mültecilerden farklıdır. Zira öncelikle iklim değişikliğinin neden olduğu çevresel faktörler nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalırlar. Fakat “iklim mültecisi” teriminin evrensel olarak kabul edilmiş yasal bir tanımı olmadığı için iklim mültecilerinin korunması ile haklarının uluslararası hukuk ve politika tartışmalarında hala gelişmekte olduğunu belirtmek gerekir. Yine de iklim değişikliğinin insanları güvenlik ve geçim arayışı için göçe zorlayan çevresel değişimlere yol açtığı ortadadır (Berchin vd., 2017).

Halihazırda iklim mültecilerinin ortaya çıkmasına neden olan üç temel sorun deniz suyu seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olayları ve kaynak kıtlığıdır. İlk olarak, Bangladeş ve Pasifik’teki bazı ada ülkeleri gibi alçak kıyı bölgeleri, yükselen deniz seviyelerinin tehdidi altındadır. Evler yaşanmaz hale geldikçe, insanlar taşınmak zorunda kalmakta, bu da kentsel alanlar üzerinde ek baskı oluşturmakta ve sınırlı kaynaklar üzerinde çatışma riskini artırmaktadır. İkinci olarak, kasırgalar ve kuraklıklar gibi daha sık ve şiddetli aşırı hava olayları, özellikle Karayipler bölgesi ile Orta Amerika ve Afrika’nın bazı bölgelerindeki nüfusları yerlerinden etmektedir. Bu olaylar, geçim kaynaklarını tüketerek ve gıda güvenliğini bozarak insanları istikrar arayışıyla göçe zorlamaktadır. Üçüncü ve son olarak, Sahel ve Orta Doğu’nun bazı bölgelerinde ise su kıtlığı ve çölleşme, geleneksel geçim kaynaklarını kullanılamaz hale getirmekte ve bu da bireyleri evlerini terk etmeye ve başka yerlere sığınmaya zorlayarak, ev sahibi topluluklardaki kaynak rekabetini artırmaktadır.

İklim mültecileri, insan güvenliği için çok boyutlu zorluklar oluşturmaktadır. İklim değişikliği nedeniyle insanların yerlerinden edilmesi, kaynakların azalması ve sosyal gerilimlerin artması bireyler ve hatta devletler arasında çatışmalara yol açabilmektedir. Bu durum hem yerinden edilmiş hem de evsahibi nüfusun güvenliğini tehdit etmektedir. İklim değişikliği, özellikle tarım toplumlarında geçim kaynaklarını bozarak, ekonomik istikrarsızlığa ve gıda güvensizliğine de neden olmaktadır. Bu da savunmasız nüfusları dış yardıma bağımlı hale getirerek ekonomik güvenliklerini zayıflatmaktadır (Doyle ve Chatuverdi, 2011).

İklim değişikliğine bağlı göç, mülteci kamplarında aşırı kalabalığa ve sağlıksız koşullara da yol açarak salgın riskini artırmakta ve yerinden edilmiş nüfusların sağlık güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Bu gelişmelerin sonucunda yerinden edilmiş topluluklar genellikle ayrımcılık ve ötekileştirme ile karşı karşıya kalmakta, bu da sosyal güvensizliği artırmakta ve eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimi sınırlamaktadır (Scheffran vd., 2012).

İklim değişikliğine karşı savunmasız ülkeleri, ciddi insani güvenlik sorunları beklemektedir. Alçak kıyı bölgelerinde yaşayan önemli bir nüfusa sahip olan Bangladeş, yükselen deniz seviyesinden kaynaklanan ciddi risklerle karşı karşıyadır. Bu bölgelerden gelen iklim mültecileri kent merkezlerine akın ederek kaynakları zorlamakta ve özellikle başkent Dakka’da sosyal gerilimleri artırmaktadır. Aynı şekilde, Pasifik ada ülkeleri olan Kiribati ve Tuvalu, deniz seviyesinin yükselmesine karşı en savunmasız ülkeler arasındadır. Bu ülkelerin sakinleri yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kaldıkça göç, yeniden yerleşim ve kaynak rekabeti gibi zorluklarla ilgili bireylerin insan güvenliğini tehdit etmektedir.

Benzer şekilde, Honduras’ta da sık sık meydana gelen kasırgalar ve kuraklıklar önemli ölçüde yerinden edilmeye yol açmıştır. Bu nedenlerle göç etmek zorunda kalanlar geçim kaynaklarının kaybı, gıda güvensizliği, sağlık ve eğitim hizmetlerine sınırlı erişim gibi zorluklarla karşı karşıyadır. Nijer’de ise çölleşme ve su kıtlığı kırsal alanlardan göçü tetiklemektedir. İnsanların kent merkezlerine akın etmesi zaten sınırlı olan kaynakları daha da zorlamakta, çatışmalara yol açmakta ve insan güvenliğini tehlikeye atmaktadır.

İklim değişikliği kaynaklı göç, insan güvenliğini doğrudan etkileyen acil bir sorundur. Bu nedenle iklim mültecileri, çatışma ve ekonomik istikrarsızlıktan sağlık riskleri ve sosyal kırılganlığa kadar bir dizi tehditle karşı karşıyadır. Bangladeş, Kiribati, Tuvalu, Honduras ve Nijer gibi iklime duyarlı ülkeler, iklim kaynaklı yerinden edilmeyle ilişkili karmaşık insani güvenlik sorunlarına gerçek dünyadan örnekler sunmaktadır. Bu sorunun ele alınması sadece iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve uyum sağlanmasını değil, aynı zamanda iklim değişikliğinin etkilerine karşı en savunmasız durumda olanların refah ve güvenliğine öncelik veren uluslararası işbirliği ve politikaları da gerektirmektedir.

Ek Okumalar

  • Doyle, T., ve S. Chaturvedi, “Climate refugees and security: Conceptualizations, categories, and contestations”, John S. Dryzek ve Richard B. Norgaard (Ed.), The Oxford handbook of climate change and society, şehir??, Oxford University Press, 2011, ss. 278-291.
  • Biermann, F., ve I. Boas, “Climate change and human migration: Towards a global governance system to protect climate refugees”, Jürgen Scheffran, Michael Brzoska, Hans Günter Brauch, Peter Michael Link ve Janpeter Schilling (Ed.), Climate change, human security and violent conflict: challenges for societal stability, Berlin, Heidelberg, Springer, 2012, ss. 291-300.

Tartışma Soruları

  • İklim değişikliğinin göç olgusu ile nasıl bir ilişkisi vardır?
  • İklim değişikliğine karşı savunmasız ülkeleri bekleyen insani güvenlik sorunları nelerdir?
  • İklim mülteciliğinin önlenmesi için neler yapılmalıdır?

Kaynakça

Bu İçeriği Paylaşın

Ders İçeriği

2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work