İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı müttefiklerinin karşı karşıya olduğu en temel endişe Sovyetler Birliği’ni Doğu Avrupa’da kontrol etmek ve komünizmin yayılmasını önlemek olmuştur. Bu dönemde, askeri güvenlik konusunda iş birliği önemli olduğu için NATO kurularak bu zorluğun üstesinden gelinmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede transatlantik ilişkiler, Sovyetler Birliği yıkılana kadar hemen tamamen askeri güvenlik ve tehditler bağlamında şekillenirken, 1991’de Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından askeri güvenliğin ötesinde ekonomik güvenlik de NATO’nun dikkate aldığı konular arasına girmiştir.
Bir başka ifadeyle, 1949’dan 1991’e kadar NATO’nun stratejisi esas olarak savunma ve caydırıcılık üzerine kurulmuşken, uluslararası sistemdeki gelişmelere, tehdit ve güvenlik algısının genişlemesi ve derinleşmesine bağlı olarak diyalog ve yumuşama konuları da zamanla ilgi alanına girmiştir. Bunun yanı sıra, 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra terörizmle mücadele, kitle imha silahlarının yayılmasını önleme, hibrit tehditlerle mücadele ve yeni ve yıkıcı teknolojilere karşı önlemler alma gibi alanlar da NATO’nun çalışmalarına dahil olmuştur. Böylece NATO, uluslararası alandaki gelişmelere bağlı olarak ajandasını genişleten bir uluslararası güvenlik yapılanmasına evrilmiştir.
Bu değişimin izleri NATO’nun en önemli belgeleri olan Stratejik Konsept belgelerinin içeriklerindeki değişimden takip edilebilir. Bu çerçevede 1991 Stratejik Konsepti’nde güvenlik ve istikrarın siyasi, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları da olduğu vurgusuna yer verilmiş olması hemen Soğuk Savaş’ın ardından bu değişimin hissedildiğine işarettir (NATO, 1991). 1999 Stratejik Konsepti ise savunma boyutunun yanı sıra siyasi, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin de önemini kabul eden daha geniş bir güvenlik tanımına dayanmaktadır. Bunun yanı sıra, bu strateji belgesinde, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ortaya çıkan terörizm, etnik çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kırılganlık ile nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların ve bunların dağıtım araçlarının yayılmasını içeren yeni risklere de vurgu yapılmıştır (NATO, 1999).
2022 Stratejik Konsepti’nde ise devletler ve devlet dışı aktörler tarafından siyasi, ekonomik, enerji, bilgi ve diğer hibrit taktiklerin zorlayıcı kullanımına karşı hazırlıklı olma, caydırma ve savunma yeteneğini artıcı yatırımların yapılması gerektiği vurgusu ön plandadır. Görüldüğü üzere, ekonomik güvenlikle ilgili konular 1990’lı yıllardan bu yana, NATO’nun gündemini giderek daha fazla şekillendiren temel unsurlar arasında yer almaya başlamıştır (NATO, 2022). Gelinen noktada NATO artık ekonomik meseleleri sadece bir araç olarak değerlendirmemekte; bunun ötesinde tehdit olarak algılamaktadır.
Yüzyılda AB ve NATO gibi kurumların gündemini meşgul eden önemli bir konu da hibrit tehditlerdir. NATO hibrit tehditleri, askeri ve askeri olmayan araçların yanı sıra dezenformasyon, siber saldırılar, ekonomik baskı, düzensiz silahlı grupların konuşlandırılması ve düzenli güç kullanımı da dahil olmak üzere gizli ve açık araçları birleştiren tehditler olarak tanımlamaktadır. Bu kapsamda da ekonomik konular günümüzde NATO’nun mücadele çalışmalarının yoğunlaştığı hibrit tehditlerin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Diğer yandan, NATO üye devletleri aracılığıyla ekonomik araçları caydırıcı role sahip bir yaptırım yöntemi olarak da kullanmaktadır. Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rusya Merkez Bankası rezervlerinin dondurulması, Rus oligarkların yurt dışındaki mal varlıklarına el konulması ve Rus ekonomisinin dünyanın büyük bir kısmına kapatılması bu çerçevede bazı NATO üyelerince devreye sokulan ekonomik yaptırımlar arasında yer almaktadır. Dolayısıyla, bir uluslararası güvenlik örgütü olarak NATO, ekonomik sorunları sadece bir tehdit olarak değerlendirip güvenlik meselesi olarak görmemekte, bunun yanı sıra üyeleri vasıtasıyla ekonomik araçları uluslararası sistemdeki aktörlere karşı bir araç olarak da kullanabilmektedir. Yaptırımların uygulanması, NATO’nun küresel çabalara destek olabileceği bir alanı oluşturmaktadır. Dolayısıyla, NATO çatısı altındaki müttefik devletler Soğuk Savaş döneminde askeri güvenlik temelinde şekillendirdikleri caydırıcılığı, uluslararası sistemdeki gelişmelere bağlı olarak günümüzde ekonomik faktörlerle ilişkili halde yeniden kurgulamaktadırlar.
Bu çerçevede, NATO, kurumsal açıdan da ekonomi ve güvenlik arasındaki ilişkiyi dikkate almaktadır. Örneğin, NATO Parlamenter Asamblesi, güvenlikle ilgili ortak ilgi ve endişe konularını ele almak üzere NATO üyesi ülkelerdeki politika yapıcıları bir araya getiren parlamentolar arası bir kuruluştur. Bu bağlamda, çalışmalarının büyük bir kısmı beş komite tarafından yürütülmektedir: Demokrasi ve Güvenlik Komitesi; Savunma ve Güvenlik Komitesi; Ekonomi ve Güvenlik Komitesi; Siyasi Komite; ve Bilim ve Teknoloji Komitesi. Özetle, NATO gerek kurumsal olarak gerekse Strateji Konseptleri bağlamında tehdit ve güvenlik algısı açısından ekonomik meseleleri temel bir çalışma alanı olarak ajandasına dahil etmekte ve üzerine çalışmalar yürütmektedir.