Karar vericiler, devletlerin ekonomik güvenliğini sağlamak ve dış politikada etkinliğini artırmak için ikili ticaret anlaşmaları gibi çeşitli araçlara başvururlar. Bu ekonomik temelli araçlar temel olarak yaptırımlar, ticaret, finans ve yardım gibi kategorilere ayrılabilir.Bu araçlar ekonomik koşullar, sosyal politikalar ve kültürel faktörlerden etkilendikleri için ülkeye, bölgeye ve zamana göre değişiklik gösterirler. Ekonomik araçların, ekonomi ve güvenlik ilişkisindeki etkisi ve rolünü anlayabilmek için önce kavramlardan bahsetmek gerekir.
İlk olarak, ekonomik yaptırımlar, başkalarının davranışlarını değiştirme ya da başka ülkelerin ekonomisinden uzak durma amacıyla siyasi güdülerle oluşturulan, normal ekonomik ilişkilerden mahrum bırakma ya da mahrum bırakma tehdidinde bulunma eylemidir. Bir başka ifadeyle, ekonomik yaptırımlar, belirli siyasi, ekonomik, diplomatik hedeflere ulaşmak için bir veya daha fazla ülke ya da uluslararası kuruluş tarafından başka bir ülkeye, kuruluşa veya bireylere karşı uygulanan bir dizi cezalandırıcı önlemden oluşur. Yaptırımlar hedeflenen referans nesnesinin davranışını etkilemek veya eylemlerinin onaylanmadığını ifade etmek için askeri olmayan bir devlet aracı olarak kullanılır. Bu çerçevede, yaptırımlar, (1) ambargolar, tarifeler, kotalar gibi hedeflenen ülkeye ve ülkeden yapılan ithalat ve ihracata yönelik sınırlamaları içeren ticari yaptırımlardan; (2) varlıkların dondurulmasını, mali işlemlerin engellenmesini veya uluslararası bankacılık sistemlerine erişimin kısıtlanması gibi finansal yaptırımlardan; (3) hedeflenen ülkeyle ilişkili kişilerin yaptırım uygulayan ülkelere veya bu ülkeler üzerinden seyahat etmelerini yasaklayan yaptırımlardan; (4) askeri teçhizat ve silahların hedeflenen kuruluşa satışı veya transferine ilişkin kısıtlamaları içeren silah ambargolarından oluşmaktadır.
Bu çerçevede, yaptırımlar, askerî açıdan bölgesel ve küresel güvenliğe yönelik tehditleri zayıflatmak, tarafları barış görüşmelerine veya müzakerelere katılmaya teşvik etmek, bir ülkeye insan hakları ihlalleri, nükleer silahların yayılması veya terörizme destek gibi belirli konulardaki davranışlarını değiştirmesi için baskı yapmak, barışın ve özgürlüğün geliştirilmesini desteklemek ve ekonomik tehditlere karşı caydırıcı etki yaratmak gibi çeşitli amaçlara hizmet edebilirler. Öte yandan, ekonomik yaptırımlar en temelde ticaretin azalması, ekonomik durgunluk ve mali istikrarsızlığa yol açarak olumsuz ekonomik koşullara neden olmaları ve gıda, ilaç ve insani yardım gibi temel mal ve hizmetlere erişimi kısıtlayarak sivillere zarar verilmesi gibi etkilerinden dolayı insani kaygılara da neden olabilmektedirler.
Ticaret ise bir ülkenin ekonomik güvenlik politikalarının hem olumlu hem de olumsuz rol oynayabilir. Örneğin, ticaret işletmelerin pazarlarını ulusal sınırların ötesine genişletmeleri için fırsatlar sağlayarak ekonomik büyümeyi, üretimin artmasını, istihdam oluşmasına yol açabilir. Uluslararası ticaretle uğraşmak ülkelerin gelir kaynaklarını çeşitlendirmelerine ve tek bir endüstri veya sektöre olan bağımlılıklarını azaltmalarına olanak tanır. Diğer yandan, ticaret, ülkelerin yurt içinde sahip olmadıkları kaynaklara ve hammaddelere erişmelerini de sağlar. Bu da bu girdilere dayanan sanayi ve sektörleri destekler.
Günümüzde, ticaret genellikle teknoloji ve bilgi transferini içermektedir. Bu da teknolojik ilerlemelere, verimlilik artışına ve küresel pazarlarda rekabet gücüne olanak sağlar. Diğer yandan, uluslararası piyasalara bağımlılık, bir ülkeyi küresel ekonomik gerilemelere ve ihracatına yönelik talepteki dalgalanmalara karşı savunmasız hale getirir. Bu da ekonomik istikrarsızlığa ve güvensizliğe neden olabilir. Bir ülke ihraç ettiğinden daha fazlasını ithal ediyorsa, ticaret açıkları birikebilir ve bu da dış finansman ve borca bağımlılık yaratarak ekonomik güvenliği zorlayabilir. Ayrıca ticaret, ihracata yönelik sektörlerde istihdam yaratabilirken, yabancı ürünlerin artan rekabetiyle karşı karşıya kalan sektörlerde işsizlik ve gelir eşitsizliğine de sebep olabilir. Diğer taraftan, ticaretin faydaları bir ülke içinde her zaman eşit olarak dağılmayabilir. Bazı bölgeler ve gruplar diğerlerinden daha fazla fayda sağlaması ise ülkede sosyal eşitsizliğe ve potansiyel sosyal huzursuzluğa yol açabilir.
Öte yandan finans, bankacılık, yatırım, kamu maliyesi ve para politikası dahil olmak üzere çok çeşitli faaliyetleri kapsar ve ekonomik güvenlik üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere yol açabilir. İyi işleyen bir finansal sistem, kaynakları verimli bir şekilde tahsis ederek, yatırımı kolaylaştırarak ve risk yönetimi için mekanizmalar sağlayarak ekonomik istikrara katkıda bulunur. Bu da finansal kriz olasılığını azaltarak ülkenin ekonomik güvenliğini güçlendirir. Sermayeye erişim sağlayan güçlü bir finans sektörü, ekonomik büyümeyi ve istihdam yaratmayı destekleyerek ekonomik güvenliği destekler. Diğer yandan, bir ülkede meydana gelen finansal kriz, dengesiz düzenlenmiş bir finansal sistem, bankacılık krizleri veya borsa çöküşleri gibi geniş ölçekli finansal sorunlara yol açabilir. Bu krizler ekonomiyi olumsuz etkileyerek iş kayıplarına, iş yerlerinin kapanmasına ve ekonomik güvenliğin azalmasına neden olabilirler. Ayrıca finansal kaynakların ve varlıkların dağılımı, bir ülke içindeki gelir eşitsizliğine katkıda bulunur. Zenginliğin nüfusun küçük bir kısmında yoğunlaşması ekonomik güvenliği ve sosyal istikrarı zayıflatır.
Hükümetler, uluslararası kuruluşlar veya sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan ekonomik yardımlar da ülkelerin ekonomik güvenlik politikalarını belirleyen bir diğer araçtır. Ekonomik yardım, belirli ekonomik zorlukların üstesinden gelmek veya kalkınmayı teşvik etmek için mali yardım, teknik destek veya diğer kaynakların sağlanmasından oluşur. Bu yardımlar, zaman zaman alıcı ülkelerde ekonomik kalkınmayı teşvik ederek, altyapı projelerini finansmanına yardımcı olarak ve temel endüstrilerin büyümesini destekleyerek ekonomik çıktının artmasına, istihdam yaratılmasına ve yaşam standartlarının iyileşmesine olanak sağlarlar.
Yardım programları genellikle dezavantajlı nüfusa doğrudan destek sağlayarak yoksulluğun azaltılmasını hedeflemekte, bireylerin istihdam edilebilirliği ve gelir kazanma potansiyelini artıracak ve ekonomik güvenliklerine katkıda bulunacak mesleki eğitim ve beceri geliştirme gibi insan sermayesinin geliştirilmesine odaklanmaktadırlar. Diğer yandan, ekonomik yardımlar alıcı ülkeler için ticaretin kolaylaştırılmasını ve pazara erişimini de teşvik ederler. Dolayısıyla, artan ticaret fırsatları ekonomik büyümeyi desteklemekte ve istihdam yaratabilmektedir. Fakat, diğer taraftan sırf ekonomik yardıma dayalı politikalar geliştirmek dış ekonomik bağımlılık yaratarak, endi kendine yetememe ve yardım sona erdiğinde devletin ekonomik güvenliğine tehdit gibi sorunlara da neden olabilmektedir.
Bu çerçevede, uluslararası sistemdeki aktörlerin birbirleriyle ilişkilerinde ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik politika araçları önemli role sahiptirler. Bu araçlar, en temelde ikili ilişkileri diplomatik açıdan şekillendirmeyi amaçlarken, diğer yandan her zaman istenilen hedefe olumlu sonuçlarla ulaşmayı temin edemeyebilirler. Günümüzde, yukarıda özetlenen politika araçları devletler ve devlet dışı kurumlar tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik uyguladığı ekonomik yaptırımlar bunun en güncel örneğini oluşturmaktadır. Özetle, uluslararası sistemde aktörler, ekonomiyi zaman zaman bir güvenlik aracı olarak kullanmakta ve finans ve yaptırım gibi konular bir tehdit unsuruna dönüşmektedir.