Ayaklanma en genel tanımıylabir ülkedeki belli bir grubunsiyasi amaçlarla mevcut yönetime karşı harekete geçmesini ifade etmektedir.Söz konusu yönetim bir ülkenin seçilmiş hükümeti olabileceği gibi sömürgeci bir güç ya da işgalci bir yabancı devlet de olabilir. Ayaklanmanın amacını belirleyen ülkedeki etnik, dini, siyasi ya da sosyo-ekonomik bölünmelerdir. Ayaklanmacılar bu amaç doğrultusunda ülke topraklarının tamamı ya da bir bölümünde yönetimi ele geçirmeye ya da hükümeti bir çeşit iktidar paylaşımına zorlamaya çalışmaktadırlar. Ayaklanmaların bir bölümü bu süreçte siyasi bir harekete dönüşerek iktidarı ele geçirmenin ya da yönetimde söz sahibi olmanın farklı yollarına da başvurabilmektedir. Halkın en azından bir bölümünün katılımı ve desteği ayaklanmaların ortaya çıkabilmesinin en önemli koşuludur. Dış destek önemli olmakla birlikte olmazsa olmaz bir koşul değildir. Bununla birlikte ayaklanmanın açık bir tanımının yapılması, her örneğin birbirinden farklı özellikler taşıması nedeniyle güçleşmektedir.Devletlerin ve diğer aktörlerin ayaklanmalara yönelik tepkileri de bununla orantılı olarak değişiklik gösterirken ayaklanmaların ne kadar güçlü bir meydan okuma olduğunu ve nasıl bir tehdit ve tehdit algısı oraya çıkardığını da ortaya koymaktadır. Bu tepkilerin en yaygını ayaklanmaya karşı koymadır (Counterinsurgency – COIN). ABD Dışişleri Bakanlığıayaklanmaya karşı koymayı, ‘eş zamanlı olarak ayaklanmayı kontrol altına almak ve temel nedenlerini ele almak için tasarlanan kapsamlı sivil ve askeri çabaların karışımı’ olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda hedefleri farklı ve sınırsız olabilecek ayaklanmalara karşılık ayaklanmaya karşı koymanın sınırları çizilmiş, belirli hedefleri bulunmaktadır. Bunlar, ayaklanmaya son vermek –ki ayaklanma gruplarının tamamen etkisiz hale getirilmesi anlamına da gelebilir– ve mevcut siyasi rejimi korumaktır. Bunun için askeri yöntemlere olduğu kadar görüşmeler gibi sivil araçlara ya da bunların her ikisine bir arada başvurulabilir. Amaç ayaklanmayı hızlıca ve kesin olarak sonlandırmaktır. Ancak çoğu zaman bunun aksine ayaklanmalar ve dolayısıyla karşı koymaya yönelik eylemler uzun yıllar sürebilmektedir. Kimi zaman ayaklanma hareketinin büyük bir bölümü ortadan kaldırılsa bile, ortaya çıkardığı dinamik ayaklanmanın yine de hedefine ulaşmasına ve karşı hareketin başarısız olmasına neden olabilmektedir. Özellikle ayaklanmaya karşı koyanın yabancı bir devlet olması durumunda ortaya çıkan tepki, girişimin başarısızlığına yol açabilmektedir.
gerilla savaşı gibi eylemlerle karıştırılmasıdır. Bunun nedeni ayaklanma hareketlerinin de sınırlı savaşlar olmaları, bazılarının kimi zamanterör ve gerilla savaşınıbir strateji olarak kullanmaları ve düzenli silahlı birliklere değil, çoğunlukla küçük ve zayıf silahlı gruplara sahip olmalarıdır.Hatta bazı ayaklanma hareketleri tamamen terör eylemleri ya da gerilla savaşına dayandırılmaktadır. Bununla birlikte ayaklanmacıların saldırılarının asıl hedefi sivil halk değildir, aksine iktidarı zayıflatacak propaganda faaliyetlerine ve psikolojik savaş taktiklerine daha çok önem verilmektedir.Bu biçimde ayaklanmanın çapını genişletmek, katılımı ve desteği arttırmak olanağı da doğmaktadır. Pek çok ayaklanmaya yönelik, yabancı savaşçıları da içeren dış desteğin en önemli kaynağını bu tip propaganda faaliyetleri oluşturmaktadır. Ancak hiçbir şekilde şiddete başvurmayan ve yalnızca barışçıl protestolar, pasif direniş ya da sivil itaatsizlik üzerinden ilerleyen ayaklanmalar da vardır ve bunların özellikle baskıcı rejimlerin sona erdirilmesinde başarı oranları silahlı ayaklanmalardan daha yüksektir. Her ne kadar silahlı ayaklanmalar yaygın olarak ortaya çıkmaya devam etseler de hedeflerine ulaşma konusundaki başarıları giderek düşmektedir.
Ayaklanmalar yine sıklıkla karıştırıldıkları iç savaşlardan da ayrı bir kategoriyi ifade etmektedir. Bir devlet içinde silahlı iki gücün karşı karşıya gelmesinden farklı bir başkaldırı hareketi olması ayaklanmaları iç savaşlardan ayırmaktadır. Ancak aradaki ayrım çok da belirgin ve kesin değildir. Çünkü ayaklanmaların da çatışmalarla birlikte bir savaş durumuna dönüşmesi olasıdır.Böyle bir durumda ayaklanmacıların savaşçı olarak tanınmaları, normal şartlarda devletlerin iç meselesi olarak kabul edilen ayaklanmayı uluslararası hukukun konusu haline getirebilmektedir. Devletlerin genellikle söz konusu ayaklanmalara yönelik yapıcı bir çözüm geliştiremediği ve bunun yerine şiddete başvurduğu durumlarda ayaklanmanın uluslararası hukukun olduğu kadar uluslararası güvenliğin gündemine girmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle ayaklanmaların komşu ve bölge ülkeleri de etkisi alması durumunda bu olasılık daha da güçlenmektedir. Bunun dışında belli bir bölgeyle ilgili politikaları ya da ideolojik konumları nedeniyle ayaklanmalarla yakından ilgilenen bölge dışı ülkeler de söz konusu olabilmektedir. Bu devletlerin ayaklanmalara verdikleri destek,hangi tarafı destekledikleriyle ilişkili olarak ayaklanmaların gidişatını belirleyen önemli faktörlerden biridir.
Ayaklanmaların ya da onlarakarşı ortaya çıkan hareketlerin yabancı devletler tarafından desteklenmesi ya da kimi durumda doğrudan bu devletler tarafından oluşturulması ayaklanmaların uluslararası bir boyut kazanmasını beraberinde getirmiştir. Bu uluslararası boyut ayaklanmaların başarıya ulaşmasında en önemli bileşen haline gelmiştir.Her ne kadar ayaklanmalar yaygın olarak dünyanın pek çok bölgesinde ortaya çıksalar da bunların çok azı karşı çıktıkları iktidarların devrilmesi ya da önemli siyasi dönüşümlere gidilmesini sağlamak konusunda tek başına başarılı olmuştur.
Ayaklanmanın tarihi de en az savaşın tarihi kadar eskilere gitmektedir. Tarihsel süreç içinde halkın savaşı, devrimci gerilla savaşı, modern devrimci savaş olarak farklı biçimlerde adlandırılan halk ayaklanmalarına antik çağlardan itibaren rastlamak mümkündür. Modern dönemde sömürge karşıtı hareketler, yabancı bir gücün işgaline karşı ortaya çıkan direniş hareketleri (II. Dünya Savaşı sırasında Fransa’daki direniş hareketi), çoğunlukla belli bir ideoloji (Marksizm gibi) etrafında olmakla birlikte kimi zaman dini hedefleri de olan devrimci ayaklanmalar başta olmak üzere dünyanın her yerinde ve sürekli olarak var olmuşlardır.Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasının ideolojik olarak bölünmüş uluslararası sisteminde farklı bloklar tarafından desteklenen ayaklanmaların veayaklanma karşıtı hareketlerinin sayısında önemli artış yaşandı. Süper güçlerin nükleer savaş tehdidi nedeniyle birbirleriyle doğrudan karşılaşmaktan çekinmeleri ve aynı dönemde ortaya çıkan sömürge karşıtı hareketlerin etkisi dünyanın bütün bölgelerindeçok sayıda ayaklanma ve karşı koyma hareketlerine yol açmıştır. Bu ayaklanmaların kiminde ayaklanmanın kendisi kiminde ise karşı koymaları destekleyen yabancı bir devlet çoğu zamansöz konusuydu. Gerek Sovyetler Birliği gerek ABD blok çıkarlarının söz konusu olduğu her durumda ayaklanmalar ve karşı koymalarda rol almıştır. ABD ordusunda bu amaçla Yeşil Bereliler olarak bilinen bir birim olan Özel Harekât Kuvvetleridahi kurulmuştur. Soğuk Savaş’ın sonlarına yaklaşırken Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da ortaya çıkan ayaklanmaya karşı koyma girişimi ve ABD’nin ise ayaklanmaya verdiği destek yalnızca Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde rol oynayan faktörlerden biri olmamış aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası dönemi de etkilemiştir.
11 Eylül saldırıları sonrasında Afganistan ve Irak’a yönelik gerçekleştirilen askeri operasyonlar ayaklanmayı bir kez dahauluslararası toplumun gündemine taşımıştır. Söz konusu bölgede ortaya çıkan bu ayaklanmalar, ABD’nin karşı koyma müdahalelerini de beraberinde getirmiştir.Fakat bu müdahaleler ayaklanmaların sonunu getiremediği gibi İŞİD terör örgütünün ortaya çıkmasının ve ileride bölgeye hakimolmasının zeminini hazırlamıştır. Aynı dönemde bölgedeki bir diğer ayaklanma dalgası, bu defa işgalci bir dış güce karşı değil, baskıcı ve yozlaşmış yönetimlere karşı çıkan halk ayaklanmaları olan Arap Baharıdır. 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve hemen tüm bölgeye yayılan Arap Baharı kimi ülkelerde karşı çıkılan yönetimlerin devrilmesini sağlamış (Tunus ve Mısır) kimisinde dış müdahaleye de yol açan iç savaşlara evrilmiş (Suriye) kiminde de ayaklanma amacına ulaşıp yönetimi devirmeyi başarmakla birlikte dış müdahaleyi beraberinde getiren bir iç savaşa sürüklenmiştir (Libya ve Yemen). Arap Baharının, ilk halk ayaklanmasının çıktığı tarihten on yıl sonra bile uluslararası barış ve güvenliği ciddi şekilde tehdit eden sonuçlar doğurmaya devam etmesi göz önüne alındığında, ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma olgularının uluslararası güvenlik gündemindeki yeri ve önemi ortaya çıkmaktadır.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Roman: Suzanne Collins, Catching Fire (The Hunger Games, #2), New York, Scholastic, 2009.
Roman: Suzanne Collins, Mockingjay (The Hunger Games, #3), New York, Scholastic, 2010.
Roman: Jean Lartéguy, The Centurions, Londra, Penguin Classics, 1960.
Roman: Ilya Ehrenburg, Paris Düşerken, çev. Atilla Tokatlı, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2014.
Kitap: Jeremy Black, Insurgency and Counterinsurgency: A Global History, Londra, Rowman & Littlefield Publisher, 2016.
Kitap: Ian Beckett, Modern Insurgencies and Counterinsurgencies, Londra, Routledge, 2001.
İzleme Önerileri:
Film: War Machine, 2017
Film: Charlie Wilson’s War, 2007
Film:The Battle of Algiers, 1966
Film:Platoon, 1986
Fulya Aksu
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.